BAĞIMSIZ DENETİMDE YENİ BİR YETKİLENDİRME SINAVI: SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarını belirlemeye ve yayımlamaya 04 Haziran 2022 tarihinde yetkili kılınmıştır.

Dünyamız var oluşundan bu yana üzerinde yaşayan canlılarla birlikte evrimler geçirerek yeni yeni uyanımlar eşiğinde çağ açıp, çağ kapatarak günümüze kadar gelmiş bulunmaktadır. Kadim tarihte ekonomi ilminin teorilerle betimlenerek insanların gelecek hakkında planlamalarını ön görmeye başladıkları anlar henüz ortada yoktu. Sıradan bir hayatta kalma hali doğal kabul ediliyordu. Haliyle her şey kendi doğal akışında devam ederken, insanlık henüz ihtiyaçların doğa tarafından karşılanamayacağı savının sonuçlarıyla uğraşmıyordu. Bilinmeyen bir dünya, kim bilir sonsuzluğa işaret ederken fuzuli yüklenmelerden yorgunluklara kapalı kalmışlardır!

Öyle ki milat olarak mülkiyeti muhafaza güdüsüyle göçerlikten yerleşik hayata geçen insanlık, sınırsız yaşam alanlarını bırakarak, artık sahiplik duygusunda ayrıştığı otonom bölgelerinde, adalet kavramı üzerinden normlar arasında bir düzen mücadelesine girmiştir.

Bunun sonucunda hoyratça bir taksim ile üretim kaynaklarının tüketilmesi, elbette kurulu dünya devletleri arasında önlem alma zorunluluğunu tetiklemiştir. Nihayet geldiğimiz noktada sınırsız insan ihtiyaçlarının sınırlı yani kıt imkânlarla telafisi olarak açıklayabileceğimiz iktisadi terimler hayatımıza girmiş ve hem günümüzü hem de geleceğimizi kurtarma yolları aramaya başlamış bulunmaktayız.

Peki, ihtiyaçlar ile kaynaklar arasında bir uyumsuzluk mu var?

İhtiyaçların, insan arzuları üzerinden yükseldikçe her şeye sahip olma isteğinin dizginlenemediği duygusal tüm veriler gösteriyor ki, kaynaklar (Emek, Doğal Kaynak, Sermaye) arasında olumsuz bir ilişki vardır. Uyumsuzdur.

“Kıtlık Kanunu” dünya kaynaklarının sonsuz olmadığına işaret eder.

Bu vesileyle bir başka bakış açısını da yazarak, karamsar düşünmenin eşiğinde nefes aldıkça umudun hep var olduğunu hatırlatmak isterim. Tabi olarak tek başına umut çözüm değildir.
İnsanın zorunlu ihtiyaçlarını göz önüne getirdiğimiz vakit bu ihtiyaçlar sınırlıdır.

Karşılanamaz değildir.

O halde “başta üzerinde yaşadığımız dünya olmak üzere, insanın çalışarak ulaşacağı evrendeki kaynaklar insanların her türlü ihtiyacını karşılayabilir.” (İslâm iktisadına göre “sonsuz ihtiyaçlar – kıt kaynaklar” yaklaşımı)

Sınırsız olan, insandaki arzular ve bu arzuların neticesi ihtiyaçlardır.

Ancak canlılar dünyasının efendisi olarak akıl ve zekâ gibi donanımları ile insanlık, çok da uzun zaman önce olmamasına rağmen durumun farkındalığına uyanarak; geleceğin kötü yaşam koşullarını ortadan kaldıracak çözüm ve öneri tedbirlerini sıraladığı standartlar üst başlığı ile yeni bir zorunlu alan açarak ivedilikle çalışmalara başlamıştır.

Söz konusu çalışmaların amacı tabi olarak ihtiyaçların karşılanabilmesi çerçevesinde, yeniden bir dünya yaratmak değil; aksine var olun dünyamızın kötüye doğru gidişini yavaşlatarak evrende yeni hayat sahalarını bulana kadar olan sürece hizmet etmektir.

Bu sebeple çokça iklim değişikliği olarak bildiğimiz, doğanın dengesini alt üst eden olağandışı unsurlar karşısında ilk olarak;

“küresel ısınma ve sera gazı salınım oranlarını azaltarak, yeryüzü iklimini daha bir yaşanır hale getirebilmek amacıyla, 197 ülkenin katılımında gerçekleştirilen 03 Kasım 2021 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansında (COP26); Uluslararası Muhasebe Standartları Vakfı tarafından Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulunun (ISSB) kurulduğu ilan edilmiş ve bu sayede her geçen gün önemi artmakta olan sürdürülebilirlik raporlaması kurumsal ve küresel bir geçerlilik kazanmıştır.”

Ne yazık ki teknolojik gelişim ve üst üste gelen reformist hareketlerle milat olarak kabul edeceğimiz Endüstri Devrimi bugüne kadar süregelen hızlı etkisiyle dünyanın sıcaklığını 0.9 derece arttırdığı gibi; mutlak önlem alma yönünde söz sahibi tüm ülkeleri harekete geçirerek, değişimi hayatlarımıza dâhil etmemize sebep olmuştur.

Nedir bu dünyamızı tehdit eden Sürdürülebilirlik kavramı?

Son zamanların en çok duyulan ve üzerinde konuşulan sürdürülebilirlik temel olarak, iktisat ilminin öğretisi olan, geleceğe dönük olarak alınacak tedbirler sayesinde hem günümüz hem de atide ihtiyaçların karşılama kabiliyeti olarak tanımlayabiliriz. Öznel olarak ele aldığımızda kaynakların sınırlı olduğu sonucu ile bu kaynakların orta vadeli planlardan ziyade daha uzun vadeli planlar çerçevesinde akıllıca değerlendirilmesi esas alınmalıdır.

Şirket kuruluş ve örgütlenmesiyle faaliyet konuları arasındaki Sürdürülebilirlik ilişkisi: 

Söz konusu durumun farkındalığı ve bu duruma karşı duyarlı olunmaya başlanılması o kadar uzun yılları değildir. Fakat uzun yıllardır şirketlerin her türlü performansının değer­lendirilmesinde kullanılan finansal tablolar, şirket üzerinde tasarrufu bulunanlara ve yatırım yapmak isteyenlere yeterince bilgi vermediğinden, artık detaylandırmalara ihtiyaç duyulduğu gerçeğini ortaya koymuştur.

Yani “finansal olmayan veriler” artık şirketin olağan akışındadır.

Yetersiz kalınan bu mali tablolar aracılığıyla şirketin bugünü ve yarını hakkında sınırlı ön görüler elde edebiliriz. Finansal olmayan verilere ihtiyaç duyulmasının asıl sebebi, şirketin faaliyet konularının olağan akışı içinde, aynı zamanda çevreci (Yeşil yatırım) ve insana dair (Sorumlu yatırım) geleceğe yönelik alınan tedbirler ve devamlılığa esas riskleri ortadan kaldırmaktır.

Dünyada ve Ülkemizde Sürdürülebilirlik üzerine gelişmeler

Bu durum özellikle Birleşmiş Milletler yapılandırmasında ve diğer çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından da ele alınarak, çeşitli direktifler hazırlanarak kademeli olarak yürürlüğe girecektir.
Avrupa Parlamentosu bu konuda ilk adım olarak kurumsal sürdürülebilirlik raporlaması direktifini 2024 itibarıyla kademeli olarak yürürlükte alacaktır.

Sürdürülebilirlik konusu Ülkemizde de yakından takip edilmekte ve gelişmeler küresel dünya ile eş zamanlı olarak değerlemeye alınmış olup, değişim ve gelişmelere anında karşılık verilmiştir.

Bu vesileyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yapılan değişiklikle Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarını belirlemeye ve yayımlamaya 04 Haziran 2022 tarihinde yetkili kılınmıştır. Akabinde 09 Kasım 2022 tarihinde 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de yapılan değişiklikle; uluslararası standartlarla uyumlu Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarını belirlemeye ve yayımlamaya, gerektiğinde değişik işletme büyüklükleri ve sektörler itibarıyla farklı düzenlemeler yapmaya ve bu konularda denetim yapacakları yetkilendirmeye ve gözetime tabi tutmaya KGK yetkili kılınmıştır.
KGK, mevzuat ile alakalı gerekli çalışmaları yaparak hazırlayacakları raporlama standartları sonrasında süreç Ülkemizde başlayacaktır.

 

 

Kurumsal Sürdürülebilirlik Denetimi Nasıl yapılır ve Neden Önemlidir? gibi konulara girmeden tüm bu gelişmeler doğrultusunda KGK bünyesinde 28.03.2023 tarihi itibarıyla Sürdürülebilirlik Standartları Dairesi Başkanlığı kurularak faaliyete geçirilmiştir.

Sürdürülebilirlik Standartları Dairesi Başkanlığının görev ve yetkileri aşağıdaki şekildedir:

  • Uluslararası standartlarla uyumlu Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarının oluşturulmasına ve yayımlanmasına ilişkin çalışmaları yapmak.
  • Görev alanıyla ilgili ikincil düzenlemelere yönelik çalışmaları yapmak.
  • Mevzuat taslaklarını standartlara uyumu açısından değerlendirmek ve diğer kamu kurumlarının Kurulca onaylanacak düzenlemelerine ilişkin çalışmaları yapmak.
  • Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarına ilişkin dijital Taksonomi oluşturmak.
  • Ulusal ve uluslararası uygulama ve gelişmelerin izlenmesine, uluslararası kuruluşlarla ve diğer ülkelerin ilgili kurumlarıyla iş birliği yapılmasına ve gerektiğinde bu kuruluşlara üye olunmasına ilişkin görev alanıyla ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
  • Faaliyet alanıyla ilgili olarak sürdürülebilirlik raporlaması yapacak işletmeler bünyesinde söz konusu alanda çalışma yapacak nitelikteki kişilere ilişkin düzenleme yapmak.
  • Sürdürülebilirlik raporlamasına ve güvence denetimlerine ilişkin farkındalığı artırmak ve uygulamada yaşanan aksaklıkları gidermek amacıyla uygulama rehberleri oluşturmak, bilgilendirici dokümanlar oluşturmak eğitim, seminer, konferans ve diğer etkinlikleri düzenlemek.

Görev ve yetkilerinden de anlaşılacağı üzere, Sürdürülebilirlik Standartları Daire Başkanlığı, uluslararası alanda kabul gören raporlama ve güvence standartlarının geliştirilmesi ve teşvik edilmesi yoluyla sürdürülebilirlik raporlamasında güveni, karşılaştırılabilirliği ve şeffaflığı artırmak misyonu ve şeffaf ve etkili raporlama yoluyla sürdürülebilir bir geleceği şekillendirmede ön saflarda yer almayı hedefleyen vizyonu şiar edinmiştir.

Ülkemizde Sürdürülebilirlik Standartları Daire Başkanlığının kurulmasıyla süreç devam ederken, 26 Haziran 2023 tarihinde Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) tarafından, sermaye piyasaları için sürdürülebilirlikle ilgili açıklamalara ilişkin küresel bir temel sağlamak üzere tasarlanan UFRS Sürdürülebilirlik Açıklama Standartları ilk kez yayımlanmıştır.

Buna göre:

UFRS S1, şirketlerin, kısa, orta ve uzun vadede karşılaştıkları sürdürülebilirlik risklerini ve fırsatlarını bildirmelerini zorunlu kılmaktadır. Standart hükümleri, şirketlerin, yatırımcıların karar vermeleri için ihtiyaç duydukları bilgileri sunmalarını sağlamak üzere tasarlanmıştır.

UFRS S2 ise, iklimle ilgili özel açıklamaları ortaya koymaktadır ve UFRS S1 ile birlikte kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Her iki Standart da İklimle İlişkili Finansal Açıklamalar Görev Gücü’nün (TCFD) tavsiyelerine dayanmaktadır.

ISSB ile Kurumumuz arasında yapılan anlaşmaya istinaden söz konusu standartlar en kısa sürede mevzuatımıza kazandırılacaktır.

Sürdürülebilirlik Raporlaması Özel ve Uzmanlık gerektirir

26 Mayıs 2023 Tarihinde Sürdürülebilirlik raporlaması ve sürdürülebilirlik raporlarına yönelik gerçekleştirilecek güvence denetimlerine ilişkin duyuru yayınlayarak, ifadesinde “kaliteli ve güvenilir denetimler yürütülmesinin ön koşulu denetimi üstlenen denetçi ve denetim kuruluşlarının uygun yetki ve yeterliliğe sahip olmasıdır” diye belirtmiştir.

Aynı duyurudan, “finansal raporlamada oluşturulmuş olan güven ortamının sürdürülebilirlik raporlamasında da sağlanması amaçlanmakta ve sürdürülebilirlik güvence denetimlerinin gerekli yetkinlik ve yeterliliğe sahip kişi ve kuruluşlarca yapılması büyük önem arz etmektedir.” Beyan ve ifadesinden “Sürdürülebilirlik raporlamasında yer alan bilgilerin finansal raporlardan farklı olarak özel ve uzmanlık gerektiren bilgiler içermesi sebebiyle yapılacak güvence denetimlerinin gerekli beceri, yetkinlik ve tecrübeye sahip sürdürülebilirlik denetçileri tarafından yerine getirilmesi denetimin kalitesini ve güvenilirliğini olumlu yönde etkileyecektir.” diye beyan ve ifade ederek, var olan:

·         Temel Alan

·         Sermaye Piyasası,

·         Bankacılık,

·         Sigortacılık ve Özel Emeklilik.

·         Sürdürülebilirlik,

Dört alan üzerine, beşinci alanı işaret ederek duyurmuştur. Şöyle ki;

“sürdürülebilirlik raporlamasına ilişkin yapılacak güvence denetimlerini üstlenebilecek olan denetçilerin bu konuda yetkilendirilebilmeleri adına Kurumumuz tarafından en geç bir yıl içerisinde ayrı bir yetkilendirme sınavı yapılacaktır.”

Yapılacak olan sınavda adaylar genel itibarıyla aşağıdaki konulardan sorumlu olacaklardır:

·         Sürdürülebilirlik konusundaki düzenlemeler ile güncel gelişmeler,

·         Sürdürülebilirlik raporlaması ile güvence denetimlerine yönelik teorik bilgi,

·         Kurum tarafından yayımlanacak Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları ve

·         Kurum tarafından yayımlanan ve yayımlanacak olan ilgili Güvence Denetim Standartları ile bunlara ilişkin uygulama rehberleri.

Sonuç olarak;

Sınav öncesinde Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından resmi sınav duyurusu yapılacak olup sınav tarihi ve sınav konularına ilişkin detaylı bilgi ilan edilecektir.

Saygılarımla. 06.09.2023

Selahattin İpek
Sorumlu Bağımsız Denetçi / Mali Müşavir
bdselahattinipek@gmail.com

Kaynak:

– KGK İnternet Sayfası
“Sürdürülebilirlik” / Mevzuat, İlgili Düzenleme ve Duyurular

POLİTİKA ÇARKIFELEK GİBİ…

Para Politikası Kurulu politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 17,5’ten yüzde 25 düzeyine yükseltilmesine karar vermiştir.

Para Politikası Kurulu politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 17,5’ten yüzde 25 düzeyine yükseltilmesine karar vermiştir.

Peki, neden dibi görmeyi hedefledik de, olmadı? Beğenmeyip tekrar verayı hatırladık. Kuşlar evet ölür, uçmayı hatırlamak lazım.

Ee yapılanların tamamı çöp olmadı mı?
Bu millete yapılan ve veya yapılmış bir zulüm değil mi?

Sorular ve sorgular kafalarda artık sınır tanımıyor.

Ne istediğimizi bilmiyoruz. Dün düşük faiz yaygarasını koparanlar bugün yükselen faiz ile kim kredi alabilir naraları atmaya başladı.

İçerdeki İrlandalılar ihracat yapacağım diye dövizin değerlenmesini isterken, garibanın bu yükselişte kurtulacağı inancında kadere oynuyor. Yapılan ihracat maliyeti oysa üçte iki ithalata dayalı. İç piyasada ayranımız yok içmeye, dış piyasaya gelince ulufe dağıtmak anlaşılır gibi değil. Önümüzde tünelin ucunda bir ışık varsa, bu belki de kurtuluşu değil, ipini koparmış boğa gibi üzerimize gelen bir tren de olabilir.

İyi görüp, doğru bakmamız lazım.

Sonuç olarak; madem faiz artacaktı da, Ülkemiz neden bu halde ve mutsuz, hem de huzursuz?

Nas diyerek muhlis ve munis vatandaşlar kelimelerin gücü karşısında, orantısız olarak enerji ve efor kaybetmediler mi? Hem avare konuşmaların başladığı sıralarda dolar yaklaşık olarak 8₺ değil miydi?

Neyi, neden test etmeye kalktık?

Almanya’da ‘Weimar Cumhuriyeti’ (1918-1929) döneminde ortaya çıkan hiperenflasyonun sonuçları biliniyor. Bugünden tam yüz yıl önce, 1. Dünya Savaşı’ndan mağlup devlet olarak zamanın en kötü şartlarında galip devletlerin baskılaması sonucu,  hiperenflasyon ilk defa doğmuş oldu. Yüksek enflasyonun başlangıcı olarak kabul edilebilecek bu olağanüstü ortamda bir dakika da %23 fiyat artışının olduğu bir Almanya örneği akıllara gelmeli. Almanya, Ülkemizin bu zamanlarına çok benzeyen olumsuz ekonomik yapıdan, üretime dayalı kalkınma mucizesiyle çok kısa zamanda nasıl kurtularak toparlanmasını örnek alarak, pratikte bire bir uygulamaya almayı hemen şimdi önemseyerek yapmalıyız.

Dolayısıyla bu halis duygular ile vatanını milletini seven yöneticilerin büyük zahmetler ile ortaya koyduğu irade elbette pratikte devlet insicamını oluşturan her kademesinde aynı özenle uygulanmadığı apaçık ortadır. Ki bunlardan biri kamu harcamalarında tasarruf tedbirleridir.

Ancak kamuda bu tasarruf tedbirlerine uyulmadığı ayan – beyan ortada iken; biz bu toparlanmayı şıhın şeyhin verdiği cennetteki arsalarımızı hayal ederek seyir halimizi inatla korumaktayız.

Başımızı çevirdiğimiz her yerde devlet kisvesine bürünerek, görevini kötücül düşüncelerine alet eden birçok kibirli kamu çalışanına şahitliğimiz mevcut değil midir?

Üstten bakan bir kamu çalışanı sınıfın, halkına Hak için çalışarak hizmet etmesini kimse düşünmez kanaatindeyim. Küçük bir misal vermem gerekirse:

Kamuda tasarruf tedbirlerinin kimlerin elinde nasıl uygulandığını ve algılara kazınan durumundan görelim.

Türkiye’mizin nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık şehri İstanbul ve onun kalbi diyebileceğimiz herkesin yakinen bildiği Taksim’in göbeğinden bahsederek, kamunun tasarruf tedbirlerine uyumunu sorgulayalım.

Bölge de çakra yapan kadınlar, kendilerine görev için tahsis edilen araçların kontağını kapatmadan doyumsuz aç gözleriyle çok yakından izleyen ve erk içinde kendini ilah(!) sanan hercai kolluk kuvvetlerine rağmen işlerine devam etmekteler. Yine ortalık yerlere tezgâh açmış ne idüğü belirsiz karanlık yüzlü göçmen satıcılara göz yuman, sohbet eden(!) ve bunun adına da güya görev yapıyor denilen zabıta görevlileri mi Hak için halka hizmet için çabalayacaklar? Tabi ki kontak yine açık ve devletin ve veya halkın parası egzozdan duman olarak atılmaya devam ederken. (Vicdanı adalet olan ve hırsıza uğursuza aman vermeyenler anlatımlardan aridir.)

Bildiğiniz gibi, her tarafımız yangın yeri iken lokal olarak bahsini ettiğim alan, küçük bir örnek olarak kalıyor.

Unutmadan; kendilerine ait bir gramını dahi kimseye koklatmayan bu asalaklar, devlet malına gelince d*muz gibi davranmayı ne zaman bırakacaklar?

Sordum. Sorgulayacağım.

Sorarak, sorguladıkça muhalefet diyenlere inat; Hak için Halk için muhalifliğin ne kadar önemli olduğunu, hiç değilse kendi yüreğimizi dağlayarak belki de biraz olsun içimizi dökerek hem anlatacağız, hem de anlayacağız(!)

Merhamet dilenciliği yapmadan, karanlıkları her birimiz birer mum gibi aydınlatmalıyız.

Ya yoksa bunca sorun yumağında oynatmamıza az kaldı. Köprüdeki kıssayı bilirsiniz. Hatırlayalım,

Konulan vergilerden ve baskılamalardan vatandaş ne zaman bunalıp delirecek diye kontrole tabi iken, tersine uygulamaları benimseyerek kabullenmiş olmalarını ve muamelenin daha konforlu olmasını istemeleri manidar değil mi? Bu gerçeği bir kenarda askıya alarak tutalım. Lazım olursa köprüye çıkmayasınız diye.

Geleceğimiz için temkinli olmak da fayda var.

Bu zamanda linç yemeyecek kadar alev verdiğimiz kanaatiyle politika faiz oranının yüzde 25 düzeyine yükseltilmesinin, vatana millete hayırlı olmasını temenni ederim.

Saygılarımla. 24.08.2023
Selahattin İpek

Eki: Merkez bankası faiz kararı
https://www.bdturkey.com/merkez-bankasinin-faiz-karari…

Avukatlarda Sahte ve Muhteviyatı İtibari İle Yanıltıcı Staj Dönemi(!)

11.06.2022 tarih ve 31863 sayılı Resmi Gazetede 7409 sayılı Avukatlık Kanunu İle Türk Borçlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Yayımlanan kanun, özet olarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ‘nun 16, 177 ve 180. Maddesinde revizyona gidilerek değiştirilmiştir. Diğer yandan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa geçici madde eklenerek, konut kiraları bakımından 11.06.2022-01.07.2023 (bu tarih dahil) yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaların bir önceki kira yılına ait kira bedelinin %25’ini geçmemek koşuluyla geçerli olacağına ilişkin düzenleme yapılmıştır.

Yazıyı çok da tekniğe boğmadan sadece 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 16. Maddesine eklenen fıkra üzerinden yorumlayarak, görüşlerimi açıklamaya çalışacağım. Neydi bu eklenen fıkra?
Hatırlayalım.

“Avukatlık stajına fiilen engel olmamak şartıyla herhangi bir işte sigortalı olarak çalışılması avukatlık stajının yapılmasına engel değildir. Adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayları ile hâkim ve savcılar hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında görev yapanlar da görevleri sırasında avukatlık stajı yapabilir. İlgili birimlerce stajın yapılması konusunda gereken kolaylık sağlanır. Bu fıkraya ilişkin usul ve esaslar Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte düzenlenir.”

Bilindiği üzere Hukuk Fakültesinden mezun olanlar avukat unvanı alabilmeleri ve avukatlık mesleğini yapabilmeleri için avukatlık stajını yapmaları gerekmektedir.

O halde yapılan eklenti ile adaletin savunuculuğuna aday olanların; mesleğe giriş aşamasındaki en önemli merhalelerden biri nitelikli staj konusu olduğundan, stajyere etkisi büyüktür.

Fıkra ile avukatlık stajına kanunilik açısından gölge düştüğü kanaatindeyim. Fiilen engel olmamak şartıyla herhangi bir işte sigortalı olarak çalışılması avukatlık stajına engel olmayacağı, hakim ve savcı adayları ile hakim ve savcılar hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapanların avukatlık stajı yapabileceği yönünde düzenleme getirilmiştir. Ki bu maddeye bakarak avukatlık kanununda yapılmaya çalışılan revizyonun en azından mesleki staj bakımından kadük olduğudur.

Dağ, fare doğurdu!

Liyakatin arandığı bir zamanda, esas işinin dışında her türlü sigortalı bir işte çalışan stajyer avukat, sözüm ona pratikte bir serbest avukatlık bürosu veya şirketi nezaretinde öylesine gösterilerek işin inceliklerini öğrenemez. Ancak burada da açıkça anlaşılıyor ki, “öğreniyormuş gibi” yapar.

Dolayısıyla her hangi bir işte çalışarak stajyer avukatlık yapanların meslek ile olan ilgi ve alakaları tartışılmaya açık olacaktır.

Meslekten uzak olan avukatlar dönemi elbette ki, liyakati sorgulatacaktır.

Bu vesile ile konuyu iki başlık halinde görebiliriz.

  1. Avukatlık şirketleri ve serbest avukatlık büroları dışında her hangi bir işte çalışanlar(işçiler), sözleşmeli personel ve tüm memurlar, avukatlık kanununda yapılan değişiklikle artık staj yapabileceklerdir. Bu bakımdan konuyu ele alacak olursak, tüm memurlar ve çalışanlar için faydalı bir revizyon olduğunu söyleyebiliriz.
  2. Ancak gerçekten avukatlık bürosunda veya şirketinde stajını yapan ve veya yapacak olan meslek adaylarının usta avukatlarıyla karşı karşıya geleceklerini görememek eleştirel bir durumdur. Tabirimi mazur görürseniz, tamamen bir sahte ve muhteviyatı itibari ile yanıltıcı staj(naylon staj) dönemine girdik diyebiliriz!

Nitelikli bir avukat yetiştirmenin giriş kapısı olan stajyerlik durumu, pratikte asimetrik düşünmenin ve proaktif davranış biçimine ayak uydurabilmenin temelidir.

Bu meslek şartını yerine getirirken Neo-Liberal dünyanın akışına ters olarak stajyer,  yaptığı hizmetlerin karşılığında haklarını bilerek ve emeklerinin karşılığını da alması gerekir.

Oysa bu değişiklikle, ücretini almak konusu sıkıntılıdır.

Meslek adayı çalışırken, yanında staj yapılan yani patron statüsünde olanların,

—Ücret vermiyorum / veremiyorum.

—Zaten yapman gerekenleri stajın şartı olarak yapman gerekiyor, dilersen gelmeyebilirsin.

—Gidip başka bir yerde çalışarak ücretini çıkarabilirsin. Kanun buna müsait.

Derse ne olacak? Bireylerin hakkı ve haksızlık üzerinden tahakküm nasıl önlenecek?

Söz konusu Kanun, stajyer avukatlar başlarının çaresine baksınlar, gerekirse başka işte çalışsınlar diyorsa yapacak bir şey yok(!)

Yani kısaca Avukatlık Kanununu da mı sulandırdık? Diye düşünmekten kendimi alamıyorum  
Sonuç olarak; 7409 sayılı Kanun 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 16. Maddeye eklenti yapılırken teknik olarak, tarafları müşküle düşürmemeliydi(tüm memur ve bir yerde çalışanlar ile sözleşmeli personeller hariç).

Ayrıca bir yıl olan avukatlık stajının, çapraz olarak 6 ayını avukatlık bürosu veya avukatlık şirketlerinde, kalan 6 ayını ise Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bürolarında yapılması şeklinde düzenlenseydi nasıl olurdu?

Gerekçesi ise, önümüzdeki zamanlarda vergi mahkemelerinde arabuluculuk ve sorumluluk sözleşme ile Mali Müşavirlerin mükellef yanında GABİN pozisyonundan dolayı vekil olarak bulunmasının önünün açılmasının ivedilikle yapılması gerekmektedir. Mali Hukuk olgusunun muhasebe meslek geleceği için çok önemli bir yeri olacağı varsayımı ile 3568 sayılı Kanun olası revizesi halinde, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler için staj yönetmeliğinin 6. Maddesinde ilgili değişiklikler yapılırken, 1136 sayılı Kanun 16. Maddesi de yeniden değiştirilebilir.    
Ne dersiniz?

Muhasebe Meslek Haftası(Mı) ?

 

Muhasebe, hayaller âlemine açılan en önemli kapılarından olan kadim bir mesleğin icrasıdır.

İddialı bir giriş yaptığımın farkındayım.

Ancak bir ülkenin geleceğini hesap ederek, kalkınmasına katkı sunan bir mesleğin; her anlamda üreten ve tüketen toplumunu dizayn edebilmesi çok kolay değildir.

“Geleceğe değer katan bir meslek” diye tabir ettiğimiz kavramın aslında yaşadığımız günden yarına güvenilen ellerde uygulanmak üzere teslim edilmesinin mana ve ehemmiyetini doğru okumamız gerekmektedir.

Kamu adına hizmet veren meslek insanlarının bu bilinç ile üzerlerinde bulunan ağır yükün altından kalkabilmesi ve görevlerini zamanında eksiksiz yapabilmeleri kuşkusuz çok önemlidir.

Dolayısıyla muhasebe mesleği kendi doğası gereği dünyada önemlilik addedilen meslekler arasında önlerde yer aldığı kesindir. Hatta bu sebepledir ki, dünyada 10 Kasım günü muhasebe(ciler) günü diye atıfta bulunularak kutlanmaktadır.

Elbette 10 Kasım gününü kutlayan ülkelerin bu günü tatil ilan etmeleri ile önemli bir mana yüklemelerinin yanında farklı günlerde tatil ilan etmeden kutlayanların da olduğu bir gerçek.

Peki, Türkiye ‘de muhasebeciler günü neden farklı bir tarihte kutlanıyor?

Bunun en önemli sebebi 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü ‘dür.

10 Kasım 1938 günü saat 09.05 ‘te sonsuzluğa uğurladığımız, Ülkemizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk anısına her yıl tutulan ulusal yastır.

Dünya ile aynı tarihte kutlama yapmamız bu bakımdan mümkün olamaz.

Konu ile alakalı tartışmalara farklı bir boyuttan girerek toparlamaya çalışmak gerekirse; Türkiye ‘de muhasebeciler günü farklı bir tarihte ve kutlanmaya başlandığı 1994 yılında Sakarya’da yapılan Oda Başkanları toplantısında alınan karardan bu yana tartışmalı olarak süregelen bir günü kutlamaktadır.

Ne yazık ki muhasebe camiası kutlama gününde hem fikir olamamış ve içine sindiremediği Mart tarihini kabullenememiş görünmektedir. Burada tıpkı Hasan Aykın ‘ın[1] yazısında belirttiği neden sonuç ilişkisine girmeyeceğim ve fakat Kanunun Resmi Gazete ‘de yayımlandığı Haziran ayı etkinlik ayı olmaması vesilesiyle, önem addedilen günün sönük ve pasif bir kutlama olacağı muhakkaktır.

Böyle bir gerçekliğinde altını çizerek beyan ve ifade etmek isterim.

Her ne kadar gönlüm Haziran döneminde kutlanmasını istemiş olsa da, mantığım ve bir takım doğrular gerçekliğinde Mart döneminin tercih edilmesi gerektiğini görebiliyorum.

Gerekli özen ve ihtimamın verilmesi gereken bu güne sıradanlık gölgesi düşürülmemesi meslek mensupları ve birliğimizin birinci vazifesi olmalıdır.

“Muhasebe Mesleği toplumsal sorumluluktur.”

Neden diye başladığımız olgunun, sonuç ilişkisinde çelişkileri yıkarak, oradan bir hüküm elde ediyorsak, artık illiyet bağı kurulmuş olduğundan bahsedebiliriz. Sorgulayarak elde ettiğimiz ilerleme bize zaferdir. Gerisi gürültüye kuyruk olmaktır.

Dolayısıyla Muhasebe Mesleği ele alınırken, toplumsal sorumluluk kavramının iyi analiz edilmesinde fayda vardır. Mesela işçi sınıfının alın terini korumak bu mesleğin olmazsa olmazı değil midir? Ekonomik tabloların oluşturulması esnasında hem an itibarıyla durum tespiti hem de önümüzdeki ufuk noktasına ulaşmaya gayret ederken izlenecek yolun göstericisi olmak umudu artırmak, atiye olabilecek kelebek etkisini göstermek muhasebeye has bir durumdur. Elimizde var olan fenerin tünelin sonundaki ışığa ulaşmak için alınan yolu aydınlatacağına ve ne kadar meşakkatli ve uzun olabileceğine olan katkısını unutmayalım.

Muhasebe mesleği bu anlamda Ülkemize nefes aldırmaktır. Bu özende olmalıyız.

Martın 1 nci ve 7 nci günü kutlanan MUHASEBE HAFTASI, görünüşte Haziran ayının kutlama için doğru tarih olmasını isteyenler tarafından gerçek sanılmasına yol açan, algı yanılmasından başka bir şey değildir.

Duyularımızın hissettiği belki mesleğin ilk 3568 sayılı Kanun teklifinin kabulü ile üzerinde durduğumuz konunun halli sağlanmış olmuyor.

Bu durum belki de yoğun ve sığ bir düşüncenin meslek üzerindeki olumsuz baskısını artırarak, mensuplarının heyecansız ve sönük kalmasına neden olabilir bu durum. Muhasebe meslek insanları birçok sorunlarıyla mücadele ederken, üzerine anlamsız ve ruhsuz bir günü murat diye kabul ederek kutlaması çok da iyi bir düşünce değil sanıyorum.

Hâlbuki Ülkemizde de “Muhasebe Mesleği” zorlu bir yolculuktan sonra elde edilmiş bir kazanımdır. Kurtuluşunun havai fişeği de çok ama çok uzaklardan görülebilir ve yüreklere dokunabilir olmalı.

Yanılsama bu kutlamanın verilen Kanun teklifinin kabul edildiği, Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik mesleğini düzenleyen ve 13 Haziran 1989 tarihinde yürürlüğe giren gündür. (Kabul Tarihi: 1.6.1989 Yayımlandığı R. Gazete: Tarih: 13.6.1989 Sayı: 20194 )

Fakat asıl olan Meslek Kanunu ‘nun kabul tarihi yerine, Maliye ‘nin “Vergi Haftası” hemen arkasından Muhasebe Haftası olarak bir bağ oluşturulmaya çalışıldığı gün olmasıdır.

Bugünün kabul edilme gerekçeleri teker teker odalarımız ve Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği(TÜRMOB) tarafından iyi anlatılamayarak havada kalmış olabilir. Öncelikle odalar ve üst birlikten oluşan örgütlü bir meslek topluluğunun, “BİZ”e vermiş olduğu yanlış tezahürlerin, misyon ve vizyon bağlamında yeniden yazılarak mesleğin gelişimi ve geleceği adına meslektaşa her türlü platformdan anlatılması gerekmektedir. İzaha ihtiyaç vardır.

Farkındalık çalışmalarının yapılarak muhasebe mesleği ve meslek insanlarının toplum içinde hak ettiği gibi, büyük ve itibarlı bir yerinin olduğunu algı ve duyulara kazıyarak; küçük ve değersiz gösterilmesine hemen şimdi dur demeliyiz.

MESLEĞİMİZİ SEVİYORUZ. MESLEĞİMİZ VE GELECEK ESENLİK GÜNLERİMİZ İÇİN TÜRMOB ‘UN YANINDAYIZ.

Selahattin İPEK – Bağımsız Denetçi

02.03.2022 18:27 Tarihinde lifebursa.com sitesinde yayınlanmıştır.

MESLEK SİYASETİ BOŞ VE HAYAL SATILAN MEVKİLER OLMAMALI

 

Yeni kurulan bir grubun başında bulunan Kardeşimiz, İktisadi Dayanışma ‘da yer alan röportajında (https://youtu.be/oVtls0jj7gE

diğer meslek odalarında olmayan ve fakat bizim birliğimiz çatısı altındaki bazı odalarda eskiden beri varlığını sürdüren çoklu odaları bilmezden gelerek konuşuyor! Kendince çok sert tepkiler verdiğine inanarak, sürdürdüğü konuşmasında küme düştüğünün farkına varması gerekiyor. Bunca yıldır içinde bulunduğunuz daha vahimi birlikte yürüttüğünüz yol arkadaşlığınızda “eller havaya” yaparak aklınızı askıya mı aldınız?

Bu sebeple eskiyi kabul ederek yanlışlığına vurgu yapmadan “tek meslek, tek oda, tek birlik” demenin inandırıcılığı yoktur. Önceden kaleme alarak yazdığım makalemde yer verdiğim tablo BİRLİK SİTESİNDE mevcutludur. Görmezden gelmekle görünmez olunmuyorlar.

Onlar neydi?

Yazıdan alıntı yaparak cevap vermeye çalışayım;

Salıncak odalar mı?

İlçe Odaları mı?

Kavramların içini boşalttıkça içi boş ufuklar içinde yürüyerek, hayal tacirliğine soyunmuşsunuz anlamı çıkar. Dikkat etmek lazım.
BİRBİRLERİNDEN FARKLI OLMAYANLARIN MENFAAT ÇATIŞMASI SONUCU AMİP GİBİ ÇOĞALMASININ ARDINDAN GÜRÜLTÜLERE KUYRUK OLMAMANIZI DİLERİM.     

Aşağıdaki tabloyu Meslektaşlarıma tekrar sunuyorum Arzu eden linkten yazıyı okuyabilir.
*** SIRA SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLERDE Mİ?

https://www.bdturkey.com/sira-serbest-muhasebeci-mali-musavirlerde-mi-makale,914.html ***

Saygı ile. 11.02.2022

Selahattin İPEK
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi

Çok Önemli Not:

Nezaket icabı yazıyı yayına vermeden evvel ilgili grup başkanını arayarak durumu sorgular oldum. Yazdıklarım ve konuştuklarımız haklılığımız üzerine olup, konuya hâkimlik derecesinde olmadığı ve veya farklı statülü değerlendirmeye çalıştığı izlenimini aldım. Kendine faydası olmayan bir kalkışmanın, kime ne kadar katkısı olur bekleyip göreceğiz elbette.

Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

ENFLASYON DÜZELTMESİ ZENGİNE İKRAM(!)

 

Değerli Üstat Nazmi Karyağdı 10 Ocak 2022 Pazartesi günlü Dünya Gazetesi – Serbest Kürsü ‘de Girişimci, büyük mücadelelerden sonra kazandığı enflasyon muhasebesinden vazgeçer mi? Başlıklı bir yazıyı kaleme alarak, bakış açısında enflasyonu anlatmıştır.

Özellikle yazı için tebrik eder; hepinizin bir başka bakış açısından da Enflasyon Düzeltmesini takip etmeniz için okumanızı tavsiye ederim.
Yazının geçtiği yer Amerika Birleşik Devletleri. Bir eczanenin çalışanı ile geçen konuşmadan yola çıkılarak yapılan bir çıkarımdan ibarettir.
Bir bölümünü buraya alıntılayarak üzerine bir iki kelime yazacağım.
Üstat, enflasyon ile ilintilemeden bir anı yazısı olarak ele almış olsa(!) veya daha ucuza aynı muhteviyata sahip muadilin kullanımının ekonomiye olumlu katkısı çerçevesinde yazıyı sunmuş olsa(!) o vakit haklı temellerde güzel bir yazı olarak ele alabiliriz. Fakat genel anlamda kesif bir yanlı yazı ele alınmış olmakla beraber, birçok işverenin bu durumdan haberi dahi yoktur. %5 ‘lik bölümde yer alan “girişimci” işverenler elbette hariç.

Peki, yazı hangi hipotezleri ele alarak hüküm noktasına yürüyor? Rahatsızlık neresinde?

Aktarmaya çalışayım. Yazıda bir söz dizimi dikkatimi çekti;

Son günlerde bir takım çevrelerde “enflasyon muhasebesi kaldırılmalı” veya “en az bir yıl ertelenmeli” taleplerini okuyunca aklıma Cavid kardeşimin cümlesi geldi:

“Siz girişimciyi mi korumak istiyorsunuz yoksa enflasyon canavarını mı?”

Özellikle bu kaotik ve volatil ortamda üstünlerin mal ve haklarının korunmasına(!) yönelik bir uygulamayı sahaya baskılamak rasyonel bir davranış olmadığı kanaatindeyim.

Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.

Ülkede hemen her gün vergi veya daha da genel olarak mali normlarla olan değişimler ile canından bezen Mali Müşavir cenahını yok sayarak, muktedirlerin istedikleri karşısında dilek ve temenni bildirmeyi yadsıyorum. 2003 – 2004 yıllarında yapılan(!) enflasyon muhasebesi bilinmiyordu. Evet doğru. Fakat şimdiki zamanda eski hataya tekrar düşmek niye?

Enflasyon Düzeltmesi kesinleştiği zamandan bu yana, meslek birliğimizin en üst kademesi olan TÜRMOB, kendisi ve veya odaları vasıtasıyla hangi eğitimi verdi? Bilmeden Enflasyon düzelten bir meslek insanı hangi mali tabloyu ortaya çıkaracak. İnanacak mısınız o tablolara?

Yakında bir yapılandırma süreci daha başlayacaksa o başka? Yapalım ve mühürleyelim.
Hem tam tasdik yapanlar ve bu kapsamdaki firmalar, hem de bağımsız denetim kuruluşları yine yeniden rahat etsin(!) Ya da konu daha iyi anlaşılsın diye şunu yazıya son söz olarak bırakalım:

Enflasyon zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapar.

Enflasyon Düzeltmesi isteyenlerde bilir ki, Ülke olağanüstü zamanlardan geçtiği bu dönemlerde, “Girişimci” adı altındaki fırsatçılarla doludur. Kimse kusura bakmasın!

Sahi SİZ kimleri korumak istiyorsunuz?

Selahattin İPEK
bdselahattinipek@gmail.com

Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

Yeniden Değerleme Enflasyon Düzeltmesi İhtimalinin Gölgesinde Mi?

Bilindiği üzere, 7326 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, 09.06.2021 tarih ve 31506 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İlgili Yasanın 11. Maddesi ile de 213 sayılı VUK ’nun geçici 31. Maddesine 7. fıkra eklenmiş ve Kanunun yürürlüğe girdiği 09.06.2021 tarihi itibarıyla, işletmelerin aktifine kayıtlı taşınmazlar ile amortismana tabi diğer iktisadi kıymetlerini, en geç 31.12.2021 tarihine kadar yeniden değerleyebilmelerine imkân sağlanmıştır.

Uygulamanın usul ve esasları Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenerek 530 sayılı VUK Genel Tebliği, 16.07.2021 tarih  ve 31543 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğü girmiştir. Yeniden değerleme sonucu oluşan değer artış fonu üzerinden, %2 verginin ilk taksiti işlemin  yapıldığı ayı takip eden ayda(ayın son günü dahil) beyan ve ödenmesi gerektiğinden, 3. Geçici Vergi yani Temmuz / 2021 – Eylül / 2021 döneminde Yeniden Değerleme işlemi yapan firmalar bulunmaktadır. Bu firmaların amacı, sayıca fazla olmamalarına rağmen Tebliğin yürürlüğe girmesiyle, önemli bir vergi avantajını hemen kullanarak 3. Dönem Geçici Vergi için avantaj sağlamışlardır. Kalan işletmeler ise en geç 31.12.2021 tarihi itibarıyla yapmış olacaklardır.

Değerleme sonucu hesaplanan vergi, 3 eşit taksitte ödenebilecektir. Birinci taksitin beyan edilen ayın sonuna kadar, ikinci taksitin onu takip eden 2. ay içerisinde, 3. taksitin ise ilk taksiti takip eden 4. ay içerisinde ödenmesi gerekmektedir.

Beyanın zamanında yapılmaması ya da tahakkuk eden verginin taksitlerinin sürelerinde ödenmemesi veya kısmen ödenmesi durumunda bu fıkra hükümlerinden faydalanılamayacaktır.

Söz konusu 31 ‘inci Geçici Madde ile getirilen bu haktan yararlanmak için, başlangıcı 16.07.2021 tarih ve son işlem tarihi de, 31.01.2022 olarak sınırlandırılmıştır. İlk beyan veriliş ve ilk taksit ödeme tarihi de yine 31.01.2022 olarak esas alınacaktır.

FİRMALAR BU AVANTAJLI UYGULAMADAN BİR ŞEKİLDE YARARLANAMAZSA NE OLUR?

Yukarıda bahsi geçen Geçici 31’inci maddeden yararlanma süresi 31.01.2022 tarihinde son olmakla beraber, aynı haklara matuf uygulamadan Geçici 32’nci madde kapsamında da yararlanılabilmek mümkündür. Burada çok önemli ayrıntıyı vermemiz gerekmektedir.

Şöyle ki; Geçici 31’inci madde, 2021 yılına ilişkin vergi avantajlarının kaybedilmesi dışında geleceğe yönelik bir etkisi bulunmuyor.

Geçici 32 ve Mükerrer 298-ç kapsamında yeniden değerlemelerin yürürlük tarihleri ise;  01.01.2022 ‘dir. Tarihten de anlaşılacağı üzere, bu uygulamalar an itibariyle mükelleflerin iradelerini yoracak karar vermeleri gereken bir durumları yoktur.

ENFLASYON DÜZELTMESİ UYGULAMASI VE YENİDEN DEĞERLEME

VUK’un298/1-a maddesine göre; fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dâhil son üç hesap döneminde %100’den ve içinde bulunulan hesap döneminde %10’dan fazla olması halinde malî tablolar enflasyon düzeltmesine tâbi tutulur.

Elbette henüz belli olmayan ve fakat kesin gözüyle baktığımız enflasyon düzeltmesi ve veya enflasyon muhasebesinin iki şekilde uygulanmamak üzere düzenleme yapılacağını belirtmek isterim.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın % 10 oranını % 25 seviyesine çıkarmaya yetkisi vardır. Eğer Cumhurbaşkanı bu oranı artırırsa bir ihtimal olarak enflasyon düzeltmesi uygulanmayacaktır.

Bir başka realite ise, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) tarafından 03 Ocak 2022’de açıklanacak olan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi Aralık’ta istenilen oranda değilse ( %1,5 oranında azalması) Vergi Usul Kanununda yer alan şartlar sağlanmış olacak. Bu durumda hem iş dünyası hem de Mali İdarenin insicamının bozulmaması için yetkisine binaen, Hazine ve Maliye Bakanlığı ‘nın devreye girmesi gerekecektir. Erteleme de çözüm önerileri arasında eser zaman aralığında yer alabilir.

Ya yoksa bilanço esasına göre defter tutan tüm gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri zorunlu olarak enflasyon muhasebesi kapsamına gireceklerdir. Oysa Yeniden Değerleme zorunlu değil, ihtiyaridir.

O halde, enflasyon şartlarının nasıl oluştuğunu da gözden geçirmekte fayda var. Aşağıya alıntıladığım hesaplama, Değerli Ustam Cevdet Akçakoca(YMM)’nın kaleme aldığı yazısındandır.

2021 yılında enflasyon düzeltmesi şartları oluşmuş mudur acaba diye bir bakalım. Son üç hesap döneminde ve içinde bulunulan yılda acaba enflasyon oranı nedir, hesaplayalım.
a. 2021 yılı enflasyonu
2020 yılı aralık ayı Yİ-ÜFE göstergesi 568,27
2021 yılı Aralık göstergesi belli olmadığı için kasım ayı göstergesini ele alalım.
Kasım sonu Yİ-ÜFE göstergesi: 858;43
858,43/568,27 = %151.06. Yani 2021 yılı on bir aylık enflasyonu %51,06’dır. Öyle ise 2021 yılında enflasyon oranı %10 un üzerindedir ve birinci şart yerine gelmiştir.
b. Enflasyon düzeltmesi yapılabilmesi için ikinci şart ise son üç yılın veya 36 ayın enflasyon oranının %100 ün üstünde olmasıdır.
2018 yılı Aralık sonu  Yİ-ÜFE göstergesi             422,94
2021 yılı Kasım sonu Yİ-ÜFE göstergesi              858,43
35 aylık enflasyon oranı 858,43 / 422,94  =         2.0296

Yani 35 aylık enflasyon oranı %102,96 olmuş ve 35 ayda Yİ – ÜFE artışı %100’ü geçmiştir.
Bu durumda ikinci şart da yerine gelmiş olmakta ve enflasyon düzeltmesi yapılması gerektiği düşünülmektedir. 

Ancak, Aralık ayı sonunda Yİ – ÜFE göstergesi 843 ve daha altına düşerse enflasyon oranı 843/422,94 = 199,32 yani üç yıllık artış %99,32 olacaktır. Bu takdirde son üç yıllık veya 36 aylık enflasyon oranı %100 ün altına düşmüş olacaktır.
Eğer böyle bir oranda enflasyon ve gösterge gerçekleşirse enflasyon düzeltmesi yapılamayacaktır, çünkü şartlardan biri yerine gelmemiştir.
Olur mu? Geçmişteki endeksleri incelediğimizde 2010, 2015 ve 2018 yıllarında son aylarda endeksin düştüğü görülmektedir.
Eğer, 2021 sonunda gösterge rakamı 858 ve üzerinde olursa enflasyon düzeltmesi yapılacak, 843 ve altında olursa enflasyon düzeltmesi yapılmayacaktır.

Biraz uzunca alıntıladığımın farkındayım. Lakin yukarıda anlatmaya çalıştığım konunun, özünde anlaşılması için güzel ve sade bir hesaplama olduğunun altını çiziyorum.

Anlaşılan, enflasyon muhasebesi veya enflasyon düzeltmesi çıkmazından kurtulmamız zor görünüyor.

O zaman mükelleflerin enflasyon muhasebesi sarmalına girip, girmediklerini tayin etmemiz açıklamamızda da belirttiğimiz üzere zor görünüyorsa da, iş insanlarına nasıl hareket etmelerini önerebileceğimiz hususu da aynı derecede önem arz etmektedir.

Peki, Mükellefler Enflasyon Düzeltmesi Veya Yeniden Değerleme İkileminde Nasıl Hareket Etmeli?

31 Aralık’a kadar bir şekilde belli olmayan ve iş insanları arasında sıkıntı yaratan bu durum aynı zamanda meslek insanları için de aşılması gereken kaostan başka bir şey değildir.

Yeniden değerleme mi yapalım? 03.01.2022 Tarihli TÜİK raporu sonucunda ya enflasyon düzeltme şartları hâsıl olursa? Ödenen değerleme tutarı ne olacak? Nasıl olacak? Vs. Vs.

Bu defa 30.11.2021 tarihinde yayımlanan VERGİ USUL KANUNU İÇ GENELGESİ – SIRA NO: 2021/1 üzerinden bir sonuca ulaşmayı hedeflersek… Nasıl olur? Bir bakalım.

Konu ile alakalı olarak, firmamıza senaryo yazacak olursak:

31.12.2021 Tarihi yaklaştıkça enflasyon muhasebesi veya yeniden değerleme arasında sıkışıp kaldığımızı varsayalım. Bu belirsizlikte 2021 yeniden değerleme neticesinde elde edeceğimiz menfaati de kaçırmak istemiyoruz. Senaryo gereği birden aklımıza şu çıkış yolu gelirse yani, 31.12.2021 yeniden değerleme yapalım ve fakat bunu çok düşük rakamlar üzerinden aldığımızı varsayalım! Hak kaybına uğramadan, şekil şartlarını yerine getirmiş olmuyor muyuz?

Şimdi gelelim TÜİK ‘in açıkladığı enflasyon rakamlarından sonra ne yapacağımıza! Öyle ki, sonuç enflasyon düzeltme çıkarsa yapacak bir şey yok. Ödediğimiz cüzi %2 tutarı geri almak için takipte oluruz.

Ne var ki, önceden yeniden değerleme yaparak %2 değerleme tutarını yatıran ve veya taksitlerini yerine getiren firmaların ödemiş oldukları tutarlar iade veya terkin edilebilir. Geri ödeme, iade veya terkin edilemez diyen üstatlarımızda var olmasına karşın yapılacak bir düzenleme ile bu sorun çözüme kavuşturulabilir. Kavuşturulmalı.

Ancak, enflasyon düzeltme çıkmadı diyelim. İşte o zaman hemen pişmanlıkla beyannamemizi düzeltme yoluna gidebiliriz kanaatindeyim. Basit bir örnek ile açıklamaya çalışalım:

  1. Yapılan yeniden değerleme miktarı 30 milyon olsun. Oysa biz bilinen durumlardan dolayı 1 milyon olarak bildirip, tutarın %2 ‘si olan 20.000 liranın üçte birini ödedik.
  2. B. Enflasyon düzeltmesi çıkmazsa pişmanlıkla ve süreyi geçirmeden 29 milyon daha tahakkuk ettirir farkı öder yeniden değerleme hakkını kaybetmeyiz.
  3. Enflasyon düzeltmesi şayet olursa, bu defa yasal prosedürleri takip ederek, 6.000 lirayı talep ederiz.

Böyle bir sonuca elbette söz konusu VUK İç Genelgesi 2021/1 ‘de yer alan,

2. Düzeltme Beyannamesi

“Ancak, kanuni süresi içerisinde verilen “Yeniden Değerleme Değer Artışına İlişkin Vergi Beyannamesi (213 sayılı Kanun Geçici 31. Madde-7326 Sayılı Kanunla Eklenen 7. Fıkra)”ne ilişkin olarak. 213 sayılı Kanunda yer alan hataların düzeltilmesi hükümleri kapsamında düzeltme beyannamesi verilmesi mümkündür.

Hükmünden hareketle ulaşıyorum.

Sonuç olarak;
Enflasyon muhasebesini her kesim kanıksamış durumdadır. Naçizane bu dispozisyonu, Ülkemizin içinden geçtiği realite göz önünde tutulduğunda hiç de rasyonel bir davranış olarak ön göremiyorum.  En kısa zamanda bir önlem alınmak kaydıyla, açıklamanın yapılması gerektiğine inanıyorum. Buradaki belirsizlik mali idarenin önceden çıkarmış olduğu düzenlemeleri yok sayacağından, iş dünyası yeniden değerlemeden uzaklaşarak, enflasyon düzeltmesini tercih edecektir.

Enflasyon düzeltmesi, yeniden değerleme gibi bir orana yani, ücrete tabi olmadığından, kimsenin bu haksızlıkta zarar görmesi düşünülemez. Devlet böyle bir durumu ön göremezlik yapamaz.

Kanaatim odur ki tüm bu sorunlar yumağında, Devletimiz gerekli hassasiyeti göstererek, enflasyon muhasebesini öteleyecektir veya uygulatmayacaktır.
Mesleğimizi seviyoruz ve Devletimizin yanındayız.

Kaynak:

VERGİ USUL KANUNU İÇ GENELGESİ – SIRA NO: 2021/1
Erdal GÜLEÇ – Enflasyon düzeltmesi ihtimali kafaları iyice karıştırdı

Selahattin İpek
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi

BAĞIMSIZ DENETİMİN KARA DELİĞİ: İLİŞKİLİ KİŞİ(!)

 

GİRİŞ:

Kamu Gözetimi, Muhasebe Ve Denetim Standartları Kurumu 2/11/2011 Tarih ve 28103 numaralı Resmi Gazete ‘de yayımlanan 660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe Ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bağımsız Denetimi tek elden yönetebilme yetkisiyle denetim ve gözetime başlamıştır.

Kanun ve kararname çıkarımından sonra uyumlama amacıyla rehber yayımlamak, mutlak olarak genel kabul görmüş bir uygulamadır. Zira Resmi Gazete Tarihi: 26.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28509 ile Türk Ticaret Kanunu ve 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname dayanak gösterilerek yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği sonrasında yapılacak bağımsız denetim ile alakalı, bağımsız denetim kuruluşlarının ve bağımsız denetçilerin; yetkilendirilmelerine, sicil kayıtlarının tutulmasına, yükümlülüklerine, sorumluluklarına, bunların Kurum tarafından incelenmesine ve denetlenmesine ve bunlar hakkında uygulanacak idari yaptırımlara ilişkin usul ve esasları kapsar.

BAĞIMSIZ DENETİMİ KISITLAYAN FAALİYETLER

Bu kapsam dâhilinde, bir denetim faaliyetinin üstlenilmesine ilişkin kısıtlamaları da genel olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun (TTK) 400’üncü maddesi ile Bağımsız Denetim Yönetmeliğinin (BDY) 26’ncı maddesinde düzenlenmiştir.

Ne yazık ki, konu ile alakalı kanun ve yönetmelik maddelerinde açıkça belirtilmesine rağmen, “özellikle bir şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının düzenlenmesinde denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunulmuşsa o şirketin denetiminin yapılamayacağını düzenleyen mevzuat hükümlerinin uygulanmasına ilişkin tereddütlerin yaşandığı anlaşılmış olup ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesini teminen” açıklamalar yapılmıştır.

Kamu Gözetimi Kurumu tarafından 21.Şubat.2021 tarihinde Denetim Faaliyetine İlişkin Kısıtlamalar Hakkında Duyuru ile yapılan açıklamalar, bu tereddütlere cevap niteliğinde olmuştur.

İlişkili taraf olarak kabul edilen işletmelerle yapılan işlemler hile ve yolsuzluk yapılmasına çok uygun olmaları nedeniyle bağımsız denetim açısından büyük önem taşımaktadır.

O halde konuyu gezdirmeden, TTK ’nın 400 üncü maddesinin bizlere ifade ettiği yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, bağımsız denetçileri, Denetim Faaliyetine İlişkin Kısıtlamalar Hakkında Duyuru bağımsız denetim kuruluşlarını, bunların ortaklarını, bunların ortaklarının yanında çalışanları veya anılan kişilerin mesleği birlikte yaptıkları kişi veya kişileri ifade etmektedir. Bu doğrultuda, bir şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının düzenlenmesinde denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunan:

  • Bağımsız denetçi,
  • Bağımsız denetim kuruluşu,
  • Bunların ortakları,
  • Bunların ortaklarının yanında çalışan veya
  • Yukarıda anılan kişilerin mesleği birlikte yaptıkları kişi veya kişiler ise ilgili bağımsız denetim kuruluşunun/bağımsız denetçinin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının düzenlenmesinde denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunulan o şirketin ayrıca bağımsız denetimini üstlenmemesi gerekmektedir.

BAĞIMSIZ DENETİMDE SMMM VE YMM ORTAKLIĞI NİSPİ BUTLAN MI?

Oysa denetim faaliyetine ilişkin kısıtlamalar bu kadar açık ve net ortaya konulurken, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir(SMMM) ve Yeminli Mali Müşavir(YMM) ortaklığında yeni gelişmeler yaşanmıştır.

Anlatmaya çalıştığımız nispi butlan, tam da 2019 Yılında yapılan Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği(TÜRMOB) Genel Kurulu ‘nda alınan kararları akla getirmiştir.

Yolunda giden veya en azından eser nitelikte kabul görmüş sözü geçen uygulama birlikteliklerinin temeline bir dinamit gibi konan bu kararlar, T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından, uygulamaya sokulmadığı gibi pratikte de kimseye yararı dokunmayacak butlan hükümlere sebeptirler.

Bu vesile ile meslek yasamız olan 3568 sayılı Kanunun 45 inci maddesi meslek mensupları arasında ortaklık yapmalarına ilişkin düzenlemelere yer vermekle beraber; yine aynı şekilde konuya ilişkin detaylar Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Ve Yeminli Mali Müşavirlerin Çalışma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmeliği ‘nin 14 üncü ve 30 uncu Maddelerinde yapılmıştır.

Ara başlık iddialı olmakla beraber, hukuk termininin önemli unsurlarından oluşu bakımından konunun uzmanlarına hadsizlik etmeden anlaşılır bir tanımlamayı vermeye çalışayım. Okuduğumuzda algı olarak ilk akla gelen bir “hükümsüzlük” ifadesidir. Yalnız burada dikkat edilecek unsur, nispi butlan diyebileceğimiz durumun, yasanın oluşabilmesi bakımından var olan eksiklikleri değildir. Bu unsur tam ve kanuna uygundur. Eksik olan ve içeriğinde, diğer noksan hallerin olma durumudur.

Tam ifadeyle, Kanun doğmuş ve yürürlüktedir aslında; fakat sakatlık hali mevcuttur.

Bir tarafta bağımsız denetimi zapturapt altına alabilmek adına var olan yasal normlar, diğer tarafta ise yine aynı disiplinin temel noktasındaki mali müşavir kavramının, değişim ve dönüşümlere işaret edilen yapılanma gayretlerinin birbiri ile çelişmeleri, denetimin geleceğini zora sokarak, başka birçok sorunları beraberinde getirmektedir. Şimdiye kadar ne yazık ki, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK-Kurum) ehemmiyetle yürütemediği kanuni sorumluluklarını, kervan yolda düzelir anlayışında ele almış olduğundan, denetimin şimdiki zaman diliminde sıkıntılara sebebiyet vererek, cezalı uygulamaların artmasına neden olmuştur. Konuyu basit anlamda bir örneklem ile meslek insanlarının inisiyatifine bırakmak istiyorum.

Elbette sözü edilen ortaklık yapılanmasının rahat, açık ve net anlaşılır olabilmesi için öncelikle bir senaryoya ihtiyacımız var: Senaryo gereği bir denetim kuruluşu ve bu denetim kuruluşunda yer alan ortakların SMMM ve YMM meslek mensuplarından oluştuğunu tahayyül edelim. Diğer taraftan yine senaryomuz gereği, bağımsız denetime tabi bir sermaye şirketimiz var. Fakat bu şirketin muhasebesini denetim kuruluşu ortaklarından olan bir SMMM tutuyor olsun!

Sorgulamanız neticesinde, aklınıza gelecek üst üste olumsuzlukları sıralayın. Kısaca bağımsız denetime tabi o şirket, denetim kuruluşu tarafından denetlenemez; başka bir muvazaalı oluşuma terk edilecek! O kadar.

Pratikte madem SMMM ‘nin defterini tuttuğu bağımsız denetime tabi firmanın denetimi, yine ortağı olduğu denetim kuruluşunca yapılamayacağından, bu defa da karşımıza “muvazaa” konusu çıkmakta olup, görmezden gelinen bu gerçeği de bilahare tartışma konusu etmek üzere askıya aldığımı beyan ve ifade ediyorum.

Dolayısıyla burada doğru yürümeyen, Denetim Üstlenen Bağımsız Denetçi SMMM veya SMMM ortaklı Bağımsız Denetim Kuruluşları, 7 yıldır bağımsız denetim yapmış ve raporlarını 10 uncu kuruluş yıldönümünü kutlayan KGK ‘na vermişlerdir. Bu raporların hatalı olduğu gerçeği bir defa daha yazının giriş bölümünde ifade edilen Denetim Faaliyetine İlişkin Kısıtlamalar Hakkında Duyuru ile tescillenmiştir. Sorunlu olarak kabul edilen bu raporların sorumlusu sadece, Denetim Üstlenen Bağımsız Denetçi veya Bağımsız Denetim Kuruluşları değildir kanaatindeyiz.

Şöyle ki, tüm bu zamana kadar yazılan raporlar Kurum tarafından usul ve veya esas yönünden incelenerek gerekli uyarılar yapıldı ise diyecek hiçbir lafımız yok. Olamazda.

Şimdiye kadar konunun üzerine makul sayılabilecek bir biçimde gittiği eleştiri konusu olan bu durumdan Kurum, artık sicilin tutulduğu ve denetimin merkezi olması hasebiyle birtakım sorumlulukları da paylaşmalıdır. Ki bu zamanla Anayasamız gereği rücu etme hakkının da kullanılmasına kadar gidecektir.(Anayasa-129. Md.)

Çok Önemli Not: SMMM defterini tuttuğu şirketin Bağımsız Denetiminde olmayabilir ve fakat ortağı olduğu Denetim Kuruluşu ‘nun yapılması gereken denetimi yapabilmesinin yolu açılmalıdır. Kendi kendilerine bile isteye zarardan başka bir şey ifade etmemektedir. Bilinmesinde fayda var. 14.09.2021

Saygılarımla.

Selahattin İPEK
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir / Bağımsız Denetçi

bdselahattinipek@gmail.com

Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

7326 Sayılı Yapılandırma Kanunu: Uzatma Sinyali!

20.08.2021 tarih ve 31574 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No:37) ile 26/4/2014 tarihli ve 28983 sayılı Resmî Gazete ‘de yayımlanan Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği ‘nde bazı değişiklikler yapılmıştır.

Söz konusu Tebliğ’de 7326 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun kapsamında KDV artırımında bulunanların özel esaslar karşısındaki durumu hakkında açıklamalarda bulunulmuştur. Yapılan açıklamalar özetle aşağıdaki gibidir:

Aralık/2020 ve öncesi vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak haklarında bu Tebliğ kapsamında;

– Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma olumsuz raporu ile

– Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma,

– Beyanname vermeme,

– Adresinde bulunamama,

– Defter ve belge ibraz etmeme,

olumsuz tespitleri bulunan ve bu nedenle özel esaslara tabi olan mükelleflerden 2016, 2017, 2018, 2019 ve 2020 takvim yıllarında faaliyette bulundukları dönemlerin tamamına ilişkin olarak 7326 sayılı Kanunun 5 inci maddesi kapsamında KDV artırımında bulunanlar (Bu yıllardan herhangi birinde faaliyete başlanması halinde faaliyete başlanan yıl ve sonraki yıllar için; faaliyetin terk edilmesi halinde ise faaliyetin terk edildiği yıl ve önceki yıllar için artırımda bulunulması gerekir.), artırım tutarlarının tamamını ödedikleri tarihten itibaren özel esaslar kapsamından çıkarılır.

Ayrıca, taksit uygulamasından faydalanan mükelleflerin hesaplanan tutarların tamamı ile bir taksite ait tutarın %10’u kadar banka teminat mektubu (herhangi bir kısıtlayıcı şart taşımaması gerekmektedir), devlet tahvili veya hazine bonosu cinsinden teminat göstermeleri halinde taksitlerin tamamının ödenmesi beklenmeksizin genel esaslara dönüşleri sağlanır. Bu şekilde teminat gösteren mükelleflerin mezkûr Kanunun verdiği haktan daha fazla taksiti aksatmaları halinde, ödenmemiş taksitler muaccel hale gelir ve kalan borcun tamamı teminatın paraya dönüştürülmesi yoluyla tahsil edilir.

Şeklinde Tebliğ ‘in 2. Maddesi, devamında detaylar hakkında mükellefleri bilgilendirmektedir. Konunun devamı hakkında daha fazla açıklamaya kavuşarak uygulamayı yönetmek için, sözü edilen tebliğe ulaşmanızı öneririm.

KDV artırımında bulunan mükelleflerin özel esaslar karşısındaki durumu SON ON GÜNE SIKIŞTIRILMIŞTIR

7326 sayılı Kanun uygulama sonu olarak 31 Ağustosu işaret etmekte. Burada herkes hemfikir. KDV artırımında bulunanların özel esaslar karşısındaki durumunu işaret eden Tebliğ yayım tarihi ise 20 Ağustos 2021.
Yani yapılandırmanın bitimine çok kısa zaman kalmışken böyle bir tebliğ hem mükellefi Mali İdare hem de meslek insanı ile karşı karşıya getirerek, uygulamanın yetiştirilmesini zora sokacak eylem bütünlüğüne işaret etmektedir.
Yazmak istemesem de, onca yerine getirilmesi gereken beyan ve formlar ortada iken ayın 20 inde Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından çıkarılan Tebliğ son zamanlarda alışkanlık olduğu üzere yine sıkıntılıdır.(!)

Tebliğin çıktığı gün yani Cuma günü (20/08/2021) hazırlıksız yakalanan bir mükellef, diyelim ki aynı gün bankadan teminat mektubu istese en kısa ne kadar zamanda bu mektubu alabilir?

Edimleri yerine getirerek, özel esaslardan çıkacağım diyen mükellef; hem ödeme şartına uyup hem de şartsız teminat mektubunu alarak, 7326 sayılı Kanunun son yapılandırma günü olan 31 Ağustos 2021 tarihine yetiştirmesi kanaatimce zordur. Mükellefin yararına ve aynı zamanda da Mali İdarenin lehine olan bu olumlu uygulama süre kısıtı bakımından tabiri caizse, daha çok kaşığın ucu ile verip, kepçenin sapı ile gözünü çıkarmak gibi olmamalıdır(!)

Söz konusu Tebliğ ile Maliye dispozisyonunu hazırlayanların süre bitimine çok az bir müddet kalması dolayısıyla 7326 sayılı Kanun ‘da bir ötelemeye gidilebileceğinin sinyali olarak kabul edilebilir.

Uzun zamandır beklenen ve özel esaslar bakımından gerçekten mağdur olan mükellefler için büyük bir avantaj olan Tebliğ,  zamana yenik düşmeden rahat ve başarı ile uygulanmasını temenni ederim.

Selahattin İpek
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi

Bu Makale 23.08.2021 tarihinde MuhasebeTR’ de yayınlanmıştır.

Mükellefleri Bekleyen Tehlike: Gerçek Faydalanıcı(!)

13 Temmuz 2021 Tarih ve 31540 sayılı Resmi Gazete ‘de yayımlanarak 529 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği(Tebliğ) Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan yürürlüğe girmiştir.

Tebliğ beraberinde, içeriği bakımından ve kavramsal ifade şekliyle, gerçek faydalanıcı tanımı vergi mevzuatımıza girmiştir. Vergi mevzuatında eskiden beri var olan uyum çalışmaları, zamanın getirdiği yeni zorunluluklara karşı yapılanma sürecinde de, gerçek faydalanıcı merkezli olarak yeni düzenlemeleri beraberinde getirmesi bakımından önemli ve umutla beklenen bir geleceğe akmamıza sebep olacaktır.

Söz konusu Tebliğ, amaç ve kapsam itibariyle gelirlerin ve servetlerin arkasındaki gerçek isimlerin bilinmesi vergi kaçakçılığı ile mücadele açısından nihai olarak faydalanan kişilerin yani gerçek faydalanıcıların tespiti büyük önem arz etmektedir. Gerçek faydalanıcıların tespiti hususuna aşağıda tekrar değineceğim.

Ne yazık ki 529 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği Resmi Gazete ‘de yayımlandıktan bu yana devamlı eleştirilere konu edilerek her ortama girmesi sağlanmıştır. Bu sayede bizlerde gördüğümüz eksiklikleri ve veya önümüze saçılan sorunları kâh eleştirerek, kâh çözüm önerileri sunarak, halline karınca kararınca faydamız olabilmesi için çalışmaktayız. Bu yazının başatı da işte bu görünmeyen ve fakat sonrasında sıkıntılara neden olabilecek durumun özellikle meslek insanları yoluyla genele ifşa edilmesinden ibarettir.

Özellik arz eden konu Tebliğ, “Tanımlar ve Kısaltmalar” alt başlığında yer almaktadır: “Gerçek faydalanıcı” tanımını tekrar tekrar okuduğumuzda zımni ifadelerin varlığını göreceğinize eminim(!)

” MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ uygulamasında;

a) Gerçek faydalanıcı: Tüzel kişi veya tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri nihai olarak kontrolünde bulunduran ya da bunlar üzerinde nihai nüfuz sahibi olan gerçek kişi veya kişileri,
ifade eder.”

Masum ve mahzun gibi duran bu tanımlama aslında ne kadar tehlikeli sonuçları barındırıyor, kaleme sırrını vererek bakmaya çalışalım.

NEDEN BU KONU BİZİ BU KADAR İLGİLENDİRİYOR

İlk defa Türk Vergi Mevzuatına giren gerçek faydalanıcı konusundaki bir tanımlama da ne var ki sıkıntı olsun diyorsanız, hemen yazıyorum. Tebliğ ile ihdas edilen bu konuda gözden kaçan ve mükellefleri bekleyen esaslı tehlike ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz konusudur.

Bildiğiniz gibi, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ‘un(6183 sayılı Kanun) Madde-17-3 üncü bendi aşağıdaki gibidir:

“3. Teşebbüsün muvazaalı olduğu ve hakikatte başkasına aidiyeti hakkında deliller elde edilmişse. “

Diye biten maddesi içeriği itibari ile bu gibi durumun tasvirini bize göstermektedir.

Peki, şimdi yeniden “Gerçek faydalanıcı” tanımını okuyarak 6183 sayılı Kanun ‘un 17 nci Maddesi, 3 üncü paragrafı ile kıyas edin. Eminim ki yazarda hâsıl olan aynı bu kanaatin sonucunda sizlerde de doğal olarak İHTİYATİ TAHAKKUK yapılabilir sonucu çıkacaktır.

Çünkü tanım dikkate alındığında, ihtiyati tahakkuk sebebi oluştuğunu tanımdan çok rahat söylemek mümkündür. İhtiyati tahakkuk sebeplerinin varlığı halinde ihtiyati tahakkuk yapılması zorunlu değil, fakat mükellef hakkında ihtiyati tahakkuk yapılması halinde, ihtiyati haciz zorunludur.

İHTİYATİ TAHAKKUK sonucuna vardık ve fakat bunun birde NETİCELERİ olacaktır. Öyleyse 6183 sayılı Kanun ‘dan ilerlemeye devam edelim. Madde 18-3 üncü paragrafı bizlere yol gösterecektir.

Bu esasa göre (ihtiyati olarak) tahakkuk eden vergi ve resimler ve bunların zam ve cezaları kanunlarına göre ödeme zamanları gelmeden tahsil olunmaz. Ancak bunlar için derhal ihtiyati haciz tatbik olunur. 17 nci maddenin 3 üncü bendine giren hallerde ihtiyati haciz muvazaalı teşebbüsten vergi ve resim bakımından faydalananların malları hakkında tatbik olunur.

Buradan da şu hüküm çıkmaktadır: İhtiyati tahakkukun varlığı halinde haciz yapılması ZORUNLUDUR.

Bu arada bu konuyla ilişkilendireceğimiz bir tecrübemiz var ki, Meslek Mensupları içinde yaş olarak gençler belki hatırlayamaz ama yaş almış meslektaşlarım bilirler. Eskiden Vergi Usul Kanunu 3 üncü maddesi ile zımni ve veya açık olarak “servet vergisi” salınmaya çalışılmıştı. Kısaca nereden buldun yasası. Uygulama maddesini hatırlayalım.

Vergi Usul Kanunu alt başlığı olan, Vergi Kanunlarının Uygulanması Ve İspat: Madde 3 – İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.

Benzerlikleri bularak kıyasla karşılaştırma yapmaya çalışalım. Ne kadar benziyor değil mi? 

Dönemin Mali İdaresi konunun üzerine şiddetle gitmesine rağmen, muvaffak olamamıştır. Fakat konu tozlu raflardan tekrar tekrar indirilerek ad veya şekil değiştirilip gündeme alınmaya devam etmektedir.

Uygulamanın başarılı olamayışının çok sebepleri var elbette. Bunların başında çokça ifade ettiğim gibi vergi bilincinin yerleşmesi ve Ülkemiz düzleminde Vergi Hukuku ‘nun olmayışı yatmaktadır. Üstelik “feodal” bir yapının mali sistemin omurgası olması ise ayrı bir garabettir(!) Yani işletme yapılanmaları ve bunların ülke çapındaki zincirleme ağ biçimindeki pozisyonlarına baktığımızda, üretim ve hizmet olgusunda mali sistem hakkında bir kanaate varmış oluruz. Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir.

ARACILIK VE SORUMLULUK SÖZLEŞMESİ İLE VERİLEN BİLDİRİM FORMLARINDA SIKINTI

Bildirim formu yükümlülüğünün mükellefte olduğu üzerine vurgu yapılarak ifade edilirken, konuyu fazla açmadan yazmamız gerekirse, 3568 sayılı Kanun ile yetki almış Serbest Muhasebeci Mali Müşavir veya Yeminli Mali Müşavir tarafından gönderilmesinden sıkıntı doğmaktadır.

Sözleşmesi gereği formu düzenleyen ve gönderen Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavir “gerçek faydalanıcıyı tespit eden.” Değil midir? Kanaatimize göre EVET.

Tebliğ içeriği farkındalık noktasında Mükellef ile SMMM ve YMM çatışmasını körükleyerek, yeni bir kaosun fitilini ateşler gibi, meseleyi kadük bırakan bir “naiflik” ile hareket etmiştir. Gereği için Mali İdare tarafından düzeltme yapılmasının şart olduğunun altını çizerek arz ediyorum. Belki de konu anlamadığım biçimde gözümden kaçmışta olabilir. Ya da tebliğ yazımında detaylandırmada bir hata da olabilir. Neticede vurgumuz bu yönüyledir.

GERÇEK FAYDALANICI BİLDİRİMİ VE 7326 SAYILI KANUN ÇAKIŞTI

Küresel Forum(Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı Vergi Amaçlarına Yönelik Şeffaflık ve Bilgi Değişimi Küresel Forumu), faaliyetleri gereği şeffaflık ve bilgi değişimi konusunda ülkelerin uyması gereken uluslararası asgari standartlar oluşturmuş olup tüzel kişiliklerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin gerçek faydalanıcısının bilinmesi hususu standardın unsurlarından biridir. Bu konu, suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla Mali Eylem Görev Gücü tarafından belirlenen tavsiyelerde de karşılık bulmaktadır. Temennimiz uygulamanın revize edilerek, genel ahlak ve hukuk kurallarını da içeren etik ve normlar dikkatle gözetilerek yeniden devreye alınmasıdır.

Konu hakkında gezinmeye devam ettiğimizde Küresel Forum amaçlarının, Ülkemizde uygulanış biçimiyle çıkmaza girdiğine tanık oluyoruz. Şeffaflığa vurgu yapılması dolayısıyla, aynı şekilde Devlet denilen erk, orantısız bir sansürle sahada yerini almaktadır. 7326 sayılı Kanun ortada ve uygulama görürken, 529 nolu Tebliğ ‘in daha henüz çıkarılması manidar değil midir? Müthiş bir zamanla hatası değilse, yukarıda adı geçen örgütlerin ön gördüğü zamanlarda çıkarılamayan yasaları dayatması ile çarçabuk çıkarılmasının açıklamasında insan zorlanmaktadır. Bir yandan gerçek kullanıcı ve veya faydalanıcının bildirimini isteyeceksiniz, diğer yandan, tefecinin ve naylon faturacının yerine siz aynı istenmeyen kazançlara çanak tutacaksınız(!) İlginç.

7326 sayılı Af(!) Kanunu yürürlükte iken yine varlık barışı adı altında, her türlü kayıt dışının kayıt altına alınması için verilen teşvik ikramiyesi aslında doğrudan doğruya gerçek kullanıcının belirlenmesi olarak ifade edilebilir.  Buradan elbette şöyle bir doğruya da kuyruk olabilir ve Ülkede hangi şirketlerin vergi dışı kazançlarının yurt dışına çıkarılmasını öğrenebiliriz. Mi acaba?

Ya da genel olarak küçük ölçekli firmalardan oluşan mali sistem omurgasında tek ortaklı, atölyeden dönme ve veya sanal ofisi adres göstererek vs. bir şeyler yapmaya çalışan küçük küçük işletmelerin peşinde olmanın bir kazanımı olacağı şüphelidir(!) Hele hele şüpheli bildirimi olsun veya olmasın, muvaazalı veya değil, hatta hakikatte başkasına aidiyeti hakkında delillerin toplanması ve tevsik edilmesinin SMMM ve YMM ile olan bağlantısını kurmak ancak sahayı bilmeyen masa başı memur yapılanmasının eseridir. Öyle ki kadim Devletimizin dünyaya kafa tutan bir istihbarat ağı, ordusu, polisi, memuru velhasıl her türlü yapılanması varken, SMMM ve YMM ‘leri ajan tutmanın manası nedir?

Peki, ajanlık vazifesi yapılıyorken, bu ajanların(!) pardon SMMM ve YMM ‘lerin, can ve mal güvenliği nasıl sağlanacağı hakkında ne 529 nolu Tebliğ ne de bir başka bir kanunda ifadeye rastlanılmamıştır. Hiç istenilmez ve fakat toplumun her kesimine hizmet veren meslek insanları, bu defa kara para aklayıcılarının, sahte faturacıların, terör ile iltisaklı, mafya vs. mükellef grubuna hizmet verdiğinde ve bizler bunları bildirim formuna yazarsak ne olacak? Ya da bu gruptakiler veya normal mükellefiyeti bulunanlar, meslek insanlarına iftira davası açarsa, tazminat ve diğer kayıplar nasıl karşılanacak?  Hukuki destek gibi insani adalet isteme hakkı nasıl karşılanacak? Kaybedilen İtibar ve saygınlık vs. Nasıl geri kazanılarak, sevdiklerimiz ve yakınlarımızın suratına bakabiliriz?

Sosyo ekonomik toplumsal oluşumun adaletsiz ve dengesizliklerle dolu olması nedeniyle geleceğine güvenle bakamayarak kurnazlık yapan vatandaşın, aidiyet ve sadakat sorunu mutlaka olur. Bundan dolayı da erken emeklilik veya yüksek emekli maaşı alabilmek için anne, baba veya eşin üzerine yapılan işletmelerin varlığına sık tanıklık ederiz. Gerçek faydalanıcıyı ihbar etmek yerine insanlar bu yollara neden başvuruyor onu analiz etmek lazım. Bu yüzden hak ve adaletin yükseliş istatistikleri için üretime hız ve önem vererek, sağlık, eğitim ve güvenlik alanlarının Devlet eliyle iyileştirilmeleri muhakkaktır. Kendine doğru, başkalarına dürüst bir anlayışı benimseyen vatandaş kötücül yollardan uzak durarak, topluma faydalı insan olur.

Gerçek Faydalanıcı Bilgisi Bildirim Formu, Tebliğ ile belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde ilk bildirim olması hasebiyle, 1 Ağustos 2021 tarihinden başlayarak, 31 Ağustos 2021 günü sonuna kadar süresi içinde, bütün mükellefler ile diğer kişiler elektronik ortamda Gelir İdaresi Başkanlığına bildirmeleri gerekmektedir.

Fakat sonrasında, bildirim yapma yükümlülüğü getirilen kurumlar vergisi mükellefleri, gerçek faydalanıcı bilgisini geçici vergi beyannameleri ve yıllık kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bildirmek zorundadır.

Kurumlar vergisi mükellefleri dışında kalan diğer mükellefler ile diğer kişiler gerçek faydalanıcı bilgisini her yılın Ağustos ayı sonuna kadar Gelir İdaresi Başkanlığına bir form ile elektronik ortamda bildirmek zorundadır.

Bildirim, mükellef tarafından bizzat gönderilebileceği gibi ilgili dönemde, aracılık ve sorumluluk sözleşmesi bulunan Serbest Muhasebeci Mali Müşavir(SMMM) veya gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi tasdik sözleşmesi (tam tasdik sözleşmesi) bulunan Yeminli Mali Müşavirler(YMM) aracılığıyla da gönderilebilir.

Ancak, bildirimin şekli bakımından karıştırılan bir konuya açıklık getirmeye çalışmakta fayda var. O da şu:  Bildirim formunu, Kurumlar vergisi mükellefleri yıllık ve geçici vergi beyannamelerinin ekinde(Madde-7/1), kurumlar vergisi mükellefleri dışında kalan mükellefler ile bildirim yapması gereken diğer kişiler ise; İnternet Vergi Dairesinde yer alan açıklamalara uygun şekilde elektronik ortamda İnternet Vergi Dairesi üzerinden “gerçek faydalanıcıya ilişkin bildirim formu” doldurularak verilecektir.(Madde-7/4)

BANKALAR, FİNANS ŞİRKETLERİ VE KRİPTO BORSALARA BİLGİ VERME ZORUNLULUĞU

5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun 3 üncü maddesi kapsamında yükümlü olarak sayılanlar ile(bankalar ve diğer birçok farklı nitelikteki finans kuruluşlarıyla birlikte kripto varlık hizmet sağlayıcıları ) bu yükümlülerin şube, acente, temsilci ve ticari vekilleri vb. ise, yine aynı Kanunun 15 inci maddesi gereği, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından talep edildiğinde müşterileri tarafından gerçekleştirilen işlemlerin gerçek faydalanıcı bilgisini vermek zorundadır.

Bu kapsamda Tedbirler Yönetmeliğinde “Müşterinin Tanınmasına ilişkin Esaslar” düzenlenmiştir. Buna göre yükümlüler, kimliğe ilişkin bilgileri almak ve bu bilgilerin doğruluğunu teyit etmek suretiyle müşterilerinin ve müşterileri adına veya hesabına hareket edenlerin kimliğini tespit etmek zorundadır. Pratik hayat içinde finansal kuruluşları bağlayan bu durum, aslında herhangi bir finans ile alakalı yapacağımız bir işlemin örneğin bankadan yapılması halinde karşınızda görevli memurun bir anlamda imtiyazına yol açabilecektir: Yükümlüler;

  1. Sürekli is ilişkisi tesisinde tutar gözetmeksizin,
  2. İşlem tutarı ya da birbiriyle bağlantılı birden fazla işlemin toplam tutarı yirmibin TL veya üzerinde olduğunda,
  3. Elektronik transferlerde işlem tutarı ya da birbiriyle bağlantılı birden fazla işlemin toplam tutarı ikibin TL veya üzerinde olduğunda,
  4. Şüpheli işlem bildirimini gerektiren durumlarda tutar gözetmeksizin,
  5. Daha önce elde edilen müşteri kimlik bilgilerinin yeterliliği ve doğruluğu konusunda şüphe olduğunda tutar gözetmeksizin,

Diye isterse bu durumu (Ki, nelerin bildirileceği her ne kadar da olsa sınırlanmış gözükse de, sahada çok fazla daralmanın yaşanabilmesi ortadadır.) tedbirler yönetmeliğine dâhil ederek hareket edebilir.

Diğer bir anlamını birazda konuyu sadeleştirmek açısından yazacak olursam, banka çalışanına kendinizi beğendirmeniz mutlaktır(!) Ya yoksa olacaklardan bizatihi sorumlusunuz.

Gerçek faydalanıcının tespitine ilişkin olarak takip edilecek sıralama şu şekildedir

Tüzel Kişiliğin %25’i aşan hisseye sahip gerçek kişi

Tüzel kişiliği nihai olarak kontrolünde bulunduran gerçek kişi

Ticaret sicilinde kayıtlı en üst düzey icra yetkisine sahip gerçek kişi

DİĞER HUSUSLAR VE CEZAİ YAPTIRIM

Konu hakkında başvuru kaynağımız olan Tebliğ ‘den 8 inci Maddeyi alıntılayarak diğer hususlar ve cezai yaptırımlar hakkında malumat edinelim.

(1) Gerçek faydalanıcı bilgisi bildirimine konu edilen bilgilerin mükellefler tarafından, bildirimin verildiği tarihi takip eden takvim yılının başından itibaren 5 yıl süreyle muhafaza edilmesi gerekmektedir.

(2) Bu Tebliğde yapılan düzenlemeler kapsamında bildirilmesi gereken bilgileri bildirmeyen, eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında 213 sayılı Kanunun ilgili ceza hükümleri tatbik olunur.

Ancak burada dikkat çeken bir durum var; her ne kadar hangi ceza hükümlerinin tatbik olunacağı belirtilmemiş olsa bile, uygulanabilir ceza olarak tahminen VUK mükerrer 355 inci Madde de, elektronik bildirim verme zorunluluğuna uymayanlara özel usulsüzlük cezası kesileceği öngörülmüştür. Burada gösterilen ceza, uygulanacak kişiye göre değişmek üzere 2021 yılı için 650 TL ile 2500 TL arasıdır.

(3) Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı tarafından yapılacak araştırma, inceleme ve uluslararası bilgi değişimi ile vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından yapılacak araştırma ve incelemeler neticesinde, 4 üncü maddede yer verilen mükellef ve diğer kişilerin gerçek faydalanıcı bilgisine ilişkin hatalı kayıtların bulunduğunun tespit edilmesi halinde, gerekli cezai işlemlerin ve sicil kayıtlarında gerekli değişikliklerin yapılabilmesi amacıyla Gelir İdaresi Başkanlığına bilgi verilir.

Ayrıca, yukarıda sayılanlara ek olarak;

  • Yeni Mükelleflerin, tebliğ kapsamına girmesi durumunda mükellefiyet tesisini takip eden 1 ay içerisinde,
  • Bildirim bilgilerinde değişiklik olanlar, değişiklik tarihini takip eden 1 ay içerisinde,

Bildirmeleri gerekmektedir.

Sonuç Olarak

FATF (Financial Action Task Force) uzun zamandan bu yana Ülkemiz hakkındaki eleştirel yaklaşımlardan bazıları, elbette gerçek faydalanıcılık hakkındadır. Bu vesile ile söz konusu Tebliğ hükümlerinin herkes tarafından tam olarak anlaşılabilmesi için, uygulayıcıların bilinmeyen noktaları iyice anlatarak gerekli adımların atılmasını sağlamaları gerekmektedir. Konunun yukarıda belli etmeye çalıştığımız gibi birçok noksan hatta haksızlık içeren pratiklerinin revize edilerek, yeniden ele alınmasında fayda vardır.

Ayrıca, gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, gerçek faydalanıcı bildiriminde bulunmak zorunda olanların, Tebliğ’de belirtilen usul ve esaslara uyum göstermesi herhangi bir cezai yaptırımla karşılaşılmaması adına önem arz ediyor. 09.08.2021

Mesleğimizi Seviyoruz. Mesleğimiz Ve Gelecek Esenlik Günlerimiz İçin TÜRMOB ‘un Yanındayız.

Kaynak:

  • 213 sayılı VUK
  • 6183-AATHK
  • 529 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği
  • MASAK-Gerçek Faydalanıcının Tanınması Rehberi
  • Vergi Notları-Tarık Selcik

09.08.2021

Selahattin İpek
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com

Go to Top