admin
(0 comments, 138 posts)
This user hasn't shared any profile information
Posts by admin
GELECEĞİN MUHASEBESİNE UYANALIM..!
Meslek olarak dikkate alınma ve bir yasa ile meslek insanlarına amaç ve kapsam sınırlamaları doğrultusunda getirilen standartlaşma neticeleri muhasebe; yasal kurallara ve örgütlerine Türkiye interlandında, 19 Haziran 1989 Tarih ve 20194 sayılı Resmi Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe giren 3568 sayılı “Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu”, ile kavuşabilmiştir.
Tabi olarak bu zamana kadar bir çok yamalar ile değişimlere uğrayarak, güne uyarlanmaya çalışılmıştır. Bu bazen, mesleği ilericilik anlamında atiye taşıma gayretin de olsa da, doğal olarak bir yorgun düşme hali gözlenmektedir.
Muhasebe mesleği işte bu yıldızlaşarak arşa değen noktasında, özellikle hem örgüt yöneticileri ve hem de uygulayıcıları tarafından anlam verilemeyen bir basitlik içinde sunuldu. İcra edenler tarafından yapılan sehven yanlışlar ve yöneticiler tarafından geliştirilemeyen bir ilmin, kanunu da hantallaşarak gelişen dünya düzenine cevaz vermeyecek duruma düşmüştür.
3568 Sayılı yasanın dolayısı ile Serbest Muhasebeci Mali Müşavir(SMMM) ‘in hangi işleri yapacağını sıraladığı “Mesleğin Konusu” başlıklı 2. Maddesinde yer alan, bir çok yapmakla yetkilendirildiğimiz işler, uzmanlık alanlarına parçalanarak, sanki rantiyenin gelir getirici işler hanesinde, “toplu cehaleti” yaşayan meslek mensuplarına dayatmaya dönmüştür. Edilgen hale gelen bu insanlar, dolayısı ile tüm uzmanlık sahalarına katılarak, belgelendirme yarışında, haksız olarak kendilerinden alınan ücretler ile, hem psikolojik bir boşluğu doldurmayı ve hem de geleceklerini garanti edeceklerini sandıkları bir bilinmeze doğru yelken açmışlardır. Ülkemiz de tarihleri yazılmaya başlayan -daha henüz çok kısa olan- meslek insanları, yöneticilerin ataleti ve / veya zafiyetleri neticesinde, adeta kendi hallerine bırakılarak, erklerin elinde ya fasoncu veya bu haksız rekabet içinde kendinden olanlara parya olmuşlardır. Ya menfaatleri icabı muvazaaya göz yummuş; ya da kanunu arkadan dolananları görmezden gelerek, biri birinin ekmeğine saldırmayı hak bilmişlerdir.
Halbuki işbu durum, gözetim ve standartları oluşturan yönetim merkezleri tarafından doğru ve yerinde tespit edilmiş olsa idi, kapitalist ekonomilerin, gelişen teknoloji karşısında ulusaldan uluslararasına geçişlerine tanık olduğumuz ilk günlerden, muhasebenin pazar paylarını büyüterek, mesleğin gelişmesine sebep olacaklardı.
Bilindiği üzere şimdilerde dünyanın her tarafında hüküm süren ve “dört büyükler” diye adlandırdığımız kurumların hepsi, önce küçük birer muhasebe büroları idi. Dolayısı ile yurdumuzda Sivil Toplum Kuruluşu vasfını taşıyan oda ve birliklerin üzerlerine düşeni tam ve eksiksiz yaptıklarından bahsetmek mümkün değildir. Geleceğine güvence veremeyen bir anlayış doğrultusunda farkındalık açılımları yapılamadığından; sorunların, reformist çalışmalara geç kalınmışlığın da ortada çığ gibi büyüdüğüne tanıklık ederek, işimizin yok olmasına seyirci kalmaktayız.
Peki bu yönetime hakim olamayan yöneticilerimizin yeniliklere müdahil olamaması ve uzaktan seyirci kalarak, büyük bir meslek camiasını yavaş da değil üstelik hızla bitirme noktasının önüne nasıl geçebiliriz?
Hemen vakit kaybetmeden, globalleşerek uzakların yakın olduğu bu zamanlarda, tabi olarak içinde bulunduğumuz “hizmet sektörüne” odaklanmamız gerekir. Motto olarak söylene gelen salak, saçma “gelecekte bir gün gelecek.!!” İfadesine aldanmadan, geleceğin yaşayanın yarını olduğunu bilerek.
Dolayısı ile yarınımıza, meslek insanları olarak hazırlanırken hak ve hukukumuzu ve dahi bunları kullanma saikinde olana kadar da, imkanlarımızı bilmemiz, bilmiyorsak da öğrenmemiz gerekir. Uluslararası antlaşmalardan doğan haklarımız, ulusal olarak anayasamızda yer alan çalışma, sözleşme hürriyeti ve piyasaların denetimi, ticaretin düzenlenmesini güvence altına alan hukukumuzu bilmeliyiz.(Anayasanın 48 ve 167. Maddeleri) Bu hakları isteyerek sonuna kadar kullanmalıyız. Kullanılmayan hak, tıpkı ayağının altından çekilen halı gibidir. Arkasından bakacağımıza, kontrolü bizde olan, sorgulayarak, gerekirse muhalefet ederek, sınırları zorlayarak demokratik platformlar alanında var olan tüm haklarımızı sonuna kadar kullanmalıyız. Kendimizi güvende hissedebileceğimiz tolera edilen ortamlara katkı sağlayarak, varlığını içten hissettiğimiz alanların hazırlayıcılarından olmalıyız. Bu münasebetle, devlet rejimimize, hak edenlerin veya liyakat sahiplerinin getirilmesine dikkat etmeliyiz. Ki, bu genel toplumsal kuramı, aynen kendi mesleki örgütlenmemizde de uygulamalıyız. Volatil bir zeminde, bilişim diye adını koyduğumuz ve geliştirerek korkar(!) hale geldiğimiz bu inovatif dünyamızda, dikkatle ve evrim geçirerek devam sürecinde olmalıyız.
Muhasebenin pazarı, elbette ticari bir işletmedir. Dolayısı ile, o işletmelerin hizmet ve emtea alış verişinde hem devlet ve hem de üçüncü kişilere karşı tevsik etmek zorun oldukları bilgi ve belgelerinin kayıtlanması için, muhasebeci ile çalışmaları zorunludur. İşte bizlerde muhasebeci olarak, bu muhasebe hizmetini vermek üzere varız.
O zaman şunu sorgulamakta fayda görüyorum. Yoğun şekilde, çoğalan meslek mensubunun sahaya girmesiyle, haksız rekabete konu olmayan hali ve durumun vahametinde adil bir hak dağıtımı pazarda var mı?
Muhasebe mesleğine ruhsatını alarak adımını atan meslek mensubu, sayısı durağan olan iş dünyasında müşteri arayışına çıktığında ne ile karşılaşacak?
Bu vesile ile anladığımız o ki, en önemli olanın, bu müşterilerin piyasada fazla olmaması. Doğal olarak konjonktüre göre değişen bu işletme oluşumlar, ekonominin gidişi ile doğru orantılıdır. Orta ve uzun vadeli hazırlanan ekonomik ulusal planlar, mesleğimizde de yapıl(a)madığından, sahaya fazladan inen yeni meslek mensupları, türlü yöntemlerle, hayatlarını idame ettirecek işleri, etiksiz de olsa kapma yarışına girerek, diğer meslektaşını dün de zor duruma düşürmekteydiler, bugünde aynı süreç azalmadan devam etmektedir.
Günümüz bilincinde, bir de kayıtlamanın, bilişim marifeti ile insana dair uzmanlık istemediğini hesaba katarsak, tüm bu işlemlerin ne yazık ki, yazılımlar aracılığı ile yapıldığı varsayımına ulaşmak hiç de zor olmayacak. Meslek yok olacak diye feveran etmek yerine, muhasebe ilminin, son yıllarda ayrışarak uzmanlık halini aldığı kollarına doğru yürüyerek, değişime ayak uydurmamız gerekirdi. Hemen herkesin, geleceğe kaygı ile bakmasının sebebi, işte bu yeni kol diye ifadelendirdiğimiz ufuklara açılamamak. Bir özgüven noksanlığında “öğretilmiş doğruları” yaşamak üzerine kurgulanmışız.
Yani, Kilitleri açamadık…
Oysa bizler meslekte, haksız rekabeti çoğu zaman istemeyerek de olsa körüklediğimizden olacak ki, dayanışmayı öne çıkaramıyoruz. Meslek örgütleri haksız rekabete yol açan pazarlama tekniklerini öne çıkarmak yerine; mesleğimizin meslek mensubunun kişisel bilgi birikimine dayalı bir meslek olduğunu unutmamalı ve meslek mensubu – müşteri planlaması konusunda , standartlar belirlenmelidir.
Hak ve hukuka dayalı “şerefli yasalar”(Kant) ile, muhasebe mesleğinde müşteriye sunacağımız sınırları belli hizmetleri, çeşitlendirmek yerine hizmet standartlarını, ivedilikle yerleştirmeliyiz.
Konunun vahameti o kadar önemli ki, devamlı yeni katılımlar neticesi genişleyen meslek insanı sayısı, stabil müşteri potansiyeline göre doğru orantılı gitmediğinden, pazardan pay kapma çabası ile ucuzlayan hizmet, mesleği ayaklar altına düşürmektedir. Küresel kapitalizmin sonucu, gelişen teknoloji marifeti ile, “serbest” yani bürolar da yapılan muhasebe mesleği, hem yok olma yolunda hızlı adımlarla devam ederken, hem de meslek mensubunun, patronların vesayeti altında bağımlı hale gelmesine sebep olmuştur. Elektronik kayıt sistemi, bu hali kendi çizgisinde olağan kılmıştır. Dolayısı ile, bağımlı çalışma, muhasebenin geleceğinde yerini alarak, parlamıştır. Bu kesime yönelik seçim politikası bakışının meslek örgütleri tarafında değişmesi ve hali ile yol gösterici adımlar atılarak, kitlenin olası mağduriyeti önlenmelidir.
Buradan yola çıkarak, yıllardır yamalar ile genişleyen, meri 3568 Sayılı Yasa AB müktesebatına göre yeniden gözden geçirilerek revize edilmelidir. Yıllar var ki hantallaşan bu yasa, ne bağımsız ve ne de bağımlı çalışan meslek mensubuna hitap etmemektedir. Türk Vergi Mevzuatı ile veya diğer disiplinler ile uyumu sağlanarak, yeniden modern bir yasaya acilen büründürüp, “şemsiye proje” şeklinde bir rol model olması sağlanmalıdır.
Milli mücadele ruhu ile üzerimize düşen bu görevleri icra kabiliyeti olan ve meslek insanları arasında liderlik vasıflarına sahip olanlara görev tevdi etmemiz şarttır. O vakit, işte bu şemsiye proje çerçevesinde, aşağıda listelemeye çalıştığım gibi, “muhasebe de uzmanlık alanları oluşturulmalı, bu alanlarla ilgili eğitimler verilmeli, sertifika programları hazırlanmalı” ve varsa diğer projelerle birlikte, bir an önce uygulamaya konulmalıdır. Burada tüm bu çalışmalar, küçük ücretler karşılığı verilmek sureti ile aynı zamanda odalara bir gelir sağlama yönünde açılım da olmak bir yana, odaların devamlı aktif ve dinamik bir yapıya geçmesine imkan oluşturacaktır. Paydaşların bakış açıları tamamen değişerek toplumun güven aynasına mazhar olarak danışman bir hal alacaklardır. Mesleğe olan saygı skalasının yükseldiği bu ortam hali ile meslek mensuplarını da heyecanlandırarak, muhasebe üzerine tasarruf edecekleri her türlü kurumların da bir bir çoğalmasına olanak sağlayacaktır. Burada elbet önemli bir ayrıntının altını çizmemiz gerekir. O da, kurulacak “eğitim kurumlarının ticari faaliyet olarak değerlendirilmemesidir.”
Yapılan işe paralel bir ücretlendirme, hem bağımlı ve hem de bağımsız büro olarak çalışanların, karşılığını alamadan yapmak zorunda kaldıkları iş yüklerinin ortadan kaldırılıp, içinde bulunduğumuz çağa uygun anlayışta bilincin, meslek mensubu-devlet-müşteri üçlü sac ayağında yerleşmesine özel önem vermeliyiz. Burada elbette bağımlı, bağımsız meslek mensubunun, işlerini aksatmayacak şekilde sürekli eğitimlere tabi tutularak, yeni mevzuatlara hakimiyeti sağlanmalıdır. Devamlı değişen ve gelişen bilişimin mesleğimize düşen kısmında yer alan taxsonomileri kullanabilme yetilerinin, aktif ve dinamik halde tutularak, sisteme proaktif meslek mensuplarını hazırlayarak, dahil etmeliyiz. Sürekli eğitim ile dinamik ve aktif tutulmaya çalışılan meslek mensubunun tüm bunları bir koşturma içinde yapması istenirken, stres ve psikolojik durumunun bilimsel olarak değerlemeye alınarak, bir program dahilinde, yüklemelerde bulunulması faydalı olacaktır. Bu sebeple Sürekli Eğitici Eğitimi(SEE), birlik ve odalarca “güzel ahlak” normlarında bir proje halinde geliştirilerek, tüm sahada önemle uygulanmalıdır.
Formatör eğitimlerinde özellikle, her yaşa hitap edecek bir anlayış benimsenerek, meslek hiyerarşisi korunup, kollanmalıdır. Ayrıca, birlik ve odalar bu kadar hassas olan SEE hususunda, liyakat sahibi, bu işi hakkı ile götürecekleri görevlendirmeli ve sistemini kurmalı ki, kimsenin aklında şaibeli düşünceye açık tereddütler kalmasın. Formatör, gelecek penceresini aralayandır. Bu sebeple ufuklar kapayarak, yeni ufuklar açarak, günün koşullarına göre, meslek mensuplarını yönlendirerek, görevini icra etmelidir.
Var olan veya olması gereken bu reel politik üzerinden, önümüzü görmeye çalışırsak, muhasebe mesleğindeki bu yitimler, yine başka bir açıdan bakmayı da zorlamaktadır. Nedir diye kendimize ve/veya helezoni bir yapı ile, en yakınımızdan en uzağımıza kısık sesimizi(!) duyurmaya çalışalım…!
Günümüzdeki hali iki ileri, bir geri gibi görünen mesleğimiz, kendi duru göründen yoksun ve gelecek hakkında bir öngörü oluşturmamakta. Ancak nereye baktığımız ve ne istediğimizi biraz sorgularsak, kanaatim odur ki, alacağımız yolu da bulmuş oluruz. Muhasebe bir akademik meslek alanında değildir. Kariyer mesleğidir yani… Kendimizi geleceğin mesleklerine hazırlarken, işte bu kariyer mesleğinin de bir temel olduğunun ve bu temelin üzerinde yükselen ne kadar katmanların olduğunun farkındalığına ulaşmamız gerekir. Hatta çok ısrarla yazıyorum ki, bu muhasebe mesleğine kimse bir çatı yerleştirerek kısıtlayamaz.. Diğer disiplinler kendi paydaşları ile ne kadar da etkileşim içinde olurlarsa olsunlar, muhasebe ilmi tüm disiplinlere yol göstericidir ve çok daha aktif ve dinamiktir. Dolayısı ile yok olacak tellallığından öte, hangi dalına evrilerek uzmanlaşabilirim onun eğitimine yönelmekte fayda hülasa görürüm…
Bu uzmanlık alanlarının bir listesini, oturup negatif düşünce ile, gelecek kaygısı yaşayanlar için aşağıya alıyorum. Bakalım, o kadar da gelecek bize karanlık mı?
• Bağımsız Denetim ve Denetçilik
• Değerleme ve Değerleme Uzmanlığı
• Gayrimenkul Değerleme ve Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı
• Patent Değerleme ve Patent Değerleme Uzmanlığı
• Marka Değerleme ve Marka Değerleme Uzmanlığı
• Şerefiye Değerleme ve Şerefiye Değerleme Uzmanlığı
• Şirket Değerleme ve Şirket Değerleme Uzmanlığı
• Derecelendirme ve Derecelendirme Uzmanlığı
• Kredi Derecelendirme ve Kredi Derecelendirme Uzmanlığı
• Kurumsal Yönetim Derecelendirme ve Kurumsal Yönetim Derecelendirme Uzmanlığı
• İç Denetim ve İç Denetim Uzmanlığı
• Bağımsız Adli Muhasebe ve Bağımsız Adli Muhasebe Uzmanlığı
• Stratejik Yönetim ve Stratejik Yönetim Uzmanlığı
• Maliyet Muhasebesi ve Uzmanlığı
• Yönetim Muhasebesi ve Uzmanlığı
• Sorumluluk Muhasebesi ve Uzmanlığı
• Sosyal Sorumluluk Muhasebesi ve Uzmanlığı
• Çevre Muhasebesi ve Uzmanlığı
• Karbon Muhasebesi ve Uzmanlığı
• Muhasebe Standartları ve Uzmanlığı
• Denetim Standartları ve Uzmanlığı
• Finans Matematiği ve Uzmanlığı (Aktüer)
• Bilirkişilik
• E-ticaret Muhasebe Uzmanlığı
• Bilişim Teknolojileri Denetim Uzmanlığı
• İhtilaflı İşler Muhasebesi Uzmanlığı
• Yönetim Danışmanlığı
• Vergi Danışmanlığı
• Kalite Güvence Uzmanlığı
Şimdi soru şu, biz hangisinde var olacağız.? Alışılagelmiş muhasebe kalıpları içinde yer alacaksak, bizim için dünya karardı. Tartışmamıza gerek yok. Olan oldu ve artık “aman makamına” geçebiliriz. Oysa, inandığımız şekilde görürüz. Önce kendimizi ikna ederek, özgüven duygusunda, sahada yerimizi almalıyız. Yukarıda verdiğim bu listeyi arttırmak mümkün. O halde yorumlama yapmaya devam edelim… Edelim ki, geleceğimize sahip çıkalım. Kendimizden vazgeçmeden, içimizden çok “benler” çıkararak..!
Finans dünyanın güç merkezi ve bu merkezin tam da ortasında, icra etmeye çalıştığımız mesleğimiz yer almakta. Teknolojik gelişimin elimizden aldıkları ile değil de, kucağımıza verdiği yeni imkanların farkına vararak hareket etmeliyiz. Dün uzay mühendisliği vardı ve fakat muhasebesi yoktu. Bugün uzay muhasebesi hayal olmaktan çok hayatımız olmaya doğru gitmektedir. Belki tezgahtar olmayacaktır… Ama reyonlardaki devir hızını yorumlayan mali müşavir danışmanlar ile, on-line vitrinin hazırlanmasını sağlayacağız. Her türlü stratejik, lojistik, elektronik ortam bizlere varlık alanıdır. Yapay zekanın, çok geliştiği varsayımında eksik olan, sezgisel düşünmedir. Yok olabilecek belki somut muhasebedir ve fakat teorik muhasebeyi kesinlikle bitiremeyecekler kanaatindeyim.
Tam bu noktada, uzmanlık alanlarımızın mutlak surette belirlenmesine yolculuk ederken, bu işi kendine misyon ve vizyon edinenlerin, yabancı dil gibi olmazsa olmaz eğitimliğinde, küresel açık ekonomi ile gelişen networkle, tüm meslek insanlarının bu duruma entegre olması gelişimleri açısından çok önemlidir. Eskiden üniversiteden mezuniyet kafi iken, şimdilerde yüksek lisansın ve hatta birçok yeterlilik belgesinin arandığını, yine küresel ticaret ve iletişimin inanılmaz gelişimi üzerinden anlıyoruz.
Uzmanlık alanlarının genişlemesi, belge bagajlarının oluşmasını sahneye koymuştur. İşte hem ehliyet ve hem de liyakat isteyen bir başka hususu da yazmadan geçemeyeceğim. Değişimlerin odağında yer alan muhasebe de doğal olarak, taban değiştirerek, sıkıcı, düz pozisyonundan çıkarak, kabuk değiştirip, siber hal almıştır. İşte bu halin son sahnesi, Blockchain (blokzinciri) diye de bilinen teknoloji harikası veri tabanının, kriptografiyle (şifrelenmiş) kayıt sistemlerinde kullanıma alınmasıdır. Şeffaf, hızlı ve güvenilir olması dolayısı ile üç taraflı muhasebe sistemleriyle, finans sektörü başta olmak üzere e-ticaret, dosya paylaşımı ve haberleşme gibi işlemler için her sektörde kullanılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, Blockchain’in önümüzdeki dönemde takip edilmesi gereken başlıca teknolojilerden biri olduğu çok açıktır. Lakin sonuncu değildir. Gelişmişlik süreci devam etmektedir…
Sonuç olarak, elektronik kayıt sistemi diye basitleştirerek ele aldığımız gelişmeler ışığında, tüm bu görünen değişimleri, sadece teknolojik açıdan ele almamamız daha doğru olacaktır. Bu açıdan bakarsak taxsonomi kullanımına erişmek keyfiyetinden belki “Mali Mühendislik” diye bahsedebiliriz. Lakin bu durum, muhasebenin amacına ve/veya hedefine ulaşabilmek için sadece araçlarını oluşturmaktadır ve tek başına bir şey ifade etmez. Hatta “mühendislik” terminilojisini buraya yama etmek doğru bir tercih olarak da görülmemektedir. Somut diğer değişimler ve tabi olarak teorik değişimler ile bir bütünlük arz eden muhasebe geleceğini, yukarda verdiğim listeden yararlanarak, üç başlık halinde toparlayabiliriz. Bunlar;
- Bağımsız Denetim ve Denetçi, 2) Mali Hukuk Denetimi, 3) Mali Müşavirlerin Rapor Yazabilme Ehliyeti olarak geleceğimize taşıyabileceklerimizdir.
Bu vesile ile, bugün olduğu gibi gelecekte de, muhasebe meslek insanları, dünyanın her tarafında var olan adaletsiz paylaşım düzenine karşı, sistemlerin açıklarını kapayarak, yoklukla savaşın anahtarı olarak kalacaktır. Bu sayede, kötüleri köşeye sıkıştırarak, refah toplum anlayışına kavuşabilme tekniklerine temel olacaktır.
Her nimet bir borç doğurur. İşte bundandır ki, zihinsel mülklerimizi güzel miras bırakmalıyız. Gençliğimize sahip çıkarak, geleceğimize hayallerimizi kurmayı unutmayalım… 09.10.2017
Saygılarımla…
MALULEN EMEKLİ OLANLARIN TEKRAR ÇALIŞMASI HAKKINDA
Değerli okurlarımız, daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz Malulen Emekliliğin devamı niteliğinde olan Malulen Emekli olanların tekrar çalışması hakkında bilgiler aktarmaya çalışacağız.
Bilindiği üzere Malulen Emekliliğin maaşları halihazırdaki günümüz şartlarında geçim için yeterli bulunmamaktadır. Dolayısıyla malulen emekli olanlar sağlıklarının elverdiği ölçüde tekrar çalışmaları gerekmektedir.
Makalemizin konusu, tekrar çalışmaya başlayan malul emeklilerinin kanun karşısındaki durumlarıdır. Malulen emeklilik için gerekli olan rapor, bağlı olunan Sosyal Güvenlik İl Müdürlükleri veya Sosyal Güvenlik Merkezleri ‘ne başvurularak alınmaktadır. Sürekli iş göremezlik raporu diye terminolojide bilinen adıyla işlem gören rapor, özel üniversite ve vakıf hastaneleri hariç, Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) tarafından sevk edilen, eğitim ve araştırma hastaneleri ile askeri hastanelerce; eğer ikamet edilen yerde bu hastaneler yoksa da Sağlık bakanlığı ‘na bağlı tam teşekküllü hastanelerde işlem yapılarak, sonuca gidilir.
Bu durumda çalışma koşullarına engel olan ve rahatsızlık veren bir hal varsa, sigortalı malulen emekli olmak üzere, iş hayatından el çektirilir!..
Yani malum, normal olarak çalışırken kazandığı maaşı kesilerek, SGK tarafından malulen emekli maaşı bağlanır. Oysa bağlanan bu malullük maaşı ile, bu zamanda geçinilmeyeceği ortadadır. Sosyal devlet anlayışı gereği, bireyin her ne hal ve durumda olursa olsun, geçimliğinin sağlanması gerekmekte iken, ilgili yasalarımız buna mani olmaktadır!.. Yaşamsal standartların yukarıya doğru ivme göstererek artması, %46 en az oranı ile emeklilik hakkı kazananlar için yıkımdan öte bir şey değildir. Bu vesile ile, ülkemiz düzleminde çok çocuklu bir yapıyı teşvik ettiğimiz bir rejimin, sosyal olarak bu çocukların gelecekleri hakkında da önemli tedbirler alması vazgeçilmezdir. Eğitim, sağlık ve yeme-içme gibi zaruri ihtiyaçların devlet eliyle karşılana bilirliği gibi…
Kaldı ki, insani yaşam standartlarının her mikro ekonomiyi temsil eden, ev hayatında olması ise, muhtaç olmadan eline geçen değer ölçüsü ile doğru orantılıdır. Bu da, o malulün, kaybettiği iş gücü potansiyeline göre bir işte çalıştırılması ile mümkündür. Oysa ülkemizde, malulen emekli olan kimse, tekrar bir işte çalışmaya başladığı vakit, almış olduğu malul emekli maaşı kesilir.
Şimdi bu kanuni prosedürümüze bakalım…
5510 Sayılı Kanunumuzun 25.maddesinde Malul Sayılma anlatılmıştır. Malulen emekli olduktan sonra tekrar çalışanların durumu 5510 Sayılı yasanın yürürlük tarihi olan 01.10.2008’den önce ve sonra emekli olma durumuna ve 4a,4b ve 4c statüsündeki emeklilik durumlarına göre değişiklik arz etmektedir.
01.10.2008 Tarihinden önce Malulen Emekli olanların durumu;
Eğer kişi 4a SGK Emeklisi ise ;
- 4a kapsamında çalışmaya başlarsa aylığı kesilir.
- 4b kapsamında işyeri açarsa aylığı kesilmez, Sosyal Güvenlik Destek primi öderler. (%32)
- 4 c kapsamında memur olarak çalışmaya başlarlarsa aylığı kesilmemektedir.
Eğer kişi 4b Ahilik Sandığı Emeklisi ise;
- 4a kapsamında işçi olarak çalışmaya başlarlarsa işverenleri Sosyal Güvenlik Destek Primi öder ve aylıkları kesilmez.
- 4b kapsamında işyeri açarsa aylığı kesilmez.
- 4c olarak memurluğa başlarsa aylığı kesilmemektedir.
01.10.2008 tarihinden sonra Malulen Emekli olanlar da durum nedir? Biraz da bu konudan bahsedelim.
- İlk olarak 01.10.2008 tarihinden sonra işe girip , bu tarihten sonra emekli olanlar hangi kapsamda çalışmaya başlarsa başlasınlar 5510 Sayılı Kanun’un 27.maddesi gereğince aylıkları kesilir.
Bir başka hususta, sigortalılık başlangıcı 01.10.2008 tarihinden önce olup daha sonra malulen emekli olup çalışanların durumlarıdır.
4a SGK Kapsamında emekli ise;
- 4a işçi statüsünde çalışmaya başlarsa 5510 sayılı kanunun 27.maddesi gereğince aylığı kesilir ve tüm sigorta kolları uygulanır.
- 4 b statüsünde işyeri açarsa aylığı kesilmez ve 5510 sayılı kanunun geçici 14.maddesi gereği aylığından Sosyal Güvenlik Destek Primi kesilir.
- 4c statüsünde çalışmaya başlayanların aylığı kesilir ve tüm sigorta kollarına tabi olurlar.
4b Ahilik Sandığı kapsamında emekli ise;
- 4a sigortalı olarak çalışmaya başlarsa aylığı kesilmez ve işverenleri Sosyal Güvenlik Primi öderler.
- 4 b’li olarak işyeri açarsa aylığı kesilir ve hakkında tüm sigorta kolları uygulanarak prim öderler.
- 4 c olarak memuriyete başlarlarsa aylığı kesilir ve yine tüm sigorta kolları uygulanarak prim öderler.
Son olarak Türkiye’de malulen emekli olanlar yurt dışında çalışmaya başlarlarsa malul aylıkları kesintiye uğramaz.
Bu sebeple malul hakları yani, geçimlikler ve dahi sosyal yaşantının, ülkemiz düzleminde halen iyileştirilemediği realitedir. Avrupa Birliği ülkelerinin maalesef çok gerisindeyiz. Ve fakat, ülkemizin genel konjonktürüne bakıldığında, son zamanların malullere yönelik bir çok olumlu değişikliklere sahne olduğunu görmek mümkündür.
Yeter mi? Elbette yetersiz olduğunu söylemeliyiz.
Malulen emekli iken tekrar çalışmaya başlayacak olan sigortalıların anlatılan hususlar çerçevesinde, hangi kapsamda aylıklarının kesilmeme durumları var ise onu tercih etmelerinde yarar vardır. Böylelikle, geçim şartlarının zorluğundan kaynaklı malul emeklilerinin tekrar çalışması halinde ne gibi durumlarla karşılaşacakları hakkında bilgiler vermiş olduk.
Saygılarımızla.

KAMU GÖZETİM KURUMU CEZAİ EHLİYETİ
Ülkemizde bağımsız denetçi ve bağımsız denetim bir kavram olarak, ilk defa 02.11.2011 tarih, 28103 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu ‘nun (KGK)Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kurulmasından sonra, muhasebe meslek camiasının ağzından düşürmediği bir terminilojik söylev şeklinde hayatımıza girmiştir.
Bağımsız denetim için küresel açılımların var olduğu ve gelişme eğiliminde olan ekonomilerde uygulamaya alınması zorunlu olan, bir “kamu gözetimi”getirilmiştir. Özelliği özerk bir kuruluş olmasıdır.
Dikkatleri çekmek için, bir hususu arz etmem gerekirse, yukarıda bahsi geçen 660 sayılı KHK ‘nin adına dikkat kesilecek olursak, burada “Kamu Gözetimi” ibaresi varken, diğer yandan içeriğinde ise, bu ibare tanımlanmamıştır. Buradan hali ile şöyle bir çıkarsama yapmak mümkündür… KHK hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Devletin bağımsız denetimle ilgili fonksiyonunun gözetimden (oversight) ziyade denetim (audit) olduğu ve vurgunun kamu denetimi üzerinde bulunduğu görülmektedir.
Bağımsız denetimin vazgeçilmezi olarak kabul edilen denetçilerin , bu alandaki uygulamalarını devam ettirirken bir takım sorumlulukları da artarak omuzlarına ağır yük binmektedir. Bağımsız denetim faaliyetlerini ifa ederken çeşitli mevzuat ve denetim standartlarına uyma yükümlülüğü hem bağımsız denetim kuruluşlarına ve hem de bağımsız denetçilere ağır sorumluluk bindirerek altından kalkılması zor, müeyyideler oluşturmaktadır.
Denetim Kuruluşları ve denetçilerin bu kadar ağır kanun ve dünya ile entegre halinde olan KGK ‘nun yayınlamış olduğu genel kabul görmüş bağımsız denetim standartları karşısında hukuki ve cezai olmak üzere, sorumluluklarına bakmakta fayda vardır. Yine denetim kuruluşları ve denetçilerin bağımsız denetimin gözetimi karşısındaki yani KGK karşısındaki durumlarına eğilerek yol almamızda fayda vardır.
Ayrıca, KGK görevini yaparken bağımsız olup, hiçbir organ, makam, merci ve kişi; Kurulun kararını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremeyecektir.
660 sayılı KHK, şekli olarak incelendiğinde, birinci maddenin başlığı “amaç ve kapsam” olmasına karşın, madde de sadece amaç açıklanmıştır. Sekizinci maddenin onuncu fıkrasında, “yaptırım öngören kararlar dahil tüm Kurul kararları, tekemmül etmeleri ve ilgililere tebliğ edilmeleri veya usulüne uygun olarak duyurulmaları ile birlikte uygulanabilir ve para cezaları tahsil edilebilir hale gelir.” (Mülga: 12/7/2013-6495/72 md.) diye ifade edilmesine karşın, konu edilen KHK’da çıktığı ilk an itibari ile para cezalarıyla ilgili herhangi bir düzenleme yer almamaktaydı…
Bir başka keskin ifadeyle, Kurulun idari para cezası verme yetkisi ilk anda yok iken , daha sonra idari para cezası ile sınırlı olmak kaydı ile, 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 26 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(3) (Ek: 6/12/2012-6362/147 md.) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine dayanılarak yapılan düzenlemelere, belirlenen standart ve formlara ve Kurulca alınan genel ve özel nitelikteki kararlara aykırı hareket eden bağımsız denetim kuruluşlarına, Kurul tarafından on bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Bu madde uyarınca verilen idari para cezaları bütçeye gelir kaydedilir.”
Bağımsız denetçiler ve bağımsız denetim kuruluşları, yapılan incelemeler sonucunda tespit edilen görüş ve öneriler doğrultusunda gerekli tedbirleri almakla yükümlü olacaktır. Kurumca belirlenen sürede gerekli tedbirleri almayanlar hakkında uyarı, lisansın askıya alınması ve iptali de dahil olmak üzere uygun yaptırımlar uygulanacaktır. Ayrıca, bağımsız denetim kuruluşları ve bağımsız denetçiler, verdikleri hizmetlerden doğabilecek zararları karşılamak amacıyla, genel şartları Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek sorumluluk sigortasını yaptırmak zorundadır.
Bağımsız denetim kuruluşları ve bağımsız denetçiler; denetledikleri finansal tablo, bilgi ve raporlara ilişkin olarak hazırladıkları bağımsız denetim raporlarının denetim standartlarına aykırı olması ile bu raporlardaki yanlış, eksik ve yanıltıcı bilgi ve kanaatler nedeniyle doğabilecek zararlardan hukuken sorumlu tutulmuştur.
Bu vesile ile, KHK’da ilk çıkarıldığı zaman, bağımsız denetim kuruluşlarının ve denetim üstlenen bağımsız denetçilerin hukuki sorumluluğu düzenlenmekle beraber, bunların cezai sorumluluğuyla ilgili herhangi bir hükme yer verilmemiş, başka fiil ve davranışlar için de adli veya idari suç ve ceza öngörülmemiştir. Bunun sebebi, bağımsız denetimle ilgili cezai sorumluluğu gerektirir bir durumun bulunmaması veya KHK’yı çıkartan Bakanlar Kurulu ‘nun bu konuyu gözden kaçırması değil, Anayasa Mahkemesinin, KHK ile cezai sorumluluk getirilemeyeceğine ilişkin kararlarıdır. Anayasa Mahkemesi birçok kararında, Anayasanın 91. maddesinin ilk fıkrasına göre, TBMM’nin Bakanlar Kurulu ‘na KHK çıkarma yetkisi verebileceği, ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının 1. ve 2. bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile 4. bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevlerin KHK’larla düzenlenemeyeceği; suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen 38.* maddenin Anayasanın ikinci kısmının 2. bölümünde yer aldığından bu konudaki düzenlemelerin de KHK ile yapılmasının olanaklı olmadığını belirtmiş ve dava konusu KHK hükümlerini iptal etmiştir(Anayasa Mahkemesi, 2009, 2008, 2004)
Dolayısıyla, 660 sayılı KHK’da adli veya idari suç ve cezalara yer verilmiş olsaydı, bu durum Anayasaya aykırılık oluşturacaktı. Bu nedenle, Bakanlar Kurulu ‘nun 2008 yılında Meclise sevk ettiği, Türkiye Denetim Standartları ve Kamu Gözetimi Kurumu Kanunu Tasarısı ‘ndaki hükümlerin neredeyse tamamı 660 sayılı KHK’ya aktarılmışken, anılan Tasarının cezai hükümleri KHK’ya alınmamıştır.
Bağımsız denetim kuruluşları ve bağımsız denetçiler için KHK’da hukuki sorumluluk öngörülmüş, sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunlu hale getirilmiş, ancak hukuki sorumlulukta kusur şartının aranıp aranmayacağı açıklanmamıştır. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin, geçmiş yıllarda verdiği kararlarda, suç ve ceza içeren konularda KHK ile düzenleme yapılmasını Anayasaya aykırı bulduğundan, 660 sayılı KHK’da herhangi bir cezai sorumluluk düzenlenmemiştir. İdari yaptırım da olsa, 26 ncı maddesine 3. Madde ile, (Ek: 6/12/2012-6362/147 md.) idari cezalar içeren hükümler eklenene kadar.
Burada güdülen amaç ise; denetçi ya da denetim kuruluşlarını cezalandırmadan çok, bu kişi ve kuruluşlar tarafından yürütülen bağımsız denetim faaliyetlerinde mevzuat ihlali oluşmasında caydırıcılığı sağlayarak kamu yararı ve kamu düzeninin bozulmasına engel olmaktır.
Ya yoksa, KHK ile getirilen tüm bu bağımsız denetim sistemi , düzenli bir yapıdan çok uzak hatırı sayılır ciddi aksaklık ve zafiyetler yaşaması kaçınılmaz olacaktır. Bu sebeple, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 400. Maddesi üzerinde yapılabilecek revizeler ile KHK ‘ya uyarlanması beklenmektedir.
Durum bu minvalde iken, KGK nasıl oluyor da Denetim Kuruluşlarına veya Denetim Üstlenen Bağımsız Denetçiler ‘e idari para cezaları veriyor?
Makalemizin yazıldığı an itibari ile 242 Denetim Kuruluşu KGK ‘dan onay almış ve bunların da 27 tanesi “idari yaptırım listesi” dahilindedir.Bunların içinden sadece bir Denetim Kuruluşu 2 yıl denetim belgesi askıya alınmıştır.
Şimdiye kadar Kurum, uyarı veya idari para cezası veya askıya alma işlemini yönetmeliğin aşağıda verilen maddeleri gereğince yerine getirmiştir.
“ Kurulun ../../…. tarihli ve … sayılı kararıyla Bağımsız Denetim Yönetmeliği md. 40/1-a, 40/1-g , 41/1-c, 41/1-d , 41/1-e ile md. 43/3 uyarınca Kuruluşa “UYARI YAPTIRIMI ile İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA” karar verilmiştir.
Veya
Kurulun ../../….tarihli ve … sayılı kararıyla 660 sayılı KHK geçici md. 1/4 ve Sigorta ve Reasürans Şirketleri ile Emeklilik Şirketlerinde Bağımsız Denetim Yapılmasına İlişkin Yönetmelik md. 24/3-h ile Bağımsız Denetim Yönetmeliği md. 41/1-c uyarınca ../../…. tarihinden itibaren Kuruluşun “FAALİYET İZNİ 2 YIL SÜREYLE ASKIYA ALINMIŞTIR.”
Bu yaptırımlar karşılığı Denetim Kuruluşları ‘na verilen İdari Para Cezası 22 Bin ile 54 Bin TL arasında bir ortalamaya karşılık geldiği öngörülmektedir.
O halde sorduğumuz sorunun cevabına geçerek, “nasıl oluyor” sorusuna cevap bulmaya çalışalım… KHK ile idari yaptırımları uygulama yetki ve görevi Kurul’a ait bulunmaktadır(660 sayılı KHK md 9). Yönetmelik maddeleri uyarınca uygulanan idari yaptırıma ait para cezalarını düzenleme ve tahsil yetkisi olmadığına göre, iş bu parasal cezai müeyyideler, 5326 sayılı KABAHATLER KANUNU ‘nun “İdarî para cezası” başlıklı 17. MADDESİ UYARINCA ALINMAKTADIR.
İşin ilginç olanı ise bu cezalar genellikle çok basit hatalarla alınmaktadır. Türkiye Denetim Standartları ve Bağımsız Denetim Yönetmeliği 27. Madde kapsamında “denetim ekipleri” olduğunu görüyoruz.
Hatırlatmakta yarar gördüğüm başka bir konu ise, kesilen bu İdari Para Cezaları, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu 17. Maddesin 6.fıkrası gereği tebellüğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde ödenmesi halinde, para cezasının dörtte üçü, 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanunu ‘nun (AATUHK) 37.Maddesi uyarınca tahsil edilir. Bu cezalara karşı 5326 sayılı Kabahatler Kanunu 27.Maddesine göre itiraz etme haklı her zaman vardır. Bunun için kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.
Hasılı hülasa, Unutmayalım ki, her bir nimet bize aynı zamanda bir de borç yükler. Bağımsız Denetim ‘in ülkemiz interlandında sancılı doğuşuna tanıklık etmekle birlikte, geleceğe olan umutvar öngörümüz üst kariyer mesleği olarak kabul ettiğimiz Bağımsız Denetimin mevzuatını iyi okuyarak ve hatta devamlı küresel gelişmeleri de takip ederek, büyük dörtlere yetişmemiz, hatta yetmez(!) geçmemiz gerekir…
Bu vesile ile hatamız da elbet olacak, buna karşılık cezamız da… Önemli olan, can yakacak kadar olmaması. En önemlisi de insanların bizlere emanet olarak teslim ettikleri işlerinden, çoklarının zarar görmemesi. Hiçbir hata işlemeyen ne toplum vardır ve ne de insan…
Öyle olsaydık Firavun ‘a dönerdik!..
Saygılarımla…
14 Eylül 2017
Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi(BD)
Teşekkür:
Katkılarından dolayı Sayın Ymm Arif AYTULUN Usta ‘ma TEŞEKKÜRLERİMİ SUNARIM…
Kaynak:
– Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
– 5326 sayılı Kabahatler kanunu
– Bağımsız Denetim Yönetmeliği
– Mustafa Yavuz – Bağımsız Denetim Kuruluşları Ve Bağımsız Denetçiler Üzerinde
Kamu Denetimi Ve Gözetimi(İsmmmo-Mali Çözüm)
* Tefhim __ bildirme, anlatma

DENETİMİ ÇIKMAZA SOKAN AN VE ASLARIN HAYAL KIRIKLIĞI (BİG FOUR)
GİRİŞ:
14.02.2011 tarihli ve 27846 sayılı Resmi Gazete ‘de yayınlanan, 6102 Sayılı, revize edilen Türk Ticaret Kanunu (TTK), tüm yönleri ile hayatımızın bütününü kapsayacak şekilde ve özellikle ticari hayatımız da ezber bozduracak, yeni değişimleriyle beraberinde hayatımızda önemli değişikliklere temel oluşturmuş, hatta sürecin uygulama safhaların da, eksiklik ve genişlemeler münasebetiyle, yamalara gidilme ihtiyacı doğmuş, temel amacından ara ara uzaklaşması da, bu vesile ile ayrı bir sorunsalı tartışmaya açmıştır.
Dünya, özellikle 21 ‘inci yüz yılın ilk yıllarında sırlandığı yerden ortaya çıkan özellikle kötü verilerin, denetim olgusunu öne çıkararak, önemine binaen bilinçlenmelerin oluşmasına tanıklık etmiştir.
Dolayısı ile, ülkemizde de TTK ‘nu, Üçüncü Bölüm “Denetleme” başlıklı 397‘den başlayarak, 406 ‘ncı maddeleri Bağımsız Denetim ‘in yapı taşlarını oluşturacak şekilde uygulamaya alınmıştır. Tüm bu önemli değişiklikler, vergi dışılığın önüne geçmek maksadı ile, fırtınalı senaryoların var olduğu bir mücadele zinciri içindir.
Denetin her anı ve alanı, gerektiğinde sert rekabetler içinde geçen, profesyonel bir yapılanma mecburiyetindedir. Bilinir ki, bu dış denetim alanı boşluğu sevmez…
Dolayısı ile, 26.12. 2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği ile, yasal zeminde olan veya olabilecek açıklarının kapatılması hedef alınmıştır.
Şimdiye kadar, hep olumsuzluklar üzerinden hareketle, aslında ne olması gerektiği hususunda elle tutulu bir öneriler zinciri oluşturulamamıştır. Bun da elbet paydaş olan ve-veya olabilecek tüm kurum ve kuruluşların kendi çıkarlarına hizmet edecek taraftan bakmalarını da gösterebiliriz.
Statüko anlayışından kurtularak, daha bir gerçekliği olan zemini oturtmaya gayret edelim ki, gelecek avuçlarımızdan kayıp gitmesin.
Bunlardan biri, ortak payda da buluştuğumuza kanaat ettiğim, bürokratik temsilcilerin ya emekli olması veya istifa etmesi ile, sahaya uygulamaya inerek oluşan haksız rekabet.(!)
Şimdi var olan bu ve bunun gibi tutum ve davranışlar terkedilmediği veya düzenleme yapılmadığı müddetçe, Anayasa ‘mızın 48. Maddesi muğlak ve ifadesiz kalmaktadır.
Bu vesile ile, belirtmeden geçmek istemediğim diğer bir konuda, 28537 No’lu Resmi Gazete’de yayınlanan, 2012/4213 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile, 6102 Sayılı TTK’nun 398 inci maddesi kapsamında açıklanan, denetime tabi olacak şirketlere ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir.
Yani, hemen aslında gözümüzün önünde olan ve fakat siyasi erklerin set çektiği için bir türlü kangren olmuş, Anonim ve Limited Şirketlerin denetimleri ile alakalı standardın halen Resmi Gazete ‘de yayınlanarak yürürlüğe girmemiş olmasıdır. Bağımsız Denetim sürecinde var olan denetçi insanlarının, sukut-ı hayale uğradığı ilk an bu andır.
Hayalleri düştü… Yıkıldılar.(!)
Bakanlar Kurulu Kararı, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu(KGK) tarafından sicile girerek ruhsatını alan Bağımsız Denetçileri değil, aynı zamanda Ülkemizde büyük emelleri olan Denetimin Aslarını da (Big Four) çöküntüye uğratarak, komaya sokmuştur.(!)
Bilerek bu tabiri kullanmamın sebebi ise, Bakanlar Kurulu Kararı ‘nın yukarda bahsini ettiğimiz biçimi ile, Avrupa Birliği(AB) kriterlerine göre çıkacağı beklentisinin, aksine çok üzerinde, tabana hitap etmeyen limitlerin yüksekliğinde olmasıdır. İşbu konuma göre öngörülerini hazırlayan Denetimin Asları, denetçi sözleşmelerini ve dahi büro standartlarını hazırlayarak, epeyce bir külfetin altına da girmişlerdi. Tüm bu hazırlıklar devam ederken, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavir meslek insanları, ilgili kanunun geçici 1. Maddesi ile müktesep hakların saklı kalmasından dolayı, eğitimleri sonucunda, aldıkları yeni denetçi ünvanı ile başka boyutlara geçerek gördükleri rüyaları gerçekliğine dönüştürebilmek için, şevkle hareketlenerek uyanış heyecanını yaşadılar.
TTK ilk yasalaştığı şekli ile revizyona uğrayarak, bloklamalar yapılmasa idi, kanaatim odur ki, tüm sermaye şirketleri bağımsız denetime tabi tutulacaktı. Kabul edelim ki, taraf olan kim varsa biraz hazırlıksız yakalanmış ve sermaye şirketlerinin denetimleri hatta hukuksal anlamda boşluğa uğratılmıştır. Geriye dönük olarak dahi bu imkan, Kurumun aldığı Kurul Kararlarında belirsizlik düzeyinde kalmıştır.
Oysa, hali hazırda bu “statutory audit” diye ifade edilen yasal denetim zorunluluğunu, Türkiye düzleminde kanunun ilk yasalaşması ile uygulamaya almış olsaydık, vergi dışılık ile mücadele de çok büyük bir aşama katetmiş olacağımız inkar edilemezdi.
Bu konu, oldukça ucu açık ve üzerinde çok konuşulması gereken bir önemi addetmekle beraber, uygulayıcı ülkelerin neden denetim sahasında bizden ilerde ve denetçi bazında sayısal olarak bizden çok yukarda olmalarını da anlamış oluruz. Yukarda bahsi geçen statutory audit yani firmaların denetim zorunluluğu ve
“statutory auditor” yani kanuni denetçi ifadelerine odaklanarak esastan anlamaya çalışmalıyız.
Konu oldukça detaylı ve sorgulanabilir olması hasabi ile, bu hizmet sektörünün en büyükleri hususuna özet halinde girmeye çalışalım…
Sektörün başını çeken, bir yerde “dış denetim” denildiği vakit akla gelen, dört büyükler, – ki başlığımıza da aldığımız DENETİMİN ASLARI – bir diğer tanınma söylevleri ise küresel ismi ile BIG-FOUR…
Price Waterhouse Coopers, Ernst&Young, Deloitte, KPMG.
Dünya da ve Türkiye de, denetimin kare ası bu firmaların, kuruluşlarından bu yana, ortak paydasında şu özelliklere rastlamak olağandır…
– Denetim bir hizmet sektörü vasfı ile, devamlı sürekli eğitim halinde, çıkan her türlü yasalar ve global dünya ile iletişimleri çerçevesinde dinamik bir yapılanma ve aktif sürecin parçası olarak okul olma özelliğini taşırlar.
– İyi analiz edecek olursak, aslında hepsinin mazisinde öyle ya da böyle küçük muhasebe ofisleri olduğunu unutmayalım.
– Diğer ülkelerdeki yapılanmaları biraz daha eskiye gitmekle beraber, Türkiye de var oluş ve tutunmaya başlamaları 1980 ‘dir. Ne yazık ki, varlıklarından bi haber olan muhasebe ve finans camiası, son 5 yıldır, bu dörtlünün adı ile yatar, kalkar olmuştur.
– Hatırı sayılır bir ciroyu yönettikleri gibi, hedef kitle olarak öngördükleri küçük ve orta ölçekli işletmeler ki, şimdilerde artık büyük ve orta boy işletmeler ile beraber, finansal yönelimlerinde büyük rol oynayarak, etkilerini devamlı hissettirmekteler.
– Her ülkede olduğu gibi, Ülkemizde de açılan ve açılacak ofislere franchising vererek, kurucu ortak bulunduruyorlar. Tabi olarak kuruluş ve örgütlenmelerinde farklılıkları da görmemek mümkün değil elbet. Şöyle ki; kuruluşta yer olan bu ortaklar ve atadıkları yöneticiler, rotasyon kurallarına uyarken, en önemlisi de ayrılma, emeklilik, veya ölüm halinde devreden bir pay hissesi mevcut olmamaktadır.
İşte bu yüzdendir ki, dünyanın her tarafında uygulama yapan bu dört büyükler, ne anlaşmazlık ve ne de miras yüzünden dağılma tehlikesine girmiyorlar…
Dünyanın her tarafında, bir şekilde zamanında oluşturulan tüme varım, gerçekleştiği andan itibaren artık tümden varım metodu ile en güçlü yapısında, bağımsız denetim ve diğer finansal her türlü işte görmemize sebep olmaktadır.
Sonuç olarak, Big Four veya Denetimin Asları, an itibari ile bir çok ülkede network oluşturarak, sahada olan diğer kuruluşları kıskandırmaya devam etmekte.
Öyle ki, Bağımsız Denetim üzerinden, ekonominin sınırlı imkanlarında, sınırsız olarak artarak devam eden ihtiyaçları, o sahaya ait yeteneklerin, tolera edilmiş demokratik ortamında karşılanması maksadına da havi olarak.
Bize nasip olan her nimet (!) bir borç doğurur elbet. Lakin yolumuzda yürürken ayaklarımıza bakarak dolanacağımıza, yola bakmasını öğrenerek, global markalar yaratmamız geleceğinde buluşmak üzere…
04 Eylül 2017
Saygılarımla…
Big Four firmaları, 2016 Mali Yılı büyüklüklerini gösterir tablo ve dünya üzerinde hangi ülkelerde nasıl bir networkleri oluşmuş, fikir vermesi açısından en son kamuya açık verileriyle birlikte aşağıda gösterilmiştir.
Firma | Gelirler | Çalışanlar | Çalışan başına gelir | Mali yıl | Merkez | Kaynak |
Deloitte | 36,8 milyar dolar | 244.400 | 150.573 dolar | 2016 | Amerika Birleşik Devletleri | |
PwC | 35.9 milyar dolar | 223.468 | 160.649 dolar | 2016 | Birleşik Krallık | |
EY | 29.6 milyar dolar | 231.000 | 128.139 dolar | 2016 | Birleşik Krallık | |
KPMG | 25.4 milyar dolar | 188.982 | 134.510 dolar | 2016 | Hollanda |
Diğer büyükler BDO , RSM , Grant Thornton , Baker Tilly ve Crowe Horwath .
Bölge | Deloitte Touche Tohmatsu | PwC | Ernst & Young | KPMG |
Avustralya | Deloitte Avustralya [17] | PricewaterhouseCoopers | Ernst & Young | KPMG |
Arjantin | Deloitte & Co. SRL | Pricewaterhouse & Co. SRL | Ernst & Young | KPMG |
Bangladeş | Yok | Pricewaterhouse & Co. Limited | A. Qasem & Co
EY Bangladeş |
Rahman Rahman Huq, Bangladeş’teki KPMG |
Brezilya | Deloitte | PwC | EY | KPMG |
Bulgaristan | Deloitte | PwC | EY | KMPG |
Çin | Deloitte Hua Yong | PricewaterhouseCoopers Zhong Tian | Ernst & Young Hua Ming | KPMG Hua Zhen |
Mısır | Kamel Saleh | Mansour & Co. | Muhasebe ve Denetim için Müttefik (Emad Ragheb) | Hazem Hasan |
El Salvador | DTT El Salvador, SA de CV | El Salvador PricewaterhouseCoopers | Ernst & Young El Salvador, SA de CV | KPMG, SA |
Finlandiya | Deloitte & Touche Oy | PricewaterhouseCoopers Oy | Ernst & Young Oy | KPMG Oy Ab |
Gana | Deloitte | PwC | EY | KPMG |
Hong Kong | Deloitte | Price Waterhouse Coopers | Ernst & Young | KPMG |
Hindistan | Deloitte Haskins & Sells, Deloitte Haskins & Sells LLP, PC Hansotia, CC Chokshi & Co, SB Billimoria, M.Pal & Co., Fraser & Ross ve Touche Ross & Co. ve AF Ferguson, Deloitte Touche Tohmatsu, Deloitte & Touche Consulting, Deloitte Denetim ve Kurumsal Risk Hizmetleri | Price Waterhouse, Price Waterhouse & Co., Lovelock & Lewes ve Dalal & Shah, PricewatershouseCoopers, PricewaterhouseCoopers Hizmet Teslim Merkezi | SRBatliboi & Co. LLP, SRBatliboi & Associates LLP, SVGhatalia & Associates LLP, SRBC & CO LLP, Ernst & Young LLP, PDS Yasal | KPMG (Kayıtlı), KPMG Danışmanlık Hizmetleri Pvt Ltd, BSR & Co LLP, BSR & Associates LLP, BSR ve Şirket, BSR & Co., BBSR ve Co., BSSR & Co., BSR And Associates, Advaita Yasal, SMA ve İştirakçiler |
Endonezya | KAP Osman Bing Satrio ve Eny | KAP Tanudiredja, Wibisana, Rintis & Rekan | KAP Purwantono, Sungkoro ve Surja | KAP Sidharta Widjaja & Rekan |
İsrail | Deloitte Brightman Almagor Zohar | Kesselman & Kesselman, PwC İsrail | Kost, Forer, Gabbay ve Kasierer (Ernst & Young İsrail) | KPMG Somekh Chaikin |
İtalya | Deloitte Touche Tohmatsu | PricewaterhouseCoopers | Reconta Ernst & Young SpA, Ernst & Young Finansal İş Danışmanları SpA, | KPMG SpA, KPMG Danışma SpA, KPMG Fides SpA |
Japonya | Deloitte Touche Tohmatsu Kansas Houjin Tohmatsu |
Aarata PricewaterhouseCoopers Aarata Kansa HoujinKyoto PricewaterhouseCoopers üzerinde daha fazlası |
Ernst & Young ShinNihon LLC ShinNihon Yugen-sekinin Kansa Houjin |
KPMG AZSA LLC (eski adıyla KPMG AZSA & Co.) Azsa Kansa Houjin |
Ürdün | Deloitte Touche (ME) | PwC | Ernst & Young | KPMG |
Kazakistan | Deloitte | PwC | EY | KPMG |
Kenya | Deloitte ve Touche (EA) | PwC | Ernst & Young | KPMG |
Kırgızistan | Deloitte | – | EY | KPMG |
Lübnan | Deloitte Touche (ME) | PwC | Ernst & Young | KPMG PCC |
Malezya | Deloitte KassimChan | PricewaterhouseCoopers | Ernst & Young | KPMG |
Malta | Deloitte | PwC | EY Malta | KPMG |
Meksika | Galaz, Yamazaki, Ruiz Urquiza, SC | PricewaterhouseCoopers México | Mancera SC | KPMG Cárdenas Dosal, SC |
Moğolistan | Deloitte Onch | PwC | Ernst & Young Moğolistan | KPMG |
Fas | Deloitte Touche (ME) | PwC | Ernst & Young | KPMG |
Nijerya | Akintola Williams Deloitte | PwC Nijerya | Ernst & Young | KPMG |
Pakistan | Deloitte Yousuf Adil | AF Ferguson & Co. | EY Ford Rhodes | KPMG Taseer Hadi & Co. |
Filistin Bölgesi | Deloitte Touche (ME) | PwC | Ernst & Young | Yok |
Peru | DELOITTE & TOUCHE SRL | PRICEWATERHOUSECOOPERS S.CIVIL DE RL | ERNST & YOUNG SRL | KPMG SAC |
Filipinler | Navarro Amper & Co (eski adıyla Manabat Delgado Amper & Co.) | Isla Lipana & Co. | SyCip Gorres Velayo & Co. | RG Manabat & Co. (eski adıyla Manabat Sanagustin & Co.) |
Polonya | Deloitte | PwC | EY | KPMG |
Romanya | Deloitte Denetim SRL, Deloitte Vergi SRL, Deloitte Consultanta SRL, Deloitte Evaluare SRL Deloitte Mali Temsilcisi SRL ve Reff & Associates SCA (ortaklaşa “Deloitte Romanya” olarak anılacaktır) [18] | PricewaterhouseCoopers Denetim SRL, PricewaterhouseCoopers Vergi Danışmanlar & Muhasebeciler SRL, PricewaterhouseCoopers Yönetim Danışmanları SRL, PricewaterhouseCoopers İş Kurtarma Hizmetleri IPURL, PricewaterhouseCoopers Servicii SRL [19] | Ernst & Young Romania SRL [20] | KPMG Romania SRL [21] |
Suudi Arabistan | Deloitte & Touche Bakr Abulkhair & Co | PricewaterhouseCoopers LLP | Ernst & Young Suudi Arabistan | KPMG Al Fozan ve Ortaklar |
Güney Afrika | Deloitte | PwC | EY | KPMG |
Güney Kore | Anjin LLC | Samil LLC | Hanyoung LLC | Samjong LLC |
Sri Lanka | SJMS Associates (bağımsız muhabir firma) | PwC | Ernst & Young | KPMG |
İsveç | Deloitte Touche Tohmatsu | Öhrlings PricewaterhouseCoopers | Ernst & Young | KPMG |
Suriye | Deloitte (ME) – Nassir Tamimi Yeminli Mali Müşavir | PricewaterhouseCoopers | Abdul Kader Hussarie ve ortakları | Mejanni & Co. Yeminli Mali Müşavirler ve Danışmanlar LLC |
Tayland | Deloitte Touche Tohmatsu Jaiyos | PricewaterhouseCoopers | Ernst & Young | KPMG Phoomchai |
Tayvan | Deloitte | Tayvan PricewaterhouseCoopers | Ernst & Young | KPMG |
Türkiye | DRT Bağımsız Denetim ve SMMAS | Basaran Nas Bağımsız Denetim ve SMMM AS | Güney Bağımsız Denetim ve SMMAŞ., Kuzey YMM Denetim A.Ş., Ernst Young Kurumsal Finansman Danışmanlık A.Ş., BEY SMMAŞ. | Akis Bağımsız Denetim ve SMMAS |
Özbekistan | Deloitte Touche Tohmatsu | ASC PricewaterhouseCoopers | Ernst & Young LLC | |
Venezuela | Lara Marambio ve Asociados – Deloitte | Espiñeira Pacheco & Asociados – PricewaterhouseCoopers | EY | Rodriguez Velasquez & Asociados – KPMG |
Uganda | Deloitte | PwC | EY | KPMG |
Zimbabve | Deloitte | PwC | EY | KPMG |
Yeni Zelanda | Deloitte | PwC | EY | KPMG |
Kaynak:
* https://en.wikipedia.org/wiki/Big_Four_accounting_firms
* Salsa yapan vergi uzmanları – Eyüp Can
5 Ocak 2008
* 4 büyükleri komaya sokan yasa! – paralimani.com
25 Ocak 2013

Kiliti Kırmak !!!
Bilindiği üzere; 21 Temmuz 2017 tarihli ve 30130 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Bağımsız Denetim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, daha çok, “denetim üstlenen bağımsız” ibaresi vesilesi ile bu konu üzerinden, Bağımsız Denetçi İnsanları arasında bir şekilde tartışılmaktadır.
Hemen ardından, 29 Temmuz 2017 tarihli ve 30138 Sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan “Büyük ve Orta Boy İşletmeler İçin Finansal Raporlama Standardı Hakkında Tebliğ” ile “Büyük ve Orta Boy İşletmeler İçin Finansal Raporlama Standardı-BOBİ FRS” getirilmiştir. BOBİ FRS, 1/1/2018 tarihi ve sonrasında başlayan hesap dönemlerinde uygulanmak üzere, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Son olarak, Bağımsız denetçilerin etik kurallara uygun ve yüksek kalitede bağımsız denetim hizmeti sunabilmelerini teminen, mesleki bilgi ve becerilerinin ihtiyaç duyulan seviyede tutulması ve geliştirilmesine yönelik esasları belirlemek üzere hazırlanan “Bağımsız Denetçiler İçin Sürekli Eğitim Tebliği”ne ilişkin taslak metin görüşlerimize sunulmuştur.
Kurul Kararları, İdari Para Cezaları, Faaliyetleri askıya alma v.s… yoğun gündemin ağırlığında ezilen denetçi insanı, farkındalık yaratmak şöyle dursun, ticari denetim sahasının yaratılamaması ve bin türlü sorunlar nedeni ile bezgin halde, sonu düşünülemeyen bir senaryonun ortasında kalmışlardır.
Meslek Mensuplarının bir nevi “denetçi” yetkilendirme işlemleri ile sicile kayıtları yapılırken, tıpkı hayal satın almış şaşkın gibi ortada kalmış hissetmelerine atıfta bulunarak, güven bunalımında, ne yapacaklarının bilinmezliğine doğru yol alırken, o hayallerini hayata geçirememenin, kırıklığını yaşayarak canhıraş mücadele etmektedirler.
Madalyonun diğer yüzünde bir şeyler yapmaya çalışan, çevresi ve dolayısı ile müşterisi olan meslek mensupları ise, müfredatı yani uygulama doğruluğunu, ya biri birinden ve hatta tartışarak, ya da uygulamaya esas düzenlemeleri ifa ederken öğrenerek, az veya uz gitmek sureti ile bir arpa boyu yol almaya çalışmaktadır.
Tabi arpa boyu dedik ama, arpalıklarda olanların, katkı ve yol açma(ma)larının ne kadar manidar olduğu üzerinde durmayacağım…
Bilindiği üzere, yukarıda adı geçen ilgili değişiklik, bir nevi yürürlükte olan yönetmeliği, tam anlamı ile revize ederek, belki de yeniden kaleme alınmış olduğunun göstergesi olarak karşımıza çıktı…
Neden?
KGK, kuruluş amacı ile dolaylı ve dolaysız olarak elinde tuttuğu değeri yani gücü, şimdiye kadar, meslek insanlarına doğru ve basiret içindeki bir vakurluk ile anlatamadı. Bu vesile ile milli menfaatler ile olan ilişkisi ne yazık ki anlaşılamadı veya tam anlamı ile anlatılamadı.
Özellikle meslek örgütlerinin siyasallaşmadan kaynaklanan popülist yaklaşımları, meslek sahiplerinin içinde yaşadıkları gelir erozyonunun aşırı baskısı, konunun sınırları dışına çıkmasında en büyük etken oldu.
Konu öyle bir hale geldi ki mali denetim ile ticari denetim kavramları özünden koptu ve bütünleşti. Çok şükür ki bu bütünleşme hukuksal mevzuata yansımadı sadece algı olarak kaldı.
Bugün onlarca bağımsız denetim gruplarına göz attığınızda bağımsız denetim ve kapsama alanındaki konular ile ilgili hiç bir bilgi veya tartışmaya rastlayamayışınızın sebebi de budur.
” Türk Ticaret Kanununun denetleme ile ilgili maddeleri incelendiğinde, küresel finans sistemi ile mükemmel bir uyumun olduğu ve denetim konusundaki kamu ağırlığının bir çok şüpheyi de sileceği hatta dünyanın en güvenilir kurumlarından biri olabileceği aşikârdır. ”
Yukarıda alıntıladığım bölümün altını çizmek istedim bir kere daha…
Fakat aşağıya aldığım yazı, devamlı vurgulamaya çalıştığım algılardaki renk ve ahenge dokunulamamasıdır. Önce “Neden Ayrı Bir Oda ?” yazısındaki alıntıya bir bakalım… Altında yorumlamaya devam ederiz…
Ne deniyor…?
“Meslek mensubu muhasebeciliğinden çıkamadı. Finansal enstrümanların ne olduğu, küresel ekonomik eylemlerin ne olacağı, hangi anlaşmaların ticarete ne şekilde yansıyacağı, bu işlemlerin muhasebe kayıtlarında ne şekilde olması gerektiği konuları bir tarafa ittirildi. SGK mevzuatları mali mevzuattaki yeni düzenlemeler konu başlıklarında yer aldı.”
Peki neden?
Hah şimdi gelelim çok derinine girmeden incelemeye…
Bildiğiniz üzere, daha çok belli bir yaşın üstündeki meslek insanları, yeniliğe açık olmayan, feodal bir yapının ürünleriyiz. Nesil değişimi, yaklaşık olarak 30 – 40 yılda bir erozyona uğruyor ise, toplumsal eşitlenmemize de bir göz atmamızda fayda havi olur. Kaçınılmaz gelişmişliğe ayak uyduramayıp, hala lümpen kalmamızdan kaynaklanan bir çok sorunları her şekilde ve herkeste aramamız lazım…
Bizler nesiller olarak, geçmişimizin gaipliğe bıraktığı birçok sebebin anahtarını aramadık. Yani, Kilitleri açamadık… Yani, Kilitleri kıramadık… Yani, “Cracking The Code”. Beceremedik.(!)
Dolayısıyla, at gözlüğü ile ve hatta eşek gözü ile kendi gözümüzü mukayese ettik…
Lakin bir türlü insanın gözüne bakamadık…
Özüne inemedik…
Gelenek olarak yapımızda yer alan, “gelen” unsurunu aldık da “ek” yapamadık vesselam…
Bu düzlemden hareketle, illa değişim, ezip geçecektir. Asıl olan altında kalmamak. Ya yoksa uygulamayı yapan kurumlar, belli bir hiyerarşik teoride yapılması gerekeni yapmak gibi, sahanın ruhunu taşımayan fiillerinde doğru bildiklerini yapacaklardır.
Günümüzde artık tüm yapılanma projeleri, diğer disiplinler ile beraber ve uzun metrajlı olarak yapılmaktadır.
Hâlbuki yukarıda değinildiği üzere, birçok iktisadi network, artık bilişim teknolojilerinin sınır tanımaz gelişmişliğinde, enstrümantallerin birbiri ile temasları neticesi artık, hesap insanlarına ihtiyaç azalmıştır. Bunun tartışması yapılmadı.
Geleceği öngöremeyen mesleki teşkilatın hantallığı mı veya mesleğin temelini oluşturan kanunun, dış dünya ile olan dar ve pasif kalışı mı? An itibari ile sıkıntılarımıza merhem olmamaktadır.
Şimdi, ters paralelde düşünelim. Bizim hiç mi bu kötü gidişata katkımız olmadı?
Evet oldu… Sustuk… Sustukça da hiç olduk…(!)
Birileri nasılsa çıkar, yerimize bir şeyler yapar veya söyler ve hepimiz de bu bireycilikten yararlanırız.
Tıpkı şu günlerde olduğu gibi. Bir takım mesleki kamuoyunun kazanımları var ise ve devamında olacak ise, işte bu davranış kazanımlarıdır. Oda ve birliğine güvenmeyen bir topluluktan, olası gelecekte bile, başka ne beklenebilir?
Nedeni hakkında bir araştırmam yok. İşim bile değil. Ancak, birkaç kelam edebilirim. Kanaatimce, bu bireyci kalkışmanın temel sebebi, kültürün küreselleşerek özgürleşmeyi ve bireyciliği teşviki ile ifade edebiliriz. Hatta bireycilik kültürü, her hal ve halükarda, kendini daha fazla vurgularken, toplumsal kuralları daha az önemseyen bir sistemdir. Böylece toplumsal algoritmalar bir kenara bırakılarak, insanlar kendilerini ifade edebilmek için çok daha fazla öfkeli hale gelerek, düzeyi, şiddetle tasvip etmediğim korkusuz muhalefete dönüşerek, bahsedilmekten ayrı bir haz alır hale geldiler. Bu bireyci kültürün, yansımasından başka bir şey değildir. Uzun vadede bireysel kültürün yaygınlaşması topluma, dolayısı ile ülkeye zarardan başka bir şey getirmez. Öyle ki, öfke içinde ve/veya küfür içinde olunması duygusunun bastırılabilmesi, çok tehlikeli olduğundan, “Her evde ayrı bir oda olmalıdır.” diyen Mark Twain ‘i desteklememek elde değildir.
Ortaya çıkan bu öfkeli ifadelerin aşırı artışının, meslek odaları veya birlik veya sivil toplum kuruluşları, sosyolojik ve psikolojik analizlerini yaptırmaları acilen şarttır. Meslek insanlarının variyeti sorgulanırken, eylemsel platformlara dönüşümlerin kimsenin menfaatine olmayacağı aşikâr iken, uygulayıcı olan meslek insanlarının, ruhsal olarak sağlıklı olmalarının, ne kadar ülke menfaatine olacağı malumun arzından öte değildir.
Oysa önümüzdeki ağaca kendimizi odakladığımız vakit ormanı göremeyerek, kapalı kapılar ardında konuşulanlar ve sonrasında, dayatma ile bu değerli meslek, ellerimiz arasından kayıp giderken bizler de sessiz, sedasız kabullenmek zorunda kalmaktayız…
Vaveyla nedenimizin anlaşılması, işte sorgulamayan ve öngörüsüzlük üzerinden ışığa yürümesini bilmeyişimizden geçiyorsa, başka sebep aramamıza gerek yoktur.
Big-four sadece bu sebeplerden biridir. Sonucu değil…
Yatmadan önce hayallerinizi kurmayı unutmayın…(!)
Selam ve Saygı ile… 26.08.2017

VERGİ DENETİMİNDEN ÖNCE “İZAHA DAVET” (SMMM)
Bildiğiniz üzere 25 Temmuz 2017 Tarihli, 30134 Sayı Numaralı Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan 482 Sıra Nolu VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ yayınlanmıştır.
Vergi Usul Kanununun “cezalandırılamayacak olan şekle ait usulsüzlükler” başlıklı mülga 370 inci maddesi 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla “İzaha davet” başlığı altında yeniden düzenlenerek 9/8/2016 tarihli ve 29796 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
Bu vesile ile, adı geçen Kanun”un 22. maddesi ile ölmüş (mülga) madde “yeniden düzenlenmiş” ve dolayısıyla canlanmıştır.
Temel alınması hedeflenen, izaha davet ile, idarenin verginin ziyaa uğramış olabileceğini harici karinelerle tespit ettiği hallerde, haklarında vergi incelemesine veya takdir işlemlerine başlanılmamış mükelleflerden yetkili merciler tarafından izahat talep edilmesidir.
Ortaya çıkabilecek yeni konularda Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) ve Vergi Denetim Kurulu (VDK) tarafından belirleme yapılacaktır. İzaha davet kapsamına girecek konuların ihtiyaçlar çerçevesinde genişlemesini beklemek gerekir.
“İzaha Davet” müessesesi ile asıl olan amaç, devamlı yazıla geldiği üzere vergiye gönüllü uyumun artırılmasıdır.
Peki bu nasıl olacak?
Son zamanlarda özellikle, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ‘leri (SMMM) “yok sayan” bir anlayışta direk “mükellef” hitaplı, duyuru ve bilgilendirme yazıları ile, hukuki normlar hiyerarşisine tanık olurken…
Nasıl olacak?
Bu vesile ile, kanaatimce en öncelikli olarak, Maliye Bakanlığı ‘nın tez zamanda, görsel ve yazılı yani sesli ve sessiz tüm olanaklarını kullanmak kaydı ile, Kendine mükellef olanların hizmetlerine sunduğu Mali Mevzuat Meslek Mensuplarına jest olabilecek, Kamu Spotu hazırlayarak, gönülleri kazanması gerekir. Bir çok sorunu olan Mali Müşavir Kamu Oyu ‘nun, ayrımsız olarak tüm mükellef gruplarında olduğu gibi, aynı vergisel müeyyide ve sonuçlara katlanma gibi keyfiyeti var ise, bunu pekala olarak da GİB sosyal Medya aracılığı ile de yapabilme imkanı vardır. Hem offline ve hem de online olarak…
Genel olarak “mükellefler” nezdinde bir söylev türetimi mevcut ise de, 3568 Sayılı Yasa ile sicile tabi SMMM ‘ler üzerinde yeni bir iş yükü daha oluşmuştur.
Gönüllü uyum süreci her hal ve halükarda bu olmasa gerek…
Bu olsa olsa “ seve seve”(!) yapmak zorunda kaldığımız bir “işten” öte bir şey değildir…
Yukarıda yazdığım şekli ile bu bakış açısını sanki Bakanlığın memuruymuşuz gibi ele alalım. Gerçi hemen diyeceksiniz ki, her hangi bir sorun, problem olmadığı sürece özgür ve “serbest” muhasebeciyiz. Lakin işte sorun veya bir problem olduğun da yargılanırken tıpkı 657 Sayılı Memur statüsünde yargılanıyoruz… Çelişki değil mi?
Biz yine de kurduğumuz komplo teoremi üzerinden yürüyelim…
Kamu Hizmetlisi veya Kamu Görevlisi olmak şartları ele alınırsa durumumuz ne olmalı?
Cezayı alırken hizmetli / görevli diye mi alınmalı?
Mahkemede yemin ediliyor mu?
Yuvarlak mühür veriliyor mu?
Yetki verilmiyorsa, o zaman ifadeyi alacak kim..?
Savunmamı alacak olan kim ?
Ben memursam bir sıkıntı yok…Memursam o zaman memurluk hakkımı bana da ver ben de bilgiye erişeyim…
Eğer memur değilsem, bilgi erişimim söz konusu olmadığından cezam ayrılsın..
Ve fakat içerden memur olanın aslında hiçbir bilgiye ulaşmak hakkı olmamasına rağmen, o hakkı kendinde görenler meslek mensubuna memuru gibi ceza kesmekte ise bir sorun yok mudur?
Tuzaklarla dolu olan bir sistem ve sanki her şeyin çıbanbaşı meslek mensubu. Bu algı değişmediği sürece, ya Devletten tokat yiyecek veya Devletin Mükellefinden şamar…
Mükellefe paydaş olan tüm Kamu Kurum ve Kuruluşları…Bir düşünün saymakla bitmez
-Maliye, Sgk, Belediye, GTB, Kosgeb,Odalar, Ticaret Sicil, Esnaf Sicil, Banka ve Finans Kuruluşları v.s.- karşılarında ise bir SMMM. Yine de yaranamıyoruz vesselam.
Buna rağmen o mükellef her şeye para bulur ancak, SMMM ‘ye borç takar.!
SMMM tahsilat sorunu, yıllardır bir kangren halini almış ve yeni iş sahaları yaratılamadığından, mükellef gözünde ikincil statüye düşerek, aylık ödeme hiyerarşisinde sonlarda yer almaktadır. Çocuğunun eğitim parasından, arazi araçlarının masrafından, tatil programlarından dahi –ki saymakla bitmez- sonra gelen bir ihtiyaçlar zincirinin son halkası SMMM ‘lerdir.
Üstelik de,
-Katma değer vergisi bakımından vergiyi doğuran olay malın teslimi veya hizmetin ifasına bağlı olduğundan, serbest meslek faaliyetine ilişkin kazancın tahsil edilmediği durumlarda düzenlenecek serbest meslek makbuzunda, sadece KDV tutarına yer verilerek “….TL mal teslimine / hizmet yapılmasına ilişkin olup bedeli tahsil edilmemiştir.” şeklinde notun yazılması,
-Serbest meslek kazancında tahsil esası geçerli olduğundan (kazancın kısım kısım tahsil edildiği durumlar dahil) serbest meslek makbuzunun tahsil edilen tutar kadar düzenlenmesi ve makbuz üzerinde “KDV için … gün ve … sayılı serbest meslek makbuzu düzenlenmiştir.” şeklinde notun yazılması, gerekmektedir.
Bunun anlamı şu ki, tahsil etmediğiniz muhasebe ücretiniz için, cebinizden bir de KDV ödemeniz gerekmektedir. Kanun bu şekilde…
Adalet mi?
Kanun koyucunun adaleti bu..!
Bitmedi elbet…
Kremasını da koyarsak tam olacak gibi… İzaha Davetin Kapsamı dahilinde yer alan meslek mensupları, tıpkı avukat meslek mensupları gibi yaşam standartları çerçeve alınarak, ödedikleri vergi ile vergi denetim uyumuna tabi tutulacaklardır.
Kaynaklar:
* VUK 482 Nolu Tebliğ
* Bumin DOĞRUSÖZ – İzaha Davet
(Dunya.com)
VERGİ DENETİMİNDEN ÖNCE “İZAHA DAVET” ( İLİŞKİLİ KİŞİ)
Bilindiği üzere, İzaha Davet Müessesesi, 25 TEMMUZ 2017 tarihli ve 30134 sayılı Resmi Gazete’de yayımladığı 482 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile; 01 Eylül 2017 Tarihi itibari ile uzatmalı da olsa yürürlüğe girecektir. Mülga idi. 09 Ağustos 2016 ‘da, 6728 Sayılı Kanun ile tekrar hayatımızı en derinden etkilemek üzere, “izah zammı” gibi, yeni ihdas edilen bir türev vergileme ile yerini almıştır. Ve fakat uygulamaya geçirilemeyerek, öteleme ile günümüze kadar uzamıştır.
Tebliğin konusu oldukça geniş ve kapsamlı olması münasebeti ile, bu yazı sadece
“Örtülü Sermaye Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi” konusuna odaklanarak, hem izah etmeye çalışacağız ve hem de kendi görüş ve önerilerimizi arz etmeye çalışacağız.
Bu vesile ile; şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum. İzaha davetin kapsamını belirleme yetkisinin Vergi Usul Kanununun 370 inci maddesinin dördüncü fıkrası ile Maliye Bakanlığı ‘na verildiğinden herhangi bir konunun izaha davet kapsamında olup olmadığı, bir başka deyişle hangi konularla ilgili olarak izaha davet müessesesinin uygulanacağı Bakanlık tarafından belirlenecektir. Kimse Bakanlık dışında, bir norm belirleme yetkisine sahip değildir.
O halde, mezkûr yetkiye istinaden Bakanlık tarafından izaha davet kapsamına alınan konulardan biri olan, yukarda bahsini ettiğim, Örtülü Sermaye Yönünden Mükelleflerin İzaha Davet Edilmesi konusunun aşağıda belirlenen tarifini okuyarak, yol almaya devam edelim…
“Kurumlar Vergisi Kanununun 12 nci maddesine göre kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılmaktadır.
Ortaklara olan borçların toplamının, öz sermayenin üç katından fazla olduğu yönünde haklarında ön tespit bulunan mükellefler izaha davet edilir.”
21 Haziran 2006 Tarih ve 26205 sayılı Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe giren 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile yapılan değişiklikler ile “ilişkili kişi” ifadesi, vergi sistemimizde yerini almıştır.
Bunda ne var…? Diyenleriniz olabilir… Meslek insanlarının mutlak surette içinde bulundukları düzlemde, istatistik veriler ve realite de feodal bir toplum anlayışından sıyrılamadığımız gerçeğini ortaya koymaktadır. Miras hakları da dolayısı ile, lümpen halka ırsi münasebetleri, hısımlıkları değer gösterdiğinden mütevellit, “ilişkili kişi” kavramı teorik kanun şümulünde doğru ve fakat reel politikte muğlak durmaktadır. Bu uygulama pratikte işletilemez. Keenlemyekün hükmünde.Hem de haddinden fazla olarak… Bir başka bakış açısında ise, Meslek İnsanı, ya uygulamayı bilmediğinden veya risk almamak adına, riski bertaraf ettiğini varsayarak, Kurumlar ekinde genel olarak göstermemektedirler.
Öyle değil mi?
Kavi lan bu durum karşısında, öyle lokal bölgelerimiz var ki, her bir mükellef şirketi düşünün, kendi aralarında veya diğer mükellef grupları ile akraba ilişkisi içinde…
Buradan yol almaya devam edecek olursak… Kanunun yürürlüğe girdiği günden bu yana verilmesi gereken Kurum Beyanı ekinde “ilişkili kişi” durumundan, kim ceza gördü veya istatistiki bilgi Gelir İdaresi Başkanlığı ‘nın elinde var mı?
Çapraz kontroller bu münasebetle yapılarak, beyan üzerine yapılan senaryolardaki bulgular ışığında, vergi denetimi ve takdir durumu v.s. neler yapıldığına dair, normal meslek insanının elinde bir bilgilenme reçetesi olmadığı gibi, böyle bir bilgilendirmeyi ise, bildiğim kadarı ile Maliye Bakanlığı dolayısı ile de, Gelir İdaresi Başkanlığı Kamu Oyu ‘na duyurmamıştır. Var mıdır, yok mudur? En azından an itibari ile bizlere karanlıktadır.
Nasıl oluyor da, açık ekonomi düzenine yeni alışmaya çalışılan ülkemizde, bu kadar kurum mükellefini kasarak, kıskaca almayı göze alacak sistem?
Hem de “izaha davet” ile zımni olarak, sahte belge kullanımına bir alt limit ile standart getirilerek, bu yoldan haksız kazanç sağlayanlar ihya edilmişken…(!) Bu durum ile, hangi vergi suçu nasıl önlenecek, kısa zamanda belli olursa raporlardan okuma fırsatı buluruz.(!) Ancak tersten okumaya çalışırsak, tebliği düzenleyen Değerli Uzmanlar, belki tam da bu konu üzerinden, hislerime tercüman olarak, tamamen ketum tavır takınmamayı uygun görmüşlerdir.(!)
Kısaca değinmek zorunda kaldığım bu durumu, ayrı bir yoruma bırakarak, deli saçması gibi bir soru ile kendimize geldiğimiz de, ilişkili kişileri nasıl ve hangi yöntemle, Meslek Mensubu ortaya çıkarabilecek…Uyap vari bir sistem dahi buna el vermez…
Nüfus kütüğünden soy ağacı çıkarmak mı?
Aman Allah korusun…
Dilinizi ısırın…
Saygılarımla…
26 Temmuz 2017
Kaynaklar:
* VUK Genel Tebliği-(Sıra No:482)
* Dr Hasan AYKIN – Mükellefler Hangi Konularda İzaha Davet Edilecek?
(Vergidosyasi.com)
* Bumin DOĞRUSÖZ – İzaha Davet
(Dunya.com)

ESNAF AHİLİK SANDIĞI’NIN DENETİM ZAVİYESİ !!! (II)
Birinci bölüm için tıklayınız – (Birinci bölümden devam)
“Ek Madde 6” ile“Esnaf Ahilik Sandığı” ‘nı da içinde barındıran kanunun, bu defa denetlenmesi ile alakalı pozisyonunu ele alarak, tüm“gelir ve giderleri üçer aylık dönemler hâlinde 3568 sayılı Kanuna göre ruhsat almış, denetim yetkisine sahip meslek mensubu yeminli malî müşavirlere denetlettirilerek denetim raporlarının sonuçları ilân edilir.”
Cümlesine dikkat ederek, tekrar okursanız, ne demek istediğimi anlatmak için, konuyu genişleterek vermek zaruretimi anlamış olursunuz.
Peki, bu kelimenin neresine takıldık da, önemli addederek, medet Ya Rab diyeceğiz…?
O halde bakalım ayrıntısında gizli şeytanlık bunun neresinde…?
Denetim raporları her nasıl olmuşsa olmuş (!) 3568 Sayılı Kanuna göre ruhsat almış, denetim yetkisine sahip meslek mensubu (YMM) Yeminli Mali Müşavirlerce sonuçlandırılması veya mal edilmesi manidar değil midir?
3568 Sayılı, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu 2. maddesin de var olan “Denetim Yapmak” ibaresinin karşılık bulduğu, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ile Yeminli Mali Müşavirlerin Yapacakları Denetimlerle İlgili Çalışma Usul ve Esasları, Denetim Tanıtımı üst başlığı 48. Maddesin de; “Denetim ise; bu bilgilerin ilgili mevzuat ve Genel kabul görmüş muhasebe prensiplerine uygun olarak ekonomik olayların gerçek mahiyetinin kayıtlarda yer alıp almadığını tarafsız olarak kanıtları ile araştırarak sonuçlandıran ve onaylayan sistematik çalışmadır.”şeklinde yer almaktadır.
Binaenaleyh, bir denetim raporu yazılacak ise o halde hem yetki almış SMMM’ler ve hem de yetkiye haiz YMM‘ler bu konuya havi olarak, ilgili raporu düzenleyerek, gerekeni yapabilirler.
Bu durum da, Bağımsız Denetim denilince, rapor sahibi “denetçi” değil de, ne zaman YMM olmuştur?
Neden denetleyerek onlar rapor yazıyorlar? SMMM‘ler ne zaman yoktular…
Sorgulamak hak olduğu gibi, bilgilendirmek de paydaşın görevidir. İlk olmayan bu durum daha önceleri kobiler, sigortalar, sendikalarda ve dahi kooperatiflerde olmadı mı?
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir (SMMM) Bağımsız Denetçi, yine bildik angaryaları üstlenen, üst hizmet insanlarına (!) memur olmuş, hayali maalesef sükûta uğramıştır.
Nasıl mı? Esnafın, Esnaf Ahilik Sandığı bir diğer adı İle Esnaf İşsizlik Sigortası, aylık ahilik sandığı ödeme işlemlerinin belgelerini kayıt altına alarak ve takibini de SMMM‘ler yaparak tabi…
Şimdi kanunun detaylandırmasına bile gerek kalmadan şu tespiti yapabiliriz… Burada geçen ibare, Bağımsız Denetim. Vergi denetimi değil. O halde tam tasdik görevi ifa eden bir meslek grubuna direk atıfta bulunarak, işin tevdi edilmesinin sebebi ne ola ki?
Bir denetim işi var ise, denetçi orada görevlendirme almalı değil mi? Bunun SMMM’si YMM’si olmaz. Esnaf Ahilik Sandığı, usulüne uygun yönetilip, yönetilmediği, SGK tarafından toplanarak, İŞKUR tarafından doğru kişilere yardımın verilip verilmediği, para ve diğer mevcutların yine doğru yönetilip, yönlendirilmesinin denetim raporuna bağlanması… İşlerinin direk olarak, “denetim yetkisine sahip meslek mensubu yeminli malî müşavirlere” verilmesinin kanun koyucunun ne kadar konudan uzak olduğunun da ispatıdır.
Bu adaletten uzak ve mesnetsiz, birden çok haksızlık hali ile yılma ve bıkkınlığa sebebiyet vererek, anlatma ve yazın olarak boşa ve beyhude çaba olarak yanımıza kalmaktadır.
Aklımıza tufan olan ise, hem bu Esnaf İşsizlik Sigortası ve hem de önceki bilinen kanunu arkadan dolanarak elde edilen haklar da YMM ‘ler işaret edilmiş ise, tüm bu denetim işlerini yapacakları kanun dâhilinde ise,
Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK) neden kuruldu?
Neden Bağımsız Denetçilik Sınavı Hala Yapılıyor?
Yapılması belki YMM azınlığında olabilir, doğal ise, SMMM meslek mensubu sınava giremez dersiniz, gereken cıngılla oyun sahneye alınmış olur… Bu şekilde taraf olana, kin ve nefret duyguların da artmaya sebebiyet verilmektedir. Dahi meslek grupları arasındaki uçurum daha bir net ayrışarak,meslek milliyetçiliğin degettolaşmalar yaşanmasına doğru gidildiği yadsınamaz bir gerçektir.
660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 13/01/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa dayanılarak çıkartılan Bağımsız Denetim Yönetmeliği kimlerin bağımsız denetim yapacağını çözüme kavuşturmuş bulunmaktadır. Denetim Meslek camiasına rağmen ısrarla denetim yetkisini 3568 sayılı yasaya dayanarak yetki almış bir meslek mensubu grubuna tevdi etmek, Kuruma, Ticaret Kanununa 660 sayılı Kanun hükmünde kararnameye karşı bir muhalefet girişimidir.
İlgili bölüm de geçen ” 3568 sayılı Kanuna göre ruhsat almış denetim yetkisine sahip meslek mensubu Yeminli Mali Müşavirlere denetlettirilerek denetim raporu sonuçları ilan edilir. ” Paragrafının değiştirilerek“Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan yetki almış, Bağımsız Denetçilere denetlettirilerek denetim raporları sonuçları ilan edilir. “şeklinde değiştirilmesi için gereğinin yapılması önem arz etmektedir.
Durumun vahameti göz önüne alındığında, görsel ve işitsel tüm sahalar da kamuoyu oluşturarak, gereken her türlü çalışmaların aynı zamanda SMMM Odaları nezdinde de ele alınarak, açıklamalar yapılması ve meslektaşın ortaya koyduğu tepkiyi ilgili mercilere en saf ve güçlü bir şekilde iletmeleri, elbette ki meslek camiamızın geleceğine ışık tutacaktır.
Şahsen şimdiye kadar merak ettiğim bir konu var ki ( ! ) paylaşarak farkındalık yaratmak isterim.
Bu zamana kadar, yazar – çizer takımı yazılar yazmakta, her türlü kamuoyu oluşturmak adına, hayal üstüne hayatlar kurarak, hep boşa meslek ve meslektaşlarımıza bir şeyler vermeye çalıştık. Gerçekleşeceğine olan kanaatlerimiz devamlı olarak, kabul olunamayan dualar olarak bize sukut-ı hayal olmuştur.
İsterseniz burada değerli meslektaşlarım bir kıssa anlatalım ve sonra hissemize düşeni suya yazmadan, konumuz konseptinde ciddiyetle ele alınmasına katkı sağlayalım.
O halde soru şu olmalı… “Bizim Duamız Neden Kabul Olunmuyor?”
Hz. Musa zamanında müthiş bir kuraklık baş göstermişti. Musa peygamber ve ümmeti günlerce yağmur duasına çıktılar. Fakat duaları kabul olmuyor ve gökten yağmur inmiyordu.
Hz. Musa Tur’a çıkıp münacatta bulundu:
— Ya Rabbi! Halimiz, sana malûm. Bizim duamız neden kabul olunmuyor, dediğinde, Allah tarafından şu îlâhî hitap geldi:
— Ya Musa! İçinizde nemmam (Lâf taşıyıcı) var. Duanız o sebepten kabule şayan olmuyor.
Bu sefer Hz. Musa:
— Ya Rabbi bize bildir de, o nemmamı aramızdan çıkaralım ve Sana öyle yalvaralım. Bizim duamızı kabul buyur, diye niyaz ettiğinde, Cenab-ı Allah:
— Ya Musa o kulumu sana haber veremem. Duanızın kabul olunmasını istiyorsanız onu siz bulup aranızdan çıkarın, buyurdu.
Hazreti Musa, gelip kavmine durumu bildirdi ve hep beraber tövbe ettiler. Bunların içinde nemmam da bulunuyordu, o da hulusu kalp ile tövbe etmişti.
Günahlarının affını dileyenlerin tövbesini kabul eden Cenab-ı Allah kısa zamanda yağmur inzal etti.
Kabul olmayan dua yoktur… Yeter ki hulusu kalp ile tövbe edelim…
Saygılarımla…
Kaynaklar :
* 6824 Sayılı Kanun
* 3568 Sayılı Kanun
* 660 Sayılı KHK – Bağımsız Denetim Yönetmeliği
* SMM ve YMM Çalışma Usul ve Esasları

ESNAF AHİLİK SANDIĞI’NIN DENETİM ZAVİYESİ !!! (I)
Eklenen bu madde 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe girecek olup, “Esnaf Ahilik Sandığının gerektirdiği görev ve hizmetler için malî kaynak sağlamak, piyasa şartlarında kaynakları değerlendirmek, bu Kanunun öngördüğü ödemelerde bulunmak üzere Esnaf Ahilik Sandığı kurulmuştur. Esnaf Ahilik Sandığı, Kurum Yönetim Kurulunun kararları çerçevesinde işletilir ve yönetilir. Esnaf Ahilik Sandığı, Fon kaynakları ile aynı usul ve esaslar çerçevesinde değerlendirilir. Esnaf Ahilik Sandığı, Sayıştay tarafından denetlenir.”
Esnaf Ahilik Sandığı; Gelirleri ve Giderlerinden oluşur. Fakat “bütçe kapsamı dışında olup gelirlerinden vergi kesintileri hariç hiçbir şekilde kesinti yapılamaz ve gelirleri genel bütçeye gelir kaydedilemez.”
Ekonomik zorluklar nedeni ile bir şekilde iş yerini kapatmak zorunda kalan esnaf insanının geçimlik ihtiyaçlarını karşılamak maksadı ile kurulan bu çok olumlu uygulamadan, 4/B diye adlandırdığımız hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan, yaklaşık iki milyon sigortalı olarak faydalanma imkânı bulacaktır. Aynı zamanda esnafımız, hem de sağlık hizmetlerinden yararlanabilecektir.
Sandığa katkı sağlayan, ancak ihtiyacı olmadığı için destek almayan esnafımız da belli bir yaş ve ödeme süresinden sonra toplu olarak emekli ikramiyesi gibi para alabilecek vatan hizmetini yapan esnafa ve ailesine yapılan katkılar ile esnaflığının devamına esas olabilecek tüm düzenlemelerin de yapılması temennimiz dâhilindedir. Bir nevi İşsizlik Fonu türevi olarak da kabul edebileceğimiz bu sistemden tabii olarak sadece esnaflar değil, tacirler ve şirket ortakları olan gerçek kişiler ve noterlerin de sistem kapsamında olduğunu kanunun şümulünden anlamaktayız.
Esnaf Ahilik Sandığı sigortası zorunlu olup, sigortanın gerektirdiği ödemeleri, hizmet ve yönetim giderlerini karşılamak üzere, Esnaf Ahilik Sandığı sigortalıları ve Devlet, Esnaf Ahilik Sandığı primi öder. Kapsama giren ve hâlen faaliyette olanlar bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, faaliyetine daha sonra başlayanlar ise başladıkları tarihten itibaren Esnaf Ahilik Sandığı sigortalısı olurlar. Esnaf Ahilik Sandığı primi sigortalının 5510 sayılı Kanunun 80 inci ve 82’nci maddelerinde belirtilen prime esas günlük kazançlarından, %2 sigortalı ve %1 Devlet payı olarak alınır.
Buna mukabil olarak, isteğe bağlı BAĞ-KUR’lular ile köy ve mahalle muhtarları, tarım-çiftçi BAĞ-KUR’lular, jokey ve antrenörler Esnaf Ahilik Sandığı imkânlarından faydalanamayacaktır.
Bildiğiniz üzere, Ahilik Sandığı, geçmişten bu yana halden hale girerek, bugünün esnaf odalarına benzer bir işlevi olan, sosyal ekonomik düzendir.
Güzel ahlak ve tüm güzel meziyetlerin hayata geçirilmesi ve dahi esnafın, tüccarın, zanaatkârın bu minval de çalışıyor olması demek, uygulamanın yani Ahilik diye adlandırılan yardım sandığının bilinçaltına yerleşmesi elbette önemlidir.
Kendi kural ve kurulları vardır.
Kurullar da ilgili kanunun şümulünden anladığımız kadarı ile tüm “gelir ve giderleri üçer aylık dönemler hâlinde 3568 sayılı Kanuna göre ruhsat almış, denetim yetkisine sahip meslek mensubu yeminli malî müşavirlere denetlettirilerek denetim raporlarının sonuçları ilân edilir.” …
Diye vurgu yaparak açıkça, ifadenin denetçi insanlarının bir kısmını yok saydığına, tanıklık etmemiz gerçeğinde buluşmamıza vesiledir.
Kanunu, anladığımız kadarı ile yorumlayarak anlatmaya gayret ederken, seyrimizde bizleri rahatsız eden bu cümlenin varlığı, elbet dikkatimize mazhar olmuştur. Konunun iyi yanlarını anlatırken, tabii olarak haksız ve hukuksuz duraklarında da, adalet istemek gibi becerilerimizi serlevha etmemiz şart ve geleceğimizdeki “Asım’ın Nesline” boyun borcumuzdur.
DEVAMI VAR…

KIZILCA KIYAMET KÖYÜ
Kızılca Terzi Köyü sınırları içinde, yaşamsal alanlarımızın da bağlı olduğu köy sahil şeridinde yer alan Dengiz Şantiyesi Siteleri Kızılca Terzi Köyü Muhtarlığının iyi niyetli ama bir o kadarda “acz ve tembellik ile korkak” tutumu yüzünden, “ Şarköy Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali (890MWe/900MWm/1532MWt)” Projesi’nde adı bile geçmeyen (Sadece Binbirinci Köy Tatil Sitesinin adı geçmekte)şu anki hali ile yaklaşık 2.100 yazlıkçı diye tabir edilen ve fakat artık kışlık olarak da kullanılan bir yerleşim yerinden tek bir laf bile edilmiyor.
Toplamda ise mağdur vatandaşların yerlerini kendi imkanları ile yaparak tamamlandığında 5.000 konutluk bir yerleşim yeri kendi kaderine terk edilerek, adeta yok sayılmaktadır. Ve kendi köylüsü tarafından bile bir şey yapmadığı vurgulanan muhtarlık kaldı ki , ilgili hiç bir makama resmiyetinde yer vermemiştir.Çünkü o bilgi ve beceriye sahip olunmadığı gibi köylerinin gelişmişliğinin farkında olmadan bizzat köylüsünü eğitim ve kültür üzerinden yönlendiremedikleri için bir çoğu dışarıdan oraya gelerek sahile yerleşen halkında yanında çalışmaya başlamışlardır.
Şimdi Şarköy’de yine yerel sesli ve görüntülü ve basın v.s. kaynaklarda bu bölgeye bir şekilde gelmiş vatandaşlardan hiç bahsedilmiyor. Köyün yaklaşık 100 ün az üzerinde olan hane sayısına karşılık binler olan Dengiz Şantiyesi Siteleri unutulmamalı ki Kızılca Terzi Köyü sahilidir.
Bununla birlikte projesi belli bir noktaya gelen 2015 yılı ikinci yarısı devreye sokulması planlanan çerçevede yapım aşamasında 800 kişi ve fakat bittikten sonra 50 kişiye iş verileceği yazılan raporda yer almaktadır.
500 milyon Euro’luk bir yatırımla 50 kişiye iş verilmekte ise bu nasıl bir yatırım olmakta; zaten şu an siteler bölgesinde köy halkı çalışmakta veya kendi işini yapmaktadır; Demek ki bu bölgeye göç alacağız bundan böyle !!!!!
Diğer yan getiriler varsayılmamıştır burada –gerçi Samsun-Termedeki gibi ileri teknolojide bile elektrik üretiminin verimi % 60; burada yapılacak olanın ise teknolojik ayrıntısı hakkında tam bir bilgi olmamakla birlikte % 40 gibi bir tahmini verimlilik en iyimser düşünme ile olacaktır.
Denizimizde, havamızda oluşacak kayıplar ve topraklarımızda meydana gelecek tahribatlar ise telafisi mümkün olmayan insanlık kayıpları ve yine insanlık ayıbı olarak karşımıza hemen bir kaç yıl sonra çıkacaktır.
Bu zamanın uyanıklarının, rant uğruna peşkeş çektikleri insanlık menfaatleri, bir gün gelecek onları vicdanlarında karanlığa hapsedecek..!!
Pek sayın Kızılcaterziköy Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mustafa Üstün Şarköyün Sesi Gazetesi’ne verdiği demeçte ilgili alanın kişi adına mera kaydı olduğunu ve diğer bilgileri açıkça anlattıklarının yanında Dengiz Şantiyesi Siteleri gerçeğini ya unuttu !! veya burada da bu gerçeği yok sayarak tek başına hareket etmeyi yeğledi !!!
Bu gibi büyük bir projenin tüm köy halkı ve sahilde yer alan Dengiz Şantiyesi Siteleri ile birlikte örgütlü hareket edilerek savuşturulması gerekir.
İyi niyet kuralları dahilinde düşünmek isteriz -ki tersinin Bizlere bir menfaati yok- bundan sonra resmi yazışmalar sıklaşsın ve hep beraber birlik ve beraberlik ruhu ile hareket edelim.
Ve yine Sayın Muhtarlığın kendi köyünde eğitim ve öğretim faaliyetlerine önem vererek temelinde mefkuresi yerleşmiş bir toplumun basiretli ve vakurluğu ile kin ve nefretleri yok etmesi de gönlümüzden geçen temennimizdir.Hizipçilik, kin ve nefret, ben merkeziyetçilik v.s.ile tüm köylü birbirinin kuyusunu kazarken, yarınlarda Bizim yaşam standartlarımıza da zarar vereceğinden diyalog esaslı iletişim sağlanmasında fayda vardır.
Eski* Dengiz Şantiyesi Siteleri
Üst Yönetim Kurulu Başkanı
Selahattin İPEK
**24/05/2011 Şarköyün Sesi Gazetesin’de Yayınlanmıştır.