admin

admin

(0 comments, 138 posts)

This user hasn't shared any profile information

Posts by admin

Döviz Pozisyonunu Etkileyen İşlemlerin Bağımsız Denetimi

Döviz Pozisyonunu Etkileyen İşlemlerin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası(TCMB) Tarafından İzlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, Sayı: 30335 ve 17 Şubat 2018 Tarihli Resmi Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Yönetmelik dışına çıkmadan, amacına bakarak, “türev” bağımsız denetimi anlamaya çalışalım.

Yayımlanan Yönetmelik ile 15 milyon ABD Doları ve üstünde kredisi olan firmalara bildirim ve bağımsız denetim yükümlülüğü getirilmiştir.

14/1/1970 tarihli ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 44 üncü maddesine dayanılarak hazırlanan bu yönetmelikte amaç, döviz pozisyonunu etkileyen işlemleri izlemek üzere Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının belirleyeceği firmalardan bilgi ve belge toplamasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Bu Yönetmelik, Bankanın, döviz pozisyonunu etkileyen işlemlerini izleyeceği firmaları, istenilecek bilgi ve belgeleri, bu bilgi ve belgelerin toplanma ve izlenme yöntemini, paylaşımını, doğruluğunun denetimini ve konuya ilişkin destek hizmeti teminini kapsar.

Yükümlülük, yurt içinden ve yurt dışından sağlanan yabancı para nakdi krediler ile dövize endeksli kredilerinin toplamı ilgili hesap döneminin son iş günü itibarıyla 15 milyon ABD doları ve üstünde olan firmalar, veri formu ile talep edilen bilgileri, açıklama formuna uygun olarak Bankaya müteakip hesap döneminden itibaren, dönemin son iş gününe ilişkin TCMB döviz alış kuru ile bildirmekle başlar.(Yönetmelik 5/1)

Leasing, factoring firmalarından alınan döviz borçlanmaları (kredi borçlanmaları(alımları)-temin edilen krediler) bu yönetmelik kapsamındadır.

Yükümlülüğün başladığı tarihten itibaren 60 gün içinde denetçi ile denetim sözleşmesi yapmak zorunda olup (Yönetmelik 5/4) yine, Bankaca tanımlanan sınırın altında kalması durumunda, müteakip yıllık hesap döneminden itibaren bildirim yükümlülüğü sona erer.(Yönetmelik 5/3)

Bildirim, Sistemde bulunan açıklama formuna uygun olarak, ilgili yılın 31 Mart, 30 Haziran ve 30 Eylül tarihlerinde sona eren ara hesap dönemleri için takip eden birinci ayın sonuna kadar ve 31 Aralık tarihinde sona eren yıllık hesap dönemi için takip eden üçüncü ayın sonuna kadar tamamlanır.(Yönetmelik 6/3)

Ayrıca, ara dönemler itibari ile firmanın yaptığı hiçbir bildirim bağımsız denetimden geçmeyecektir. Bağımsız denetim yılın tamamını kapsadığından denetçi cari yılda ara dönemlerinde verilen beyanların tutarlı olup olmadığına bakacaktır.

Merak edilen diğer bir konu ise, grup şirketleri arasındaki bildirimler nasıl ve ne şekilde olacak? Konsolide veriler dikkate alınmayacak. Solo yani, her şirket için geçerli olan finansal tablolar ele alınarak, bildirimde bulunulacaktır.

Bu çerçevede, Yönetmelik ile ortaya çıkan Bağımsız Denetim, hangi kriterler doğruluğunda ele alınarak, edimler yerine nasıl getirilecek onlara çok kısa bakalım.

Yönetmeliğin amacına uygun olarak yapılması gereken Bağımsız Denetim, 7.Maddesin de yer alan esaslar ile belirlenmiştir.

Yıllık hesap dönemine ilişkin bildirilen verilerin denetimi, bu verilerin ara dönemlerde bildirilen veriler ile tutarlılığının denetimi de dahil, denetçi tarafından KGK düzenlemelerine uygun olarak izleyen yılın 31 Mayıs tarihine kadar tamamlanır.

Bu denetimlerde, “Özel Hususlar – Tek Bir Finansal Tablonun Bağımsız Denetimi ile Finansal Tablolardaki Belirli Unsurların, Hesapların veya Kalemlerin Bağımsız Denetimi” başlıklı BDS 805 ile birlikte denetimle ilgili tüm BDS’lere uyulur.

Denetçi, bildirilen verilerde, bariz biçimde önemsiz sayılanlar dışında yanlışlık tespit etmesi durumunda firmadan gerekli düzeltmeleri yapmasını Sistem üzerinden talep eder. Denetçi tarafından bildirilen yanlışlıklar firma tarafından beş iş günü içerisinde düzeltilerek Sisteme yüklenir.

Denetçi, olumlu görüş içeren denetim raporunun imzalanmış kopyasını birinci fıkrada belirtilen tarihe kadar Sisteme yükler ve onay işlemini gerçekleştirir.

Denetçi tarafından düzeltilmesi talep edilen yanlışlıkların firma yönetimi tarafından düzeltilmemesi halinde bildirilen veriler için onay işlemi yapılamaz ve olumsuz görüş verilir. Olumsuz görüşü içeren denetim raporunun imzalanmış kopyası birinci fıkrada belirtilen tarihe kadar Sisteme yüklenir.

Bildirilmesi zorunlu olan verilerin denetiminin mümkün olmaması halinde denetçi denetimden çekilir ve bu durumun nedenlerini yazılı olarak Sisteme yükler.

Denetçi, denetim sözleşmesini, Sisteme yüklediği raporları ve altıncı fıkra uyarınca yazdığı yazıyı KGK düzenlemelerinde belirlenen süreler içerisinde KGK’ya bildirir.

Denetçi, büyük sapmalar ve hile göstergesine bakarak, gerekli raporlamayı imza eder.

Burada yönetmelikte direk yer almayan ve fakat günümüz sorunlarından olan bir konuyu paylaşmak isterim. Şöyle ki, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu yani TMSF ‘de olan firmalar için yükümlülük, malum Olağanüstü Hal yasaları ile çerçevelenir. Bu halde, Kanun Hükmünde Kararname ile yönetimlerinin belirlendiği bir yapılanma da, bağımsız denetim için gerekli görüş, olumsuz olmakla beraber, görüş bildirilmemektedir.

Tüm bu kapsama dahilinde yapılan ve neticesinde ortaya çıkan raporların, Banka tarafından yapılan çapraz kontrolleri ile, gerektiğinde doğruluk denetimi yapılır.(Yönetmelik 8)

Yönetmelik gereği, toplanan kişisel ve özel nitelikli veriler, yayınlanamaz ve açıklanamaz. (Yönetmelik 11)

İlgili firmaların üzerlerine düşen işlemleri aksatmaları neticesinde, aşağıdaki ceza hükümlerine muhatap olacakları aşikardır.

Eğer, veri bildiriminin yapılmaması, doğru veya eksiksiz gerçekleştirilmemesi veya olumsuz görüş verilmesini gerektiren durumların düzeltilmemesi hallerinde 1211 sayılı Kanunun 68 inci maddesi gereğince işlem başlatılabilir. Bu cezai işlem 2016 Yılına kadar hapis cezası verilebilirken, bu tarihten itibaren, kamu da çalışmaya çevrilmiştir. Veya bin günden iki bin güne kadar adli para cezası verilebilecek. Ve fakat, kast unsuru var ise, mahkemece tespit edilecek ve ona göre cezası değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Firma yönetimi Bankaya bildirilecek verilerin tam ve doğru olmasından sorumlu tutulmuştur.

Banka, doğru veya tam olmayan verileri onaylayan veya bu Yönetmelikte belirlenen denetim sürelerine uymayan denetçi hakkında KGK’ya bildirimde bulunur.

Sonuç olarak, ilk defa olması münasebeti ile, 31 Aralık 2017 tarihindeki veriler bağımsız denetim kapsamına girmemektedir. Ancak TCMB, verileri biriktirmek ve daha sonrasında karşılaştırmalı olarak bakabilmek için şirketlerden 31 Aralık 2017 verilerini de girmelerini talep etmektedir.
Yönetmelik uygulama tarihi, her ne kadar 30.04.2018 olarak deklare edilmesine rağmen, firmaların iş yoğunluğu talebi üzerine, 31.05.2018 tarihine ertelenmiştir.

Saygılarımla…
30.04.02018

bdselahattinipek@gmail.com

Kaynak:
Döviz Pozisyonunu Etkileyen İşlemlerin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tarafından İzlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik

E-TİCARET SİTELERİ ÜZERİNDEN YAPILAN SATIŞLARIN MUHASEBE KAYITLARI

Günümüz ticaret hayatında en yaygın kullanılan ve bilinen e-ticaret siteleri veya diğer adıyla platformları hepsiburada.com, gittigidiyor.com, n11.com gibi sanal mağazalar üzerinden yapılan satışlar, muhasebe meslek camiasında ortak bir kayıtlama ile yapılamamakla beraber, çeşitli karışıklık ve karmaşaya da sebep olmaktadır.

Belirsizliğe bir nebze de olsa katkı sağlayacak düzenlemeler eşliğinde ilgili hesapların sürecini yevmiye kayıtlarını göstererek düzenlemeyi birlikte yapmaya çalışalım..!

E-Ticaret Siteleri veya Sanal Mağaza zincirlerini oluşturan bu siteler üzerinden ve / veya  PTT – Kargo Şirketleri aracılığı ile, emtia ve hizmetlerini satanlar arasında mutlak surette bir SÖZLEŞME düzenlendiğini biliyoruz. Bunun yanında PTT ve / veya Kargo Şirketleri ile de, KAPIDA ÖDEME yönteminin de, aynı kayıtlama türünde yapılabileceğini unutmayalım.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu belirtilmiştir.

O halde, her satış yapıldığı vakit, alıcılara fatura keserek, malı kimin aldığını ve kimin borçlandığını tevsik etmiş oluruz.

Burada bir istisna yapmak yararımıza olacağı kanaatini taşımaktayım.

Şöyle ki, borçlusunu belli ettiğimiz müşterilere kesilen faturaları, ayrı ayrı cari hesaplarda takip etmek yerine, 120 ALICILAR (MÜŞTERİLER) Hesabının altında, satış yapılan hangi platform site ise onun cari hesabı ile MUHTELİF OLARAK takip etmemiz de bir sakınca yoktur.

120 MUHTELİF Alıcılar

xxx

600 A Alıcısı

xxx

391 A Alıcısı

xxx

Platform üzerinden A Müşterine kesilen satış faturası.

İkinci maddemiz ise, yapılan sözleşme çerçevesinde, kesilen faturada gösterilen ilgili alacağın, platform şirketine devrinin muhasebe kaydıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir konu da, fatura üzerine konacak bir not.

“Fatura Tutarı… Hesabına Devredilmiştir.”

Bu notun faturanın uygun bir yerine matbu baskı veya kaşe vurulması ile, gösterilmesinden, bir nevi fatura alacağının müşteriden değil de, sözleşme gereği alacağımızı devrettiğimiz platform şirketini tevsik etmiş kanaati oluşmaktadır.

136 hepsiburada.com

xxx

136 gittigidiyor.com

xxx

136 n11.com

xxx

136 PTT – Y Kargo Şirketi

xxx

120 MUHTELİF Alıcılar

xxx

A Alıcısından (MUHTELİF) alacağın Platform Şirketine devri.

Sözleşme gereği, üzerinde satışlarını gerçekleştiren e-ticaret firmalarına, platform şirketler tarafından ödemeleri banka yolu ile yapılmaktadır.

102 X Bankası

xxx

136 hepsiburada.com

xxx

136 gittigidiyor.com

xxx

136 n11.com

xxx

136 PTT – Y Kargo Şirketi

xxx

Platform Firmadan bankaya yapılan ödeme kaydı

Elbette, yukarıda bankadan yapılan ödemeler kaydını yapmadan evvel, ilgili hizmet, komisyon ve varsa fark faturalarını kendi müşterileri olan firmalara düzenler.

760 Hizmet Bedeli

xxx

760 Komisyon

xxx

760 Fark Faturası

xxx

191

xxx

 329 hepsiburada.com

xxx

 329 gittigidiyor.com

xxx

 329 n11.com

xxx

 329 PTT – Y Kargo Şirketi

xxx

Platform Sitenin Hizmet Bedeli, Komisyon, Fark Faturası Muh. Kaydı

Son olarak, platform şirketinin, tarafımıza kesmiş olduğu, hizmet, komisyon, fark faturalarının hesaplar arasındaki mahsuplaşma muhasebe kaydını aşağıda gösterildiği gibi yaparız.

 329 hepsiburada.com

xxx

 329 gittigidiyor.com

xxx

 329 n11.com

xxx

 329 PTT – Y Kargo Şirketi

xxx

136 hepsiburada.com

xxx

136 gittigidiyor.com

xxx

136 n11.com

xxx

136 PTT – Y Kargo Şirketi

xxx

Cari Hesaplar Arası Mahsuplaşmanın muhasebe kaydı.

Teknolojik gelişimler neticesi, günümüzde maliyeti düşürmek ve daha geniş kitlelere ulaşmak amacıyla gittikçe yaygınlaşan bir uygulama olan bu platform mağazalar aracılığıyla yapılan satışlar, özellik arz ettikleri gibi, bir takım mahallî yani off line satışlardan ari tutulmalıdırlar.

E-Ticaret Mevzuatlarına uyularak, takip edilmesi ve muhasebe kayıtlarının doğru yapılabilmesi önemli bir konudur. Dikkat etmeleri gerekmektedir. 27.03.2018

Saygılarımla.

Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi

bdselahattinipek@gmail.com

SMMM KDV RAPORU MU HAZIRLAYACAK?

1985 yılında yürürlüğe giren 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, o günden bu yana, hayatımıza dokunarak süre gelmiş ve 33 yıldır uygulanmaktadır. Zaman zaman Kanunda genişlemeler yapılarak, bir takım revizyonlara uğramıştır. Ve fakat kanunun aslında pek de temel yapısın da bir sapma olmamış ve günümüze kadar çok önemli bir değişikliğe gidilmemiştir..

Ancak bu demek değil ki, Katma Değer Vergisi kanununa ilişkin sorunları yok sayalım..!
İşte tam da bu çerçevede, özellikle son birkaç yıldır konu ile alakalı bazı sorunlar masaya yatırılarak çözümler aranmaya başlanmıştır.

Biraz geriye gidelim. 21 Ocak 2015…
Gündemde Yeminli Mali Müşavirler(YMM) var. O günlerde bazı taleplerde bulundular.

Neler konuşuluyordu bir bakalım.
Gelir ve Kurumlar Vergisi Beyannamelerinde tasdik zorunlu hale getirilsin.
Yeminli mali müşavirlikte çok ağır sorumluluklar var.
Hiç olmazsa bazı sorumluluklar üzerimizden alınsın bazılarına da sınırlandırılma getirilsin.
Bunun için gerekli düzenlemeler yapılsın.
Vergi beyannamelerinin elektronik ortamda gönderilmesine aracılık edebilme yetkisinin de önü açılsın.
Aracılık sözleşmesine yetki verilsin ama sorumluluk verilmesin.
Diğeri ve genel kanaate göre, YMM ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler (SMMM) arasındaki en önemli kırılma noktası, Bağımsız Denetim işi tamamen Yeminli Mali Müşavirlere bırakılsın…
Bu amaca uygun olarak şunun altını çizmeden geçmeyelim!.. SMMM ile YMM arasındaki haksız ve eşitliksiz bir yaklaşım olan aşağıdaki alıntı, bilerek aralık bırakılmıştır.

Bilindiği üzere, mali müşavirlik mesleği bir danışmanlık işi olmasına rağmen, SMMM ‘ler serbest ve solo halde büroları açıkken, danışmanlıkta yapsalar sözleşmeleri gereği, o şirketin denetimini yapamıyorlar ve hali ile tam tasdik yapan YMM ‘ler her nedense denetim işini yapmaya havidirler.

“Tam Tasdik hizmetleri bir çeşit vergi denetimidir. 6102 sayılı TTK 400/3 uyarınca “Denetçi, denetleme yaptığı şirkete, vergi danışmanlığı ve vergi denetimi dışında, danışmanlık veya hizmet veremez, bunu bir yavru şirketi aracılığıyla yapamaz.” Bu nedenle, danışmanlık veya tam tasdik hizmetleri bağımsız denetim yapılmasına engel teşkil etmez.”

Aklımıza gelen peki!.. Yeminli Mali Müşavirlerin Gelir ve Kurumlar Vergisinde tasdik zorunluluğu istemelerinin asıl amacı nedir?

Çok basit cevabı var…
Yapılacak yeni bir düzenleme ile Bağımsız Denetim sürecinde YMM ‘ler kan kaybedecek gibi görünüyor ve Bağımsız denetim yapılan her yerde tam tasdik uygulaması isteniyor, zaten bu konuda çalışmalarda var.
Şimdi birde Bağımsız Denetçi statüsü oluşturuldu.
Bir çok meslektaş bağımsız denetçi ruhsatı aldı. Ne işe yaradı?
Kamu Gözetim Kurumu Başkanın yaptığı bir söyleşisinde “Bir kısım SMMM ’ler Bağımsız Denetçi ruhsatını duvarda süs olarak asacaklar” diyerek cevabı vermişti.

Artık çizgiler daha belirgin olmaya başladı…
Bağımsız denetçi isen sadece bağımsız denetim işi yapacaksın. Eğer SMMM isen muhasebeyi bırakıp denetim yapacaksın. YMM isen tam tasdik ve iade gibi işleri bırakıp sadece denetim yapacaksın.

Kimse kusura bakmasın.

Ne SMMM meslek mensupları muhasebe işini bırakırlar; ne de YMM meslek mensupları tasdik ve iade işlerini bırakırlar. SMMM ‘lerin, KDV Raporu düzenleyebilme yetkisi için, Tasarının 19.Maddesi ile, 3568 sayılı yasamızda 8 inci maddesinden sonra gelmek üzere “beyannamelerini imzaladıkları dönem ve mükelleflerle sınırlı olmak kaydı ile” sınırlı bir kazanım ekleme olarak yer almıştır.

Diyelim ki; yasada gerekli düzenleme yapıldı ve “SMMM KDV Raporu düzenleyebilir” denildi.

Peki YMM ler bu işe razı olur mu?

Olur. Bağımsız Denetim yetkisinde bir çok sınırı olmayan haklara sahip olan YMM ‘lere, yine
e-ticaret münasebeti ile, değişen dünyamızda alan sağlayan gelir getirici unsurlar vuku bulmuştur.

Vergi üzerine oynanan, skandallar ile sarsılan ve bu sayede ne kadar illegal kapıların kapatılması gerektiğini gören insanlar, tedbirleri arttırarak, buhran zamanlarından dersler almışlardır.

Dolayısı ile, Liborun 2021 yılı sonuna ötelenmesi ile mali sistemimize 2013 ‘ten bu yana girmiş ve fakat uygulamaya tam manası ile geçememiş olan, BEPS (Matrah Aşındırma ve Kâr Aktarımı) eylem planında yer alan, “tahkim” müessesesi tamamen YMM kontrolünde yapılacak. İddia edilen odur ki, 30 bin civarında olan tam tasdik ve KDV İadesinden varsayalım giden gelir getirici enstrüman; yerini yine 70 bin, hatta daha fazla olduğu genel kabul görmüş sayıda, piyasaya kavuşmuştur. 2020 yılında yürürlüğe girecek, Ahilik Sandığı ve diğer türev sahalardaki potansiyel, daralmanın aksine, daha da artan oranlı gelir faktörlerine yönelmiştir.

Şunu da belirtmeden geçmemek lazım;

İade Raporu düzenleme, belirli sınırlar dahilinde SMMM ‘lere veriliyor olma yetkisi Maliye Bakanlığı ‘ndadır. Dolayısı ile limitli bir rapor yazma yetkisi, YMM meslek insanını saf dışı etmek yerine, doğruyu yazmak gerekirse, angaryanın SMMM ‘lerce yapılarak üst elitlerin eleman ihtiyacına cevap niteliği taşımaktadır.

Tüm bu yazılan veya yazılamayan sebeplerin ar-ge hazırlıklarında, çalışma sonuçlarına göre düzenlenen 25 maddeden oluşan tasarı, gelecekte sadece Mali Müşavir ve Bağımsız Denetçi unvanlarının var olmasına dönük önemli bir gelişme olarak algılanmıştır.

Başka bir açıdan okuma yapacak olursak, “Kanun Tasarısının amacı yatırımı, üretimi ve ihracatı desteklemek; işletmeler üzerinde oluşan finansman yükünü ortadan kaldırmak; küçük ve orta ölçekli işletmelerin vergiye uyumunu kolaylaştırmak; kayıtlılığı teşvik etmek ve vergi uygulamalarında mükellef haklarını güçlendirmektir.”

Saygılarımızla…
28.02.2018

Emir ES Selahattin İPEK
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Bağımsız Denetçi
malimusavir.emir@hotmail.com bdselahattinipek@gmail.com

 

KAMU GÖZETİMİ VE GÜVEN OLGUSUNUN BAĞIMSIZ DENETİME ETKİSİ

Çeşitli platformlarda dile getirilmesine rağmen, Kurumun sicilinde olan Bağımsız Denetçiler ve Denetim Kuruluşları ile olan sağlam kategorik bir iletişim, güven bunalımını tetiklemeye havidir. Demokratik ortam, işte bu denetçiler ile denetim kuruluşları arasında bir duvar örerek, demokratik forumlar ve komisyonlar ve de istisnalar hariç çalıştaylar kurulmasına manidir.
KAMU GÖZETİMİ VE GÜVEN OLGUSUNUN BAĞIMSIZ DENETİME ETKİSİ

Her şirket ya da markası öne çıkan kurum, bir senfoni orkestrasına benzer. “Kurumsal İtibar Yönetimi” de o orkestradaki tüm çalgıların, aynı bestenin notalarını, belirlenen ahenk içinde çıkarmasının sağlanmasıdır. Eğer orkestralar nasıl ki bunu başaramaz ve gürültü kirliliğine neden olursa, kurumlar da bunu başaramazsa iletişim kirliliği ile karşı karşıya kalır. *

Giriş

Mali sistemimizin küresel ekonomiler ile entegre olabilmesi, her şeyden evvel ulusal ticaretimizin var olan hukuki alt yapısının değişimi ile mümkündür. Dolayısı ile dünyamız üzerinde özellikle 21. yüzyılın hemen başlarında meydana gelen, istenilmeyen sansasyonel ekonomik yıkımlar, tabi olarak diğer ülkeler ile beraber, ülkemiz kurumlarını da harekete geçirerek, hem dünya da olabilecek finans skandallarına ve hem de ülkemizin istikrarını bozabilecek kötü durum senaryolarına önlem almayı önemli kılmıştır.

Revize edilerek 14.02.2011 Tarihli ve 27846 Sayılı Resmi Gazete ‘de yayınlanan 6102 sayılı TÜRK TİCARET KANUNU(TTK), bu vesile ile, tüm yönleri ile hayatımızın bütününü kapsayacak şekilde ve özellikle ticari hayatımız da ezber bozduracak yeni değişimleriyle, bermutat halini ters köşe etmiştir.

Ticari hayatımızın kalbi niteliğindeki bu yasa, her ne kadar sonrasında atılan geri adımlar ve yapılan muhalefetlere rağmen, finansal ve mali miladımız olmuştur. Öyle ki; evrelerinden biri, Üçüncü Bölüm “Denetleme” başlığı ile 397‘den başlayarak, 406 maddeleri ile hayatımızda yerini alan realitedir. Burada bahse konu, TTK ‘da adı geçen “Denetleme” konusunun yasası ve uygulama yönetmeliği marifeti ile paydaşlar arasındaki bu ilişkinin, gözetimi ve bağımsız denetimin güven mekanizmalarının yapılandırılmasıdır.

Odak noktamız,

İşte bu mekanizmaları hangi kurum nasıl yerine getirecek ?

Kamu üzerindeki güven olgusunun kuruma olan itibari etkisi nasıl artacak ?

hususudur.

R.G. Tarihi : 2/11/2011-No : 28103 KHK/660 sayılı “Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” (KHK)

02 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanmış ve aynı tarih itibarıyla yürürlüğe girmesi ile ivme kazanmıştır. Bağımsız Denetimin düzenlenmesi, gözetimi ve yönetilmesi, tam da bu amaca münhasır bir Kurum ihtiyacı doğurduğundan, 660 Sayılı KHK ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK) kurulmuştur. (Yer yer Kurum diye de ifade edilecektir.)

Zaman kaybetmeden, KGK tarafından 26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete ‘de yayımlanan “Bağımsız Denetim Yönetmeliği” ise, bu alanın yeni dünya düzenine göre yapılan uyumlaştırma çalışmalarına yön vermeye başlamıştır.

Fakat buradaki yön verme eylemine, aslında zaafları tetikleyecek bir düzenleme ile sekte vurularak gelindiğini, paydaş olan işletmelerin ve meslektaşların unutmaması gerekir.

30.06.2012 Tarih ve 28339 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 6335 Sayılı Kanun, bu zaafların ortaya çıkmasının müsebbibi olarak ortadadır.

Hatırlanacağı üzere bu revize kanun ile, denetime tabi olacak şirketler Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek(TTK 397.Maddeye eklenen 4.fıkra) ve anonim şirketlerin denetlenmesi, Denetim Kuruluşu, Ymm ve Smmm ‘lerin elinden alınmıştır.(TTK 400. Madde)

Gelinen noktada tüm milli ekonomileri yakından ilgilendiren, mali sistem değişimleri, sürecin içinde yer alan ilişkili gerçek ve tüzel kişiliklerin, dikkatine sunulacak finansal tablo ve raporlamaların standartlar çerçevesinde, gerçeğe uygunluğunu önemli hale getirmiştir.

Peki kamunun gözetimi, çeşitli kereler dünyayı sarsan ekonomik skandalların müsebbibi olan muhasebenin bilinen kayıtlama sistemini de yerle bir ederek, bu sisteme dokunan herkesi etkileyen finansal raporlara olan güven kaybını tetiklemesine kafi midir?

Bu soruyu özellikle düşünmemiz ve belli idealar için, doğru süreçleri ortaya koyarak, gelecek için herkesin katılımını sağlayacak anti-kırılgan bir sistemler bütününe yol almamız gerektiğinin umarım sonucuna varırız.

En azından bu satırları yazan olarak düşüncem, bu minvaldedir. Böyle düşünmeye iten elbetteKurumun tutum ve davranışları eşiğinin, sağlam(!) kategoriye göre şekillenmesinden olsa gerek.Oysa ki, bilinmesi gereken insanın doğası ve tabiat ananın varlığı, anti-kırılgandır.

Bağımsız Denetim, Türkiye mali sisteminde yerini aldığından bu yana, yapılanma sürecini bir ölçüde tamamlayarak günümüze doğru gelmiş ve bir sürü ara kararlar ve dahi KHK ile kurulması dolayısı ile kanunlardan alamadığı güçleri kendinde toplamaya devam etmektedir. Daha öncekiKamu Gözetim Kurumu Cezai Ehliyeti makalemde de belirttiğim üzere, KHK’da çıktığı ilk an itibari ile bir çok düzenleme yer almamaktaydı…

Çeşitli platformlarda dile getirilmesine rağmen, Kurumun sicilinde olan Bağımsız Denetçiler ve Denetim Kuruluşları ile olan sağlam kategorik bir iletişim, güven bunalımını tetiklemeye havidir. Demokratik ortam, işte bu denetçiler ile denetim kuruluşları arasında bir duvar örerek, demokratik forumlar ve komisyonlar ve de istisnalar hariç çalıştaylar kurulmasına manidir.

Özerk bir kuruluş olması, dışarıdan bakınca güçlü ve emin durmaları ve neticesinde baskıcı bir anlayışın hakim olması ile de malumun ilanıdır.

Halbuki, 660 sayılı KHK ‘den evvel bilinen şekli ile ülkemiz düzleminde, kendi özel kanunları gereği kurulan kurumlar, kendilerine bağlı firmaların kamu adına gözetimini yapmaktaydı.

Yine aslında üzerinde çok durulması gereken ve gelecekte daha fazla sorgulanır olacağına kanaat getirdiğim, TÜRMOB (Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği) ve Maliye Bakanlığı Muhasebe ve Bağımsız Denetim Standartlarını belirleme yetkisini ellerinde bulundurmaktaydılar.

Bütüncül bir hukuki yapı oluşturmak adına bu yetkilerin hemen hemen tamamı KGK ‘na verilmiştir. Burada altını özellikle çizerek dikkatlerinize sunmak isterim;

Kanun Hükmünde Kararname ‘ de yer aldığı gibi Kurul Üyelerinin atanması işlemi hükümet tarafından yapılmaktadır. Yani hükümet geleneklerine göre esastan hiyerarşik atama pozisyonu hem bağımlılık yaratır ve hem de iktidar siyasetinin erk olması itibari değerin askıya alınmasına ve dahi güven bunalımına da sebep olmaktadır.

Kamu Gözetim Kurumu, Kurul Üyelerinin atanması açısından bağımlı bir kurum görünümü oluşturduğu aşikar olsa da, çalışma şekli ve karar alma süreçleri açısından özerk ve bu hali ile zımni bir bağımsız(!) otorite oluşturulmaya çalışılmıştır.

Öyle ise, daha önce doğru düzgün bir tecrübesi dahi olmayan Kurumun, anti-kırılgan yapılanmasının şiar edilmesinde büyük yarar vardır. Sermaye Piyasası Kurumu(SPK), netice itibari ile, kendine bağlı firmalar üzerindeki gözetimi ve güven konusundaki algısı ile şimdilik Kamu Gözetimi Kurumu ‘nun önüne geçmesi tesadüf değildir.

SPK ‘yı bir kenara bırakacak olursak, mali ve finansal verilerde yer alan tüm bilgi ve belgelerin doğruluğunun ve güvenirliliğinin sağlanmasında tüm ülkeler de olduğu gibi ülkemizde de kamu gözetimine tabi denetim büyük önem arz etmektedir. Ki bu kamu gözetimi, bağımsız denetim de var olması gereken, güven mekanizmasının olmazsa olmazıdır.

Burada hemen üç başlık altında bunları özetleyebiliriz…

Gerçeklik, Hesap verilebilirlik ve Şeffaflık. Bu özellikler olmadığı müddetçe, taraflar denetim raporuna olan güven bunalımı hasıl olmakta ve bu da denetim kalitesini düşürmektedir.

Bu yüzden var olan otorite ve kurulların, ülke gereksinimlerine göre revize edilmesi ve gerektiği taktirde yenilerinin açılması olağandır. Entegre olmaya çalıştığımız uluslararası denetim ağının da, ihtiyaçlara göre şekillenerek, kurulduklarını akıldan çıkarmamak lazım.

Bilindiği üzere ülkelerin kayıt dışına karşı her attığı adım, devasa yel değirmeninin dinamoya olan çıldırtan etkisi ile anlatılamayabilir. O zaman önemli olan bu husus karşısında, denetim yapabilme edimlerini, olması gerektiği gibi kaliteye yönelik, daha nasıl iyi bir şekilde yapılabilmesi olasılığını gözetecek özerk ve kimseden emir almayan bağımsız bir takım erklerin örgütlendirilmesi bir hayli önemlidir. Bunun neticesinde ise, finans ve denetim raporlama standartlarının oluşması çok da zor olmasa gerek..!

O halde güven olgusu Kurum ‘un itibarı ile yakından ilişki içindedir. Dolayısı ile güven ve itibar kriterlerinin bir birleri ile olan bağlantısı, yine birbirini hangi yönde ve nasıl etkileşim içinde anlaşılması gerektiğinin önemini kavrayarak, anlatmamız lazım.

“Kamu gözetimi” her ne kadar bir takım var olan yasalar çerçevesinde, yine gerektiğinde çıkarılabilir yasalar ile sağlanıyor olsa da, “güven” kavramını oluşturmak bir süreç ister. Bu aşamada öyle ki, kamu gözetiminin, ancak Kurum ‘un kendi icra sahasında siciline tabi olan denetçi veya denetim kuruluşlarının Anayasamız ‘da garanti altına alınan çalışma ve sözleşme hürriyeti(48.Madde) ile, devletin piyasaların denetimi ve ticaretin düzenlenmesine verdiği güvenceye havi olmasına rağmen, Kuruma olan güven olgusuna bir katkısı olmayacaktır.

Bu çok önemli olgunun kazanılması için çok daha fazla çalışılması gerekir. Sorumlu vergiciliğin revaçta olduğu geleceğin muhasebesi, dünya da yaşanan skandallar sonrası vazgeçilmez bağımsız denetim, hali ile, Kurum ‘dan beklentileri yükseltmiştir.

Ancak, sayısal olmaya yeni yeni alıştığımız ülkemiz coğrafyasında, yanlış alınan kararlar ile mağdurlar sınıfı yaratıldığı aşikârdır.

Bu durumdan geri dönüş adına yapılan tüm gayretler güvensizlik unsurunu tetiklemekle kalınmıyor, bu süreçte alınan Kurum Kararları da, olmayan iş alanları nezdinde yöneten ve yönlendirenler ile uygulamada bulunan denetçi ve denetim kuruluşları arasında, güven bunalımına sebep olmaktadır.

Olağandan fazla sicile kaydı yapılan denetçilerin alınan kararlar eşliğinde, öğretilen çaresizlik bıkkınlık yaratarak sahadan kendiliklerinden ayrılmalarına imkan sağlamaktadır.

Bağımsız denetim de Kurumun, diğer kurumlarla çok başlılık izlenimi vermesi, olmayan iş sahasına çıkarılan kısıtlama temalı kararlar ve sürekli eğitim, psikolojik bir sorunsalı da beraberinde getirmiştir. Burada tabi olarak, çok başlı bir denetim yönetişimi, hem denetlenecek firmalara hem de denetçi ve denetim kuruluşlarına ek maliyetler yükleyerek, etkili ve verimli çalışmalarını engellemektedir.

Kamu gözetiminin itibari değerler ölçütünde adaletli bir güven olgusu ile ilişkilendirilmediğin de, başarı aranması doğru değildir.

Sonuç olarak, Kurum ‘un sicil olarak kendine bağladığı tüm denetim insanları ile olan iletişimlerinde güven kazanılması ve bunun sağlamlaştırılması için, yeniden yapılanma çalışmaları yapılarak, denetim insanları ile uyumlu ve çeşitli komisyonlar oluşturularak daha katılımcı bir yönetim anlayışı için zemin oluşturulmalıdır.

Saygılarımla…26.02.2018

Kaynak:

* Sezer ALTAN(Yeni Asır)
— İrem Ayan/Güven Olgusunun Kurumsal İtibara Etkisi on 29 December 2017
— Rauf Karasu/Yeni Bir Düzenleyici ve Denetleyici Kurum: Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu
— Elif Şafak/Anti-kırılganların kudreti
— KGK Uzmanı – Alparslan FIRAT KGK / Uzman Yardımcısı – Muhammed ŞAHİN Türkiye’de Bağımsız Denetimin Gözetimi Ve Denetim Faaliyetletlerinin Gelişimi Ve Tarihçesi

BİLGİ SİSTEMLERİ BAĞIMSIZ DENETİMİ VE COBIT

Geleceğin Muhasebesi Çok Eğlenceli Olacak !..

Devamlı bahsini ederek, gündemimizin artık çok daha ciddi değişimler ile şekillendiğinin farkındalığını göstermek göstermek isterim. Bu gelişmişliğin sonucu elbet, tüm kanunlar temelden evirilerek aslında son çağda insan ve onun yarattığı tanrısal güçleri olan(!) robotlar ile dünyamızı paylaşmak zorunda kalıyoruz ve / veya kalacağız.

Ya elimizdeki tornavida (!) karşı tarafa geçerse, -ki yapay zekanın getirisi elimizle ürettiğimiz bu robotların kendini savunabilecek otonom güçleri olursa- halimiz ne olacak ?

Bu pencereden bakmadan şimdilik, ters köşe olacak başka bir sorunun cevabını karanlıktan yakalayarak, aydınlığımız için sorgulamaya çalışalım.

Teknolojinin geldiği son nokta da bu Robotlar, hemen hemen her yerde karşımıza çıkarak, hizmet ve / veya üretim sektörlerinde insanların yaptığı işleri yapıyorlar. İnsanlar elbet zarar görmekte, Ve fakat yeni istihdam sahaları ile dengeleme ne kadar sağlanıyor istatistiklere bakmak lazım. Şimdi tüm robotları bir gecede resmen ‘elektronik kişi’ olarak devletler tanımaya kalkarsa sonuçlarını nasıl anlamamız lazım tahayyül edelim. Ben bir beyin fırtınası yapayım gerisini yorumlarınıza bırakalım.

Mesela “robot vergisi” gündeme gelir mi?

Peki diyelim ki geldi…

Vergiyi kimden alacağız. Robottan mı? İşvereninden veya Sahibinden mi?

Dünyanın tanıdığı yapay zeka ürünü robot SOPHİA, vatandaşlık hakkı alırken, çalışma ruhsatına ihtiyaç duyacağı düşünüldü mü?

Bilinmez elbet. Fakat bu örnek yukarda sorduğum soruya uygun bir örnek değil.

Vergi açısından tabi ki.

Çünkü Suudi Arabistan ‘da Gelir Vergisi yok…

Gelişen teknoloji beraberinde elbet, Data Bilimi ‘nin de kapılarını sonuna kadar aralamıştır. Big Data ile oluşan veri biriktirme, aslında güvenlik denilen zafiyetleri de beraberinde getirmiş, soruna nasıl çözümler bulunur temelinde arayışlar hasıl olmuştur.

“Ölümsüzlüğün” pazarlandığı kapital sistemin elbet te buna dair çözümlerini önümüzdeki zamanlarda çok daha sık aralıklarla göreceğiz.

Bu doğrultu da Türkiye düzleminde ilk olarak dünyada önceden meydan gelen AT&T -Kredi Kartı kullanımlarının belirli bir süre ile kullanım dışı kalması- hadisesi, Enron ‘daki finans batığı ve Ülkemizdeki İmar Bankası – Çifte kayıtlama – olaylarından sonra 2005 yılında 5411 Sayılı Yasa ‘da meydana gelen değişiklik ile ve sonrasında BDDK ‘nın dayanak göstermesi esas alınarak çıkarılan tebliğlerin tamamı özellikle banka ve finansal kuruluşların yazılım açıklarının yani siber güvenliğin kontrol altına alınması ile alakalı idi.
Mesela; 14 Eylül 2007 Resmî Gazete Sayı : 26643 BANKALARDA BİLGİ SİSTEMLERİ YÖNETİMİNDE ESAS ALINACAK İLKELERE İLİŞKİN TEBLİĞ konu hakkında fikir verir.

Bakacak olursak;

“Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 93 üncü maddesi ve 1/11/2006 tarihli ve 26333 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bankaların İç Sistemleri Hakkında Yönetmeliğin 11 inci maddesinin beşinci fıkrası ile 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca düzenlenmiştir.”

Yıllardan var olan bu realite, 2018 ‘in hemen başında 05.01.2018 ‘de SPK ‘nın çıkarmış olduğu 30292 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan hem
BİLGİ SİSTEMLERİ BAĞIMSIZ DENETİM TEBLİĞİ ve hem de BİLGİ SİSTEMLERİ YÖNETİMİ TEBLİĞİ ile, bu defa şimdilik farkında olunmamasına karşın! denetim camiasında hareketlenmeye neden olacağı şüphesizdir.

Peki fark neresinde bunun?

Daha önce var olan bir konu neden neden rahatsızlık yaratıyor?

SPK ‘da bu durum ilk defa. Bundan öncekiler BDDK ‘nın.

FARK BU…

Bilgi Sistemleri Bağımsız Denetimi ve Bilgi Sistemleri Bağımsız Denetçisi diye iki adet ünvan elbette bu tebliğ ve yönetmelik ile gündem oluşturmuş ve / veya oluşturacaktır.

SPK ‘nın paralel bir kuvvet olarak tebliğ ve yönetmelik ile, belirlediği başlıca kurumların “Bilgi Sistemleri Bağımsız Denetimi ’ne tabi tutması, KGK ‘ya, bir anlamda bu işin asıl patronu(!) benim mesajı vermekten öte değildir kanaatindeyim.  

Bağımsız Denetim de olabilecek iki başlılık, bu alana zarar verecektir ve KGK derhal bu adımlara son verecek önlemlere başvurmalıdır. Ki, önümüzdeki zamanlarda, Kurum kendi elini güçlendirecek, bir takım yasal statülere mazhar olacağını yapılan ve duyumsadığımız çalışmalarından anlıyoruz.

Şimdi, bilgi sistemlerindeki açıkların kontrol altına alınması ve sorunların giderilmesine yönelik rehberlik eden öneriler, ülkemizde sessiz sedasız işleyen bir uygulamanın da varlığını bizlere işaret etmektedir. Aşamalarına çok basit bakacak olursak, anlamak için kavram karmaşasından kurtularak örnek tasvir eşiğinde hedefe odaklanalım.

“Kontrol” kavramının tanımını yapmak gerekirse; “istenmeyen bir olayı öncelikle önlemek,  önleyemiyorsak tespit etmek veya istemediğimiz olay gerçekleşiyorsa bu olayın bize vereceği zararı asgariye indirmek için durumu düzeltmek” şeklinde tanımlayabiliriz.

Mesela, deprem gerçekleşmesini önleyemezsiniz.

Depremin gerçekleştiğini ancak olduğu anda tespit edebilirsiniz. Fakat deprem sonrası yapmanız gerekenleri önceden planlar ve deprem olduğunda da bunları uygulamaya geçirirseniz, depremin zararlarını asgariye indirebilirsiniz.

Bu şekilde düşünürsek, COBIT’ teki (Control) kontrol dediğimiz ve “C” harfine tekabül eden kelime bu anlama geliyor. Control Objective (kontrol hedefi) ise bu kontrolü ne için uyguladığınız anlamına geliyor. Kontrol hedefi depremi engellemek değildir; depremin size vereceği insani zararı ve maddi kaybı engellemek bir kontrol hedefi olabilir…

COBIT 1996 ‘da denetim olarak ortaya çıkmasından sonar, 2000 ‘li yılların hemen başında control ve yönetim odaklı hale gelmiştir.

“Biz bir şeyi kontrol edebiliyorsak, demek ki yönetiyoruz. Peki daha iyi nasıl yönetebiliriz?”

COBIT’in şu şekilde açıklamak gerekirse:

“Kumdan bir kale yaparsınız, bu diyelim ki COBIT 1’dir.

Kalenin etrafını çevirirsiniz, COBIT 2 olur.

Çevirdiğiniz duvarın üzerine midye kabuklarını koyarsınız,  COBIT  3 olur.

Bunların hepsini korumak için üzerine naylon bir tente koyarsınız, COBIT 4’e gelirsiniz.”

Oysa ISACA dünya da COBIT 5 ‘i devreye sokarak, kontrol ve yönetişimin şimdilik Nirvana ‘sını hayata geçirmiştir.

İşte bu COBIT 5 de, tüm hiyerarşik kademelerin rehber ve klavuzluğunu yapan, yönlendiren, araştıran, o kötü denilebilecek sessizlikleri dinleyerek, bilgi sistemlerindeki açıkların yok edilmesi “sanatıdır”.

BT yani Bilgi Teknolojileri de elbette bu kültürün ortasında, yeniden keşfedilen bir alandır.
Son yazım da başlığım, Geleceğimizin Tünelleri:Yaratıcılık ! işte bilgi teknolojilerinin geleceğimize farklı bir boyut kattığının uyarıcısı idi. (
http://www.bdturkey.com/…/gelecegimizin-tunelleri…)

SPK ‘nın Bilgi Sistemleri Bağımsız Denetçisine neden ihtiyaç duyduğunun resmini, çevremize

ve / veya dünyamıza bakarak çekmemiz zor değil.

Sırlar ve gizlerin, ticaretin döndüğü ve sosyal ya da sosyal olmayan tüm işlerimizin, elektronik kayıt sisteminde var olması, herhalde en haklı sebeptir.

Saygılarımla…25.01.2018

bdselahattinipek@gmail.com

Kaynak:
CIO Club Mayıs/2009-Mehmet Cüneyt ÜVEY

GELECEĞİMİZİN TÜNELLERİ: YARATICILIK !


Gelecek hakkında hepimiz hemen hemen bir yargılar manzumesinde, mantığa sığmayacak kehanetlerde bulunabiliriz! Halbuki bu durum madden ve manen mümkün değildir. O zaman neden bizler hep gelecek hakkında bir şeyler konuşur ve geleceğimizi şekillendirmeye çalışırız. İnsanın doğasında var olan duygusal faktörler icabı düşünme yetisi, ölümsüzlüğü bize pazarlar.

     Oysa ki, sistemik olarak boşluğa doğru bırakılan bir nefesin, kime emanet olacağını bilmemek kaderinde, tüm canlılar ile, kavga etmeden paylaşıp, nasip kâr hallerimize bürünmekteyiz, bürünmeliyiz!..

Disiplinler malum, insanın eğitimi için varlardır. Ortaya çıkmışlardır. Buradan öğrendiğimiz işte bu gelecek hakkındaki yargıların mantıki değil, aksine duygusal faktörleri içerdiğini anlıyoruz. O halde birey, karşısındakine güven, kendine güven, ümit, hırs, arzu… Faktörlerinde geleceğine yolculuk eder. Bu sebeple de insan, daima ruhunu okşayacak ve onunla öne çıkabilecek bir takım farkındalıklar yaratma içgüdüsünü, öğrendiği tüm disiplinlerle faaliyete geçirmek isteyecektir. İçinde var olan patlamaya hazır bir enerjiyi keşfetmesi, işte insanın ve hatta insanlığın yaşamını değiştirir.

Enerjinin açığa çıkması ile, hatta suyun akışı bile değişir ve yeni ileri teknolojiler ile, katma değerler yaratırız. Yeter ki, kendi dünyamızla barışık ve içinden yine bir ben çıkmasını sağlayacak huzur dinginliğimiz olsun.

İleri teknolojileri, 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Japonya yapıyordu. Fakat bu böyle devam etmedi. Edemedi. Çünkü yeni neslini farklı bir özellikle donatarak yaratıcılıklarını ortaya çıkarmak şartını yerine getiremedi. Yani bir nevi, disiplin insanı veya görev insanından ziyade, yaratıcı insanlara ihtiyaç olduğunun farkına vardığında, elinde tuttuğu, yüksek teknolojileri inovasyona kurban etmiştir.

     Merak edilen ise şu anda bunu kim yapmakta?

     Amerika Birleşik Devletleri yaratıcılık fikriyatının farkına vardığından beri bu işi yapmakta ve bu konuda oldukça başarı sağlamaktadır. Bu vesile ile, dünyamız değişerek, hatta insanların hiç bilmediği veya tahmin dahi edemediği yeni meslekler bulunarak hayatımıza girmektedir. Çok değil günümüzden on yıl önce kuruluş ve örgütlenmelerini sağlayan şirketler, şimdilerde dünyanın en büyük şirketleridir. Eskiden enerji firmaları en büyük şirketler arasında iken, şimdilerde ise yazılım şirketleri en büyük şirketler olarak faaliyet göstermektedirler.

Şimdi eğitim konusuna tekrar dönecek olursak… Eğitimin amacı, halkın, devlet ve özel sektör ile el ele vermesi olmalıdır. Geçmişten nefret etmeden, geçmişe yüzümüzü onurlu tutmamız lazım. Yaşadığınız her şeyde bir iz bırakmak istiyorsanız, ertesi sabaha uyanmanız gerekmektedir. Hayatımız zavallı geçmek zorunda değil. Bireyin dünyaya gelmek için bir sebebi var. Anlam bırakma çağında (Sanayi 4.0), kendi anlamımızı bulmamız lazım.

     Ancak bu anlamlandırmayı, şu şekilde de tasvir edebiliriz…

Özgün olma çağı.

Kendin olma çağı.

Kendine ait olanı yaratma çağı.

Burada hemen yazmam gereken, orijinal ve yerel olanı, yani kendine ait olanı küreselle buluşturabilmek çok önemli. Nedeni ise, globalleşme ve küreselleşmenin artık yok olduğu bir dönemde, eski değerlerin kalmadığına tanıklık etmekteyiz. Bunların yerini alan ve adına hepimizin bildiği gibi Big Data dediğimiz, Büyük Veriler sayesinde, kritik noktalarda doğru kararlar alabilme durumundayız. Bireyin, ne yiyip ne içiyor, nereye tatile gidiyor, en sevdiği renk, hobileri, v.s. her şeyi bilen ve her şeyi bir yerde toplayan, belli bir yerde biriktiren büyük zekânın, internet üzerinden satışlar ve içerik tüketimlerini arttırdığını da söylemeden geçmek istemem.

Dolayısı ile big data, kendine veri sağlayan kullanıcı davranışlarını takip ederek, geleceği öngörme yargısına mazhar olur. Finans kuruluşları, kendisinden bir kredi talep edildiği vakit, talep eden o mudisinin nüfus kimlik kayıtlarından sadece bilgi toplamaz. O müşterisinin, gelir ve gider eğilimlerini big data marifeti ile risklendirebilir ve en önemlisi de karar hükmünü ona göre verebilmelidir..

     Data Bilimi diye yeni bir meslek işte böylece oluşmuştur. Bakınız bu bilgilerden 1980 ve 1990 ‘ların, devamlı bir veri biriktirme gayreti içinde, bir nevi hardware (donanım) dünyası oluşmuştur. Hali ile bu durumda kendi zamanının sonuna gelmiş bulunduğundan, artık yazılım çağına evirilerek, apaçık ortada olan, yapay zekâ alanında, geleceğe yürümemiz lazım.

     Startup şirketleri, kuluçka üretim merkezlerinde var olma planlamasını en derinden, gelecek analizleri eşiğinde hayallerini işlerine yansıtmak isteyen girişimciler tarafından üretime geçerler. Kendi başarı formüllerini inovasyonel anlamda var edebilmek için, bu yapılan yatırımların berhava olmaması adına, yeni teknolojileri de kullanarak, hem yeni yeni teorilerle besleme ve gelecekteki en küçük bir ekonomik bunalımda yok olmasını önlemek, hem de en iyi temele oturtmayı amaç edinmeleri için, kaçınılmazdır.

Dolayısı ile Startup şirketlerinin bir diğer önemli hedefi, refah devletine hizmet etmektir.

Burada bir es verecek olursak, refah düzeyinin yakalandığı liberal ekonomiler, artık durağan bir semptom yaşar. Neticesinde artık, kendilerini uygulamalar ile yormaya bile gerek görmeden rant ekonomisine yönelmeye başlar. İşte burada artık, tabiri caiz ise daha kolaycılıkla bir kazanım elde etme yoluna gidilir. Scaleup!..

Scaleup ‘lar paraya yatırım yapar haldedirler. Para parayı çeker anlayışının yaygınlaştığı vahşi kapitalizmin getirisidir bu.

İçinde bulunduğumuz bilgilenme ve dijital çağın dışına çıkmaya çalışmalıyız. Tam da bu süreçte, önceki versiyonlarını kaçırdığımız Sanayi 4.0 ‘ı anlayarak, yarınlara hazırlanmamız gerekiyor. Burada tabi olarak her bir bireyin, genç kafanın, zekanın eşitlikçi yönetişimler marifeti ile şansı var demektir. Hali ile bu eşitlik, demokrasi döngüsünde varlığını gösterirken, demokratik bir tolera pozisyonu yoksa bu işlerin hiçbiri olmaz. Çokseslilik diye tabir ettiğimiz, herkesin konuşma özgürlüğü yoksa bir şey yaratamazsınız. Demokrasinin olmazsa olmazı adalet ve hukuk altyapısı yeni yeteneklerin çoğalmasına havi olur.

Yapılanmanın sil baştan olduğu günümüzde insanlar, düşünce ve inancının ne olduğuna bakmazlar. Büyük ölçüde önemi yoktur çünkü. Önemli olan ise ne ürettiğidir. Yukarıda bahsini ettiğim olmazsa olmaz bir yapının kıymeti burada ortaya çıkmakta. Bunun neticesinde üretmenin verdiği keyifle gururumuz da yükselerek, küresel itibarımız var olacaktır.

Teknolojik gelişmeler, bilişim, yapay zekâ derken, her gelişim elimizdeki meslekleri yok ettiği de bir gerçek. Diplomanın bir önemi yok diye bir söylevi elbette yazmayacağım. Ve fakat hangi okuldan mezun olunduğunun o kadar önemi kalmayacak.

Çünkü, geleceğin mesleklerinde, kişiliğiniz, hayaliniz, tutkunuz, vizyonunuz, hedefiniz var mı? Önemli olan bu vasıflara sahip bireye bakılarak, rol dağıtımına gidilecektir.

Sonuç olarak, diplomadan daha önemli olan, farklı olmak, farklı düşünebilmek. Herkesin yaptığından farklı bir başkasını yapabilmek. Yani sıradanlaştığımız toplu cehaletten ayrılarak, işte o an ayrıldığımız yerde fark yaratmamız ve yarattığımız farkı da göstermemiz gerekir.

     Unutmayalım ki, “ışık söndürenler kadar suçlu, mum yakmayanlardır.” *

Saygılarımla…
11.01.2018

* Talat Sait Halman

MALUMATFURUŞ !

Mesleğin 1989 ‘da takılıp kalması kimsenin değil, herkesin suçu !..

Şimdiye kadar bozuk saat misali yol alınırken, yöneticilerin yanında yer alanlara ve kendinden olanlara göz yumarak, meslektaşları peşkeş çekenler ortada iken, ve dahi bir şey yapmazken, muhasebe mesleğini gerilerden alarak, ileri bir proaktif meslek yapabilmek çok zor.

Hamasi, yanındaymışız gibi yapılan uygulama ve söylenen söz ve yazılan yazılar artık duvar etkisi yapıyor. Yani duvarlardan dönüyor.

Gelecek için, öncelikle bu asalaklardan kurtulmalı. Doğruyu bizlerden sözde daha iyi görenlerin körlüğünden(!) kurtulmalı..

Oysa bizler ne yapıyoruz ? Anlayamadığım ne gibi bir çıkarın peşinden dört nala ve ısrarla bugüne dek yanlışın yanında yol almaya devam ediyoruz. Sanki, özgürlüğümüzü bahşedenlerin, dayattığı her şeyde, arpalıktan düşen kırıntılara tamah ederek, zulmü alkışladık !..

Anlaşılır değil…

Kıyama kalkıldığı 2011 ‘den bu yana, rahat değiller, son demleri !.. Çünkü “sevap münafıklığı” yaparak gelip, baş köşede olan sırça köşkleri artık taşlanmakta.

Sanıyorlar ki, kimse farkında değil, zımni koydukları sansürlerden. Meslek mensupları veya bu meslek, öncelikle yönetim eskilerinden kurtulmalı. Bir şey yapacak beklentisi ile yönetime talip olanlar, verdikleri söz ve taahhütleri, hatta vaatleri unutarak, kademedekiler ile aynılaşıyorsa, bildikleri gibi bu nesil meslek insanları artık uysal koyun değillerdir.

Bu zamana kadar, zımni sansür uygulayanlar, çok iyi bilir ki, kendi avanesi değil, aksine umut tacirliği yaptıkları meslektaşları, onları baş tacı ederek, ilahlaştırdılar. Lakin inananlar hayallerinde boğuldular. Meslekte bitti. Kendileri de…

O avaneler mi ne oldu ?

Onlar kendi ali menfaatleri için safları sıklaştırıp, dürüst yapılan bir muhasebe mesleğinden yapamayacakları servetlerinde, yönetim gücü ve haksız rekabet kuralsızlığında(!), kralları aratmayacak bir yaşam biçimine yükselerek, sahanın gerçek durumuna ait kötü resimlerin merkezine oturmuşlardır.

Gettolaşan gruplar, duvarları ördükçe, kendi STK ‘mızdan icraatları anlatması beklenen, lakin tersine adı ile ONLARDAN HABERLER (!) gibi, salak / saçma bir yayım organını yönetim elitlerinin kullandığı paçavraya dönüştürüyor.

Bu gruplaşarak, köşeli yarınlar hazırlayanların temsilcileri(!) İSMMMO ve TÜRMOBDA yönetimdeler. Meslek insanları için namevcut oluşları, çaresizlik içinde aslında çarenin kendi ayakları üzerinde kıyama kalkacak olan meslek insanlarıdır. Bu yönetemeyenler ise duraklama dönemin de, lale devrini avaneleri ile yaşayarak, algıları manipüle etmekle meşguller.

ACZ İÇİNDE oldukları o kadar barizken, seçime beş kala yine bu hali fırsata çevirmenin yolunu aramaktalar.
Meslek insanları ise tüm bu hayal kırıklığının tam ortasında, geleceğini kestiremeyen bir panik atakla, piyasa kurnazlarının ağlarında kendi hallerinde bir çıkış yolu aramaktalar.

Kendi kendilerine var ettikleri ve en alt hiyerarşiye de ister bağımlı, ister bağımsız meslek insanlarını koydukları aşikar değil midir? Omuzlarında yükselen bu üstün elitlerin doluştuğu bu arpalıkların, nasıl bir zafiyet ile zaafa uğramış olduğunu artık görelim.

Enteresan dediğinizi duyar gibi oldum bir an !..

Kapılar arkasında bir birinden farkı olmayan insanlar, kapı önüne konduklarında hangi yaptıkları ile anılacaklar?

Açıktan açığa her yerden liyakatsiz yalaka ve yağcı ve yandaş olanlar ile boy resimleri verenleri ve hatta öncelikle delege olanlar ile var olanlara şirinlik edenleri sintine etmeli. Sonrası kendiliğinden yükseliştir. Bu ister teknoloji katmanında, ister hangi katmanda olursa olsun… Fark etmez.

Kapalı kapılar ardında yapılan söylevler ile genelin ağzına bir parmak bal çalanları şimdiye kadar hiç bir şey yapmadıklarına tanıklık etmekteyiz. Son seçim zamanında seyredin alemi !!! Bahçesi farklı, gülüm dediği farklı olanlar ile, isim değiştirerek ortaya çıkanlara bir bakın… O vücutların önce oy için nasıl avcı olduklarına, bunun için ise neler yaptıklarına ve sonra nasıl delege avcısı olduklarına…

Peki Birlik ve odalar… Ne için varlar, amaç ve konuları nedir?

İcraat yok. Olmadığı için üzerinde yazmaya da gerek yok. O cephe bildiğiniz gibi!..

Varsa bir kurşunları onu da, seçime beş kala harcayarak, nisyan ile malum insancıkların(!) hafızalarına yazılmaya ve oy sandığından pişkin çıkmaya çalışacaklar. Birlik ve grup sıfatlarını tartışarak felsefesinde okuyanlara “mış / muş ” yaparak.

Gürültüye yine kuyruk olmayacağımız bir geleceğin heyecanında, hayallerimizi hayata geçirebileceklere kurmayı unutmayalım!

İyi uykular!..

Saygılarımla…
04.01.2018

BAĞIMLI MESLEK MENSUBU: SESSİZ ÇOĞUNLUK

Sükutun da bir sesi vardır. Onu duyacak yürek lazım.
Şems-i Tebrizi

Meslek Mensupları, zaman zaman da olsa, hak arama adına seslerini yükselterek, çeşitli platformlar aracılığı ile, mali sistemin temel unsurlarından olduklarını hatırlatmak gereği duyarak, volatil zeminde var olmaya çalışmaktadırlar.
3568 Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu, tam da meslek mensuplarının hak ve adalet aramalarına dayanak oluşturmaktadır. İlk yayınlandığında da var olan çelişki ve eksikliklerinin yanında mükellefiyet tesis ettiren teşebbüs ve işletmeler için defter tutma, ve danışmanlık işlemlerini, ya hizmet akdi ile vekaleten “serbest”, veya ücret mukabili tam zamanlı işyerinde çalışmak sureti ile “bağımlı” olarak yerine getirmektedirler. ( 13.06.1989 Tarih ve 20194 S.R.Gazete)
Kendi içinde nasıl bir çelişki yaşıyor ki, meslek mensupları zamanla yıpranan bu Kanunu, sorgular olmuşlardır?
Yeri gelmişken, “bağımlı meslek mensubu” ibaresi ile, mali sistemde yerini almış, m uhasebeci ve mali müşavirler ile yeminli mali müşavirleri (devlet kademesinde var olanlar da dahil) kastettiğimin bilinmesini isterim.
Burada ele alarak çözümleme yapmanıza yardımcı olabileceğimi umduğum temel konumuz, bağımlı çalışan meslek mensuplarının, aslında yıllardır var olan ve fakat görünmesine rağmen pek de bir şey yapılamayan sorunlarına eğilmektir. Çıkarıldığından bu yana, çok uzun yıllar olmamasına karşın, 3568 Sayılı Kanun, meslektaşlar arasında birlik ve beraberlik yerine, git gide kaosu andıran yapısında, artık yamalar ile genişlemesi de, fayda temin etmemektedir. Yeni bir kanun yapılanmasına tez ihtiyaç varken, mesleğin gidişatına bakıldığında, liyakat safhalarının, sertifikaya bağlandığı şu günlerde, teknolojik inovasyonların varlığında, paydaş olan kurum ve kuruluşların artık meri kanunu kaale almayacaklarının sinyalleri ortadadır.
Konu aslından hareketle, bağımlı çalışanlara dönecek olursam, aslında karanlıkta kalmış bu mevzu hakkında, detayda bir düzenleme olmamasına rağmen, tam tersine sınırlama maddesine yer verildiğini vurgulamak isterim.
Kanun, “serbest” ifadesini hatta başlığına alırken, “bağımlı” çalışanları ari tutarak, geçmişten gelen bir kavram karmaşasına yol açmıştır.
O zaman bu karmaşayı yine Kanunun kendisine bakarak izah etmeye çalışalım.
Aynı kapsam ve aynı amaç için mücadele ettiğimiz bir düzlemde, kanun, çatışmalı kişiler tarafından ele alınarak, bağımlı olarak çalışan meslek insanlarına, sınırlama koyarak, unvan kullanamayacakları şartını getirmiştir.(3568 S.K. 45.Madde)
Şimdi hemen aklımızda olan fırtınalı soruları düşünürken, aynı zamanda kullanılamayan unvanın ne işe yarayacağını kendimize soralım!.. Tezat. Öyle değil mi?
Diğer tezadımız ise, aslında ilgili kanunun geçiş süreci için müktesep hak diye tabir edilen hükmüdür. Geçici 2. Maddenin C bendi şöyledir:
“Kamu kuruluşlarının veya bilanço usulünde defter tutan özel kurulların muhasebe birimlerinde birinci derece imza etkisini haiz olarak muhasebenin fiilen sevk ve idare edilmesinden veya mali denetiminden sorumlu olarak en az 5 yıl çalışmış olanlar, Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavir olmaya hak kazanırlar”
Bu maddeden yola çıkarak, günümüze geldiğimizde, asıl feveran ettiğimiz konuların dünden kaldığını anlamamız imkan dahilinde olur. Alınan bu belgeler, çalıştıkları firmalardan ayrılana kadar bir işe yaramayacağı gibi, çalıştıkları sürece unvanlarını da kullanamazlar.
Adı geçen 3568 Sayılı Kanun, güvence altına alınacakları bir yapılanmadan uzaktır.
Özlük hakları ancak normal çalışan statüsüne göre, rutin yasalarca belirlenmiş olup, bu hak ve menfaatlerin yeri geldiğinde korunup, kollanacağı bir birim de bulunmamaktadır. Mensubu oldukları meslek örgütleri tarafından da, küçük komitelerce temsil edilmektedirler!..
Tabi olarak bu da hak ve menfaatlerin işverenlere karşı korunamaması eşiğinde karşımıza çıkmaktadır. Kanun ve yönetmelikte revize edilebilecek birtakım genişlemeler ile, bazı olumsuzlukların önüne geçmek ise, kanaatimce artık mümkün değildir.
Oysa ki, 03.01.1990 tarih ve 20391 sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanan Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Ve Yeminli Mali Müşavirlerin Çalışma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik 24.Maddeye istinaden, aynen “serbest” çalışanlar gibi hizmet sözleşmesi düzenlenmesinin önü açılmalı. Bu da, ruhsat kullanımı ile mümkün görünmektedir. Şirketler nezdinde, her önüne gelenin, muhasebe ve müşavirlik hizmetinde bulunmaları, mesleğe zarar vermeleri engellenmelidir. Hiyerarşik norm değerler ile, liyakat durumuna azami hassasiyet gösterilmesi esas olmalıdır. Bunun sonucun da, evvela, yönetim ve ortaklar olmak üzere başta, tüm paydaşlara sorumlu olandan başlayarak ruhsat döngüsünü tamamlamamız, yeni olanakları da aralayacaktır. Hali ile, sicile girmeyen bu üst meslek yönetici kadrosu, kendiliğinden elemine olacak ya da genel ve özel şartları yerine getirmeleri halinde ruhsat sahibi olarak mesleğe büyük hizmet edeceklerdir. Kariyer mesleği olabilmenin en tabi göstergesidir bu durum. Elbette, ücret hususunu daha verimli düzenleyecek imkânları beraberinde ortaya koyarak, çok müşkül elde edilebilen bir mesleği tavan yapacağı aşikârdır.
Zamana dayalı ücretlendirme işte tam da bu sürecin sonucudur. Zaman /ücret skalası belirlenerek, yıl içinde bir bağımlı mali müşavirin ortalaması alınmak sureti ile, birden fazla işverende çalışma olanağının önü açılabilir. Bu sayede ücret politikalarının da firmalarca gözden geçirileceği ve örgütlü bir meslek ile, hak kazanımları çok daha fazla ve kolay elde edilecektir. Özellikle konsolide şirketlerin bu sayede, beyanname imza yetki sorunları dahi çözüme kavuşacaktır. Kaldı ki, böyle bir uygulamanın hayata geçirilmesi neticesinde, staj konusunda bile, gençlerin önünde alternatifler yaratarak, ucuz ücretlendirme politikaları ve asgari büro standartlarından uzak, daha iyi şartlarda stajyerliklerini tamamlama imkânını elde etmiş olacaklardır.
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin yanında güçlü sermaye odaklarının da yer aldığı firmalarda, çalışan bağımlı meslek mensuplarını, farklı bir pencereden de ele alabilmemiz ve ona göre sorunsal tespitleri hayata uyarlamamız gerekir.
Bulundukları işletmelerde, statü gereği aslında, serbest çalışan meslek insanından da, geleceğe daha proaktif bakabilen, yetişmiş, yabancı dili olan, sektör bazında uzmanlaşmış meslek insanlarından oluştuğunu aklımıza kazımalıyız. Doğru analizleri yapabilmek için, bunu en önemli unsur olarak ele almalıyız. Firmaların bütçeleme yaparak ortaya koydukları gerçekten de ileri teknoloji yatırımları, taxsonomileri de kapsadığından, bağımlı meslek mensubunun, kendini riske etmek istemeyen işletmeye karşı, nasıl bir hazırlık neticesi sorumlu olması gerektiğinin altını çizmek oldukça önemlidir. Bu sorumluluğu alabilecek meslek mensubunun eğitiminden tutun da tüm hak ve menfaatler çerçevesinde arkasında sınırlı da olsa durabilmek gerçeğini görmek lazım. Bazen zorunlu, bazen de iş yüklerine göre ihtiyari katılabilecekleri çeşitli etkinlikleri düzenleyerek, bağlı oldukları odalar ve kendi aralarında bir diyalog penceresi aralayarak asosyallikten, sosyalliğe doğru kabiliyet kazanmalıyız.
Elektronik kayıt sistemi, her ne kadar mesleğin süreçte bağımlı statüsüne geçtiği izlenimi verse de, bir anlamda orta düzey işletmeler için geçerli bu varsayım, limit dışı olan ve beyannamelerini imzalatma zorunluluğu bulunmayan firmalarda işverenler tarafından çalıştırdıkları meslek mensupları için korkunç psikolojik baskı oluşturmaktadır.
Neresinden bakarsanız bir şekilde zarar göreceğimiz ortadadır.
Sorum şu: Bağımlı çalışan meslek mensuplarının, bağlı oldukları odalarca hak ve menfaatlerinin korunamaması, yeniden bir yapılanmanın çözüm yollarının, akıllara pelesenk olmasına imkan tanıyor mu?
Yasa buna cevap vermiyor.
Anlayamadığım ise, bu bağımlı çalışan meslek mensupları, hiçbir sorunlarına çözüm ol(a)mayan ve hatta mücadele dahi etmeyen(!) odalarına karşı, bir çalışma içindeler mi?
Cevap hazır. Hayır…
Bırakın haklarını arayacak bir platform kurmayı, her seçim zamanı, özellikle iktidar grubunun potansiyel oy deposu olarak, gizli bir kurtarıcı gibi kullanılıyorlar.
İ
şin enteresan yanı daha bitmedi. Bu bağımlı meslek mensupları, komitelerde sözde temsil yetkisine sahipken, Türmob ‘da adlarını anacak kimseyi bulamıyorsunuz!.. Tersine durum söz konusu ise (Yanlış bir bilgilenmem var ise, tekzip etmeye hazırım.)
“Mesleğin temeli bağımsızlık unsurudur. Bağımlı çalışma kavramına yer yoktur.”Diye, tamamen gerçeklerden uzak, algı yönetimi esaslarını temel alan, öğrenilmiş çaresizlik içinde hareket etmeleri de bundan sanırım.
Bağımlı meslek mensupları, yıllar var ki, öğrendikleri çaresizlikle, doğar doğmaz zincire vurulan fil misali yıllar geçtikçe umutlarını yitirerek, bir hamle de yok edecekleri zinciri alınlarına yazılmış kader belleyerek, kurtulabilme hamlesi bile yapmadan, itaatkârlığı öğrenmişlerdir. Son istatistiki verilere göre, Çalışanların Kütüğe Kayıtlı Olanlar – Olmayanlar Özet Tablosu ele alındığında, tüm meslek mensupları toplam sayısı, 108498 ’dir. Bu toplamın içinde, serbest çalışanlar 57567 ve BAĞIMLI ÇALIŞAN SAYISI 50931 olarak, neredeyse yarı yarıya diyebileceğimiz bir seviyededir. Yüzde 47.
Sanırım yukarda verdiğim fil örneği ile örtüşmektedir.
Peki bu inanılmaz yükseliş duracak mı?
Asla durmayacak.
Bilvesile, iletmeyi borç bilirim. Şöyle ki;
Geldiğimiz nokta, aslında tahayyül edemediğimiz bir uzaklıkta idi. Ve fakat birden bire bu uzaklık, üzerinde seyrüsefer ettiğimiz açık deryalara dönüştü.
Sabrınız yoruldu ise ve sükut da yeter, duyacak yürek yok! Diyorsanız…
Yüreğiniz deli atıyor ve mahirseniz, buyurun hep beraber yola revan olmaya!..
….. BAĞIMLI MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI
….. BAĞIMLI YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI 

Türkiye De Bağımsız Denetim Uygulamasının Sorunu ve Çözüm Yolları

Giriş

Bilindiği üzere 13.01.2011 tarihinde kabul edilen 6102 sayılı TTK nu 14.02.2011 tarihli 27846 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Tabi ki eksiklikleri vardı. Yaklaşık 102 maddesi sonradan değişikliğe uğrayarak düzeltildi.

Meslek mensupları olarak bizleri de şirket kuruluşların da devrim niteliğin de değişiklikler (tek kişilik şirket) gibi yeni uygulamalar çok yakından ilgilendirdi. Bir önemli konu da DENETÇİLİK müessesesi ile ilgili değişiklik idi.

Çünkü HOLDİNG ’in denetçisi, LOKANTACI, Anonim Şirketin Denetçisi TERZİ  olan uygulamalar bulunmaktaydı.

Yeni TTK ile nihayet iş ehline teslim edilecek düzenlemeler içerdi. DENETİM yapacakların şartlarını belirleyerek, Denetçi Ruhsatını  almış, Yetkin, uzman meslek mensupları tarafından denetim görevinin yerine getirileceğine karar vermiştir. Bütün meslek mensupları bir hevesle , Denetçilik belgesi alma gayretine girip, belgelerini alarak biz bu işe HAZIRIZ ve TALİBİZ dediler.

Daha Sonraki Gelişmeler,  ilk başta  ki  heyecanını kayıp ederek, bağımsız denetime tabi olacak şirketlerin şartları yüksek tutularak, şirketlerin büyük bir bölümünün DENETİM dışın da tutulması sonucunu meydana getirmiştir. Hali ile bu da bir hayal kırıklığı oluşturmuştur.

An itibari ile geldiğimiz nokta, Bağımsız Denetimin uygulanması için , bazı hususların aşılması gerekir. İsteğimizin gerçekleşmesin de, geleceğin denetçileri için 3 önemli yetenek çok önemli görünüyor:

Sektörel Uzmanlık, Araştırmacı Finansal Beceriler ve Kritik Düşünce Yapısı.

Bu yetenekler doğrultusunda Denetim mesleğinde bir evrim gerektiğini düşünüyorum.
Bunun  en önemli yolu da, öngörülü (proactive) olmak. Proaktiflik geleceğin denetçisinin kritik özelliği olmakla beraber, genç denetçi ve öğrencilerin meslekte statü olarak yükselme ve değişim yani inovasyon yaratma isteklerinin, mutlak olmazsa olmaz sadakata evrilmeleri gerekir. Tüm bunları, hedef alarak yapılması gerekenler diye ele alırsak, Denetim Ruhsatını, belgesini yani ehliyeti alan, liyakatin oluşturulmaya çalışıldığı evrede Bağımsız denetim alanında gerekli uygun davranışların etik kurallar dahilinde olmasının şart olduğunun bilinci ile tecrübeye yürümesi gerekmektedir. Bu etik kurallar;

-Tarafsızlık / Bağımsızlık

-Mesleki şüphecilik

-Mesleki özen ve titizlik / Dürüstlük, mesleki yeterlilik ve güvenilirlik

-Ticaret yapma ve mesleğe aykırı faaliyetlerde bulunmama

-Reklam yasağı

-Haksız rekabet

gibi ahlaki değerlerimizdir. Üst seviyelere serfiraz etmemiz gerekir.

Bu sebeple, mesleğe zeki, hırslı, hedefleri olan, azimli gençlerin gelmesini sağlayarak, gelenleri ise kısa bir süre sonra uzaklaştırmamalıyız. Aksi durum ise ister istemez mesleğe gençlerin kazandırılmasını önlemekte, nitelikli yeni meslek mensuplarının yetişmesine sekte vurmakta ve tabii ki müşterilere sunulan hizmet kalitesinde de düşüşlere neden olmaktadır. Muhasebe ve muhasebeci kalitesi yükseltildikçe denetim ve denetçi kalitesi de kendiliğinden yükselecektir!

660 Sayılı KHK ile kurulmuş olan Kamu Gözetimi, Muhasebe Ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), denetim alanında her ne kadar Etik Kuralları düzenleme yetkisi bulunmamasına rağmen, çok büyük yetkiler ile donatılmıştır. Muhasebe ve Denetim Standartları başta olmak üzere; özlük, staj, sınav, eğitim işlerini düzenleme yetkisi de kuruma verilmiştir.

Yeni bir kurum olması nedeniyle tüm bu işleri yapmakta zorlanarak ve bocalama eğilimlerinde gerekli düzenlemeleri yapmakta gecikme göstererek, denetim alanına olan ilgi ve alakayı soğutmaktadır.  Hali ile, kısa zamanda belgesini alan için hayal kırıklığına sebebiyet vermiştir. Tam da bu aşama da kendi alt meslek örgütlerini oluşturamadığından, üzerindeki yükü dağıtma veya devretme pozisyonu da bu sorunu büyütmüştür.
Avrupa Birliği kriterleri çerçevesinde denetime tabi şirketlerde bilinen limitleri uygulayamayarak, denetim işi çok az sayıda, şirketle sınırlı kaldı.

Kurum gelecek için yeni bir strateji planı hazırlarken, kuruluş ve sonrasındaki yapmış olduğu hata ve atalet içine düşerek –belki de siyasi erkler marifeti ile sorunların üstesinden gelemiyor- öncelikle uygulamaya yönelik tebliğ ve yönetmelikleri taraflarla tartışarak yayımlanması yöntemini seçmelidir.

Muhasebenin Standart uygulanabilir bir set ile sermaye şirketlerinde zorunlu kullanılmasını sağlamak ve eğitim gibi bazı görevlerinin, DENETİM BİRLİĞİ çatısında kurulacak bir birliğe devretmesi veya  Turmob ile iş birliği ve diyalog kurması Denetim hizmetlerinin  kaliteli olması için denetim ve kontrol mekanizmalarının kurulması, denetimin geleceği açısından  önemlidir.

Ayrıca, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından yayınlanması gereken Anonim Şirketler ile Tarım Satış Kooperatifleri ve Üst Kuruluşlarının Denetlenmesine Dair Yönetmelik  bir an önce yayınlanmalıdır. Üzülerek söylememleyiz ki bugün yeni ticaret kanununun gerektirdiği şekilde uygulama yapmıyor olmak denetim konusunda şirketleri öncekinden daha  belirsiz duruma düşürmüştür. Aynı zamanda bu şirketlerde denetimin başlaması, işletmelerin bağımsız denetime geçişlerini kolaylaştıracağından acilen yönetmelik çıkarılmalıdır.

İyi bir meslek mensubu, işletme yönetiminin kendi kendine doğru soruları sormasını sağlayabilen bir yapıda olmalıdır. Meslekten beklenen katma değerin ortaya çıkması ancak tarafların beklenti açığının giderilmesi ile mümkün olacaktır.

Denetim pazarının büyük denetim şirketleri faaliyet alanından çıkarılarak, bu payın adil olarak  dağıtılması sağlanmalıdır.

Sonunda illa ki, başarılı bir denetim alanını gerçekleştirmek elbette sorunların çözümü ile olacakken, aynı zamanda da benimsemek, benimsetmek  ve istemek gerekir.
Denetçilik mesleği ve insanları, bir başka meslek ve mensubunun rakibi şeklinde düşünülmemeli. Bu vesile ile, mesleki rekabet adına mesleği bitirici, mesleğin saygınlığını zedeleyici işlerin yapılmaması gerekmektedir.

Buradan devam edecek olursak, aynı zaman da bağımsız denetim şirketlerinin haksız rekabet koşullarını en üst düzeye çıkarmaları, ücret politikalarının taban yapması,
diğer hizmetlerin bonusu olarak sunulması, acil çözümler gerektiğini açık olarak ortaya koymaktadır.
Yeri gelmişken, denetim kuruluşları ve denetçiler, ücretini işverenden almasına bir çözüm bulunmalıdır. Dolayısı ile yukarıda belirttiğimiz gibi Tarafsızlık / Bağımsızlık kuralına bir çözüm bulunarak denetim raporunun Dürüstlük ve güvenilirliği sağlanmış olacaktır.

Son zamanlarda özellikle KAYİK Hariç Sorumlu Denetçi Olarak Yetkilendirilmiş Olanların 01/01/2017 Tarihinden Sonraki Durumunu da göz önüne alacak olursak, en büyük sorunlardan biri olarak görülen bireysel denetimin, hayat bulamayacağı bir ortamın hazırlanarak, denetim kuruluşu ile lehe olan, aranan kurallar zinciri de ortadan kalkarak eleştiri konusu olmaktan çıkmıştır. Denetimde şirketleşme / kurumsallaşma teşvik edilmeli ve hatta zorunlu tutulmalıdır.

Bir başka ifadeyle artık ihtiyaç sahipleri, hizmet sunucusu olarak kişileri değil, sürekliliği olan bir kurumu muhatap olarak görmek istemektedirler.

İster bireysel, isterse ortaklık şeklinde olsun, sürdürülebilirlik için kurumsallaşma kaçınılmaz bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

Kurumsal yapı ve mekanizmalara sahip olmayan bir firmanın varlığını sürdürmesi yeni
süreçte mümkün görünmemektedir.

Ayrıca Denetim Kuruluşlarının çoğalabilmesi ve örgütlü olarak meslek sahasının genişletilmesi, egoların aşılamadığı toplumumuzda, oluşmamış kurumsallaşma ve ortaklık anlayışında zor bir değerlendirmeyi gerektiriyor.

Bu çalışmalarda bulunan ve bulunmak isteyen tüm denetçilerin ne yapmaları lazım diye bir fikirleri oluşmamış veya net değiller. Bir hafıza kayıtları olmadığı gibi new zamanından now zamanına transfer olmayı becerememektedirler. Her bir değişikliği yeni diye tabir edilen bir anlayışla yapmaya çalışırken, an itibari ile ellerinde bulundurdukları her hangi bir metaryeli kullanmayı akıl edememektedirler. Dolayısı ile raporlama ve tutanak kültüründen yoksunluk, yapılan tüm çalıştayları yok hükmüne koymaktadır.
Özellikle
denetçilerin ilgili denetim süreçlerinden ari ve işleyişlerinden habersiz olarak, iş geldikçe nasılsa öğrenilir havasından kurtulmaları ve hatta öne çıkmak gibi kötü alışkanlıkları da mevcuttur. İlginç olanı da çoğunluk denetçinin bir denetim firması kurduğu veya denetim firmasına ortak olduğu vakit, sanki üstün elitlere katılıyormuş gibi bilgisiz ve cühela bir profile büründüklerini ifade etmek gerekir.

Oysa ki, yukarıda da yazdığım gibi, Bağımsız Denetim ticari bir sektör ve fakat saha da yeteri kadar iş olmadığını işaret edersek, kısa süre sonra şirketi kapatmak zorunda kalıyorlar ve bu durum çok daha fazlasıyla bir özgüven noksanlığına sebep oluyor.

Mali Müşavirlik ve Denetim arasında bocalayan meslektaşlar, bir de her ikisini aynı anda yapmayı düşünmekle, iki ara bir dere de nereye ne kadar fokuslanacaklarını bilemeyip, dış denetim gibi ağır bir mevzuat ve sorun olması halinde altından kalkılamayacak sorumluluk taşıması neticesi ya tamamen uzaklaşmaktalar, ya da hüsrana uğramaktadırlar.
İşini önemseyerek kendisini geliştiren denetçi insanlarının bu işi hakkı ile geleceğe taşıyacakları ise aşikardır.

Bunun yanında şirket yönetimlerinin tam olarak denetim çalışmalarına ve raporlarına katkı koyamadıkları bir eksiklik

Şirketler denetimden çok denetim dışı hizmetlerden yararlanmak istemektedirler. Bu durum da bağımsızlığı zedeleyerek, denetim kalitesine zarar vermektedir.

Denetim Kalitesi denilen olgunun ölçülebilir olup olmadığı konusunda bir belirsizlik vardır. Bu nedenle kalite  ölçme sistemleri kurulmalıdır.

Denetici denetime başlamadan önce, kaliteli mali tablolar üretilmemesi nedeniyle öncelikle mali tabloları düzeltip daha sonra denetim yapmak zorunda kalmaları denetim sürecini uzatmaktadır.

Diğer yandan denetim hizmeti veren firmaları, denetim faaliyetlerini her yıl düzenli olarak KGK tarafından denetlenmelidir. Denetlenme oranın az olması kaliteyi düşürmektedir.    Hatta KGK ‘nın yaptıkları denetimleri denetleyen bir sistemin olmasının önemi hayli fazladır.

Yetişmiş personel sorunu giderek artacak bu ihtiyacı karşılanması için denetim alanında gençleri motive etmek, eğitim vermek ve yetiştirmek gereklidir.
Teknolojiden yararlanmak, denetim ile ilgili yazılım programları üretmek ve geliştirmek önemli bir konudur.

Tabi olarak denetim kapsamına giren şirketler arasında ise, denetimi bir ek maliyet olarak görmekten uzaklaştırarak, bu işlere en başından karşı çıkmalarına engel olmamız lazımdır. Bu da ilgili patronların bi haber konumundan, haberdar konumuna geçecek bilgilendirme eğitimleri ve seminerleri, toplantılar v.s. düzenlemekle mümkündür.

Sivil Toplum Örgütleri, Mesleki Odaları, Borsalar Birliği

Denetim müessesesinin tam olarak uygulanmasını sağlayacak kurum ve kuruluşların başında sivil toplum kuruluşları, mesleki odalar, borsalar birliğinin desteği çok önemlidir.

Bu kuruluşlar , üyelerinin mali tablolarının , uluslararası piyasalarda güven verici, bağımsız denetimden geçmiş, işletmeyi tam ifade ettiğinin kanaatini  sağlayacak olan,  Bağımsız Denetim İşleminin uygulanması nın yapılmasını desteklemek için, daha fazla çaba harcamaları gerekmektedirler.

Türmob, Mali müşavirler odaları, denetçi dernekleri, bütün taraflar, denetçilik  müessesesinin uygulanması için daha çok destek vermelidirler.

Bilindiği üzere, uygulamada vergi matrahının Tespit edilmesin de Vergi Usul Kanunu hükümleri uygulanmaktadırlar. Değerleme ölçülerinde, usul kanunundaki hükümler  uygulandığı için, işletmenin gerçeğe uygun değerlerinin bulunmaması sebebi ile, vergileme de olması gereken den farklı değerler oluşmaktadır.

İşletmelerde, Bağımsız Denetim , TFRS, UFRS uygulanması sonucu , Vergileme de vergi yükünün enflasyonist sebeplerin arındırılması sonucu, değişeceği  kaçınılmaz olacaktır.

Son Söz,

Gelecek muhasebe organizasyonlarının değiştirilmesine yönelmekten ziyade mesleğin doğasından kaynaklanan zorlukları anlamaktan geçmektedir. Bunun başarılması ortalama üstü yenilikçi bir anlayış ve yaratıcılıkla mümkündür.

Bağımsız Denetim Hizmetlerinde Kalite İçin;

Sürekli Zorunlu Eğitim

Güç Birliği ve

Kurumsallaşma

mutlaka olmalı ve bu bilinç ile hareket etmemiz gerekmektedir.

Bahsini ettiğim Sürekli Zorunlu Eğitim hakkında, konuya fazlaca girmeden değinmek istiyorum. 04.11.2017 Tarih ve 30230 Sayılı Resmi Gazete ‘de yayınlanarak, 01.01.2018 ‘de yürürlüğe girecek olan, Bağımsız Denetçiler İçin  Sürekli Eğitim Tebliği başlı başına ayrı ele alınması gereken, çok önemli çıkarımları olan bir konudur. Bu hususun meslek mensupları üzerindeki, maddi ve manevi baskısının bilimsel veriler ile ciddi olarak analiz edilmesinde fayda vardır. Ya yoksa, denetçi meslek mensuplarının psikolojik travmalara mazhar olacakları açık olarak ortadadır!..

Yeniden ele alınarak, gerekli incelemeler neticesi, bu tebliğ içeriği ve içerikte yer alan puan düzenlemesinin ve dahi sosyal huzurun ivedilikle sağlanmalıdır.

Hareketli ve mücadeleci olmamız gereken bir diğer son sözümüz ise, ticaretin meslek odaları, Mali idare, meslek kuruluşları , KGK, Kamu Kurum ve Kuruluları, Banka ve Finans kuruluşları ile, BAĞIMSIZ DENETİMİN  bütün işletmelerde uygulamaya bir an önce  geçilmesi için, asgari müştereklerde sorunlarımızı çözerek, destek verelim.

Saygılarımla…

Kaynaklar:
1) Vı. Türkiye  Muhasebe  Uzmanlığı  Kongresi_17.03.2016 Smmm Ve Ymm ‘ de Denetim Hizmeti Veren Meslek Mensuplarının Hakları, Yetkileri ve Vizyonları – 2.Oturum (Denge İstanbul Ymm-Mazars Üyesi)

2) Denetim Mesleğinde İnovasyon & Yeni Nesil Denetim-İsmail Önder Ünal KPMG Türkiye Denetim, Şirket Ortağı

3) Meslek Mensuplarının Denetim Hizmetlerindeki Hakları, Yetkileri Ve Vizyonları
Erol Demirel

23.11.2017

 

KAMU BİZDEN BAĞIMSIZ DENETİM İSTİYOR MU ?

Sokrates ‘e göre, “kent devletinin varlık nedeni sadece vatandaşlarının hayatlarını güvence altına almak değil, onların mutluluğa erişmelerini mümkün kılmak, ahlaken iyi bir yaşam sürmelerini sağlamak ve onlara iyi bir hayat temin etmektir.”

Elbette burada mutluluk salınımının birey düzeyinde mikro alınması mümkün olamayacağı gibi, makro anlamda hayatlara dokunarak, huzurlu ve müreffeh toplumlara yürümemiz mümkün olacaktır. Bu da devlet anlayışının var olma sebebi olan mevzuatlar silsilesinde kendini bulmaktadır.

Şimdi aklımıza gelen!.. Peki bu giriş neden ve hangi saik ile yazılmıştır?

Dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.

02.11.2011 Tarih, 28103 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile, Başbakanlıkla ilişkili, idari özerkliğe sahip bir Üst Kurul olarak kurulmasından sonra, uygulamaya geçmesi, 26.12.2012 Tarihi ve 28509 Sayılı Resmi Gazete ‘de yayınlanan Bağımsız Denetim Yönetmeliği ile olmuştur.

Bu evreden sonra elbette, Kamu Gözetim Kurumu ‘nun yorucu ve yoğun bir tempo ile, ülkemiz ali menfaatleri icabı, gerekli mevzuatın hazırlanmasından ve taraflara anlatılmasına kadar ve hatta Kurum kadrolaşmasının uzmanlık seviyelerinin hatırı sayılır konuma getirilmesine kadar, bir çok işin altından, azim ve gayretleri neticesi olumlu sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Ve fakat halen bu süreç, dışardan gelen çeşitli engellemelerle beraber Kurum kurulduğu andan itibaren, geçici maddeler de dahil, geçiş sürecini tamamlayamıyor.

Ancak bu uygulamaların bir kısmının yine bir yerlerde askıda tutulması marifeti ile, denetçi meslek insanlarında bir bezginlik ve geleceğin denetim üzerine inşasının üstün elitlere teslimiyeti gibi algı oturmasına sebep olmuştur.

Açıkçası bunda da haksız değiller… Nedenine gelince, bunu belki çok detaylandırmadan kurumlar penceresinden bakarak anlatmamız da fayda vardır.

Peki o halde neden? Bağımsız Denetim camiasında da gözlemlenen bu durum, huzursuzluk sendromu yaratmaktadır. Belirli evreler ile insanlara bir umut aşılaması yapılmış ve gerçekleşmeyen bu ümitvar duruşlar, yerini artık yavaş yavaş kandırılmışlık düşüncesine bırakmıştır. Meslek mensuplarının hesap edemediği o kadar evreler var ki, bunların ilk sırasında, yorgun ve hantal bir yapı ile vaatlerini yerine getiremeyen bir çok yönetici taifesinden yapılanan, odalar ve üst birliğimiz bulunmaktadır. Hatta devlet örgütlenmesinde kurumlar birbirleri ile kavga edemezler. Halbuki zamanında kavga dahi etmişlerdir. Kavga edemedikleri gibi, kavgalı da olamazlar.

Alışılagelmiş statüko anlayışında yine bağımsız denetimde söz sahibi kurumların, bu konudaki hakimiyeti bırakmak istememeleri de ayrıca ele alınmalı. Türk Ticaret Kanunu ‘na tabi olmayan -ki dış denetim usul ve esasları ile bu denetimi yapan denetçiler KGK ‘nın kapsamındadır- Sermaye Piyasası Kurumu, Enerji Piyasası Kurumu, Bankalar Birliği Denetleme Kurumu ‘nun kendi düzenlemeleri ile, sistemde bazı davalık durumları da beraberinde getirmiştir. Süreci engelleyici etkisi elbette mevcuttur.

Dahası Bağımsız Denetime tabi olmayan anonim ve limited şirketlerin de denetlenmesine ilişkin 2400 SBDS ait yönetmelik henüz yayınlanmadığından, 11.04.2013 tarihinden bu yana, hiç değilse okur yazarlık dahi aranmayan murakıplar vasıtası ile, denetime tabi tutulan bu şirketlerin, hukuk karşısında boşlukta olduklarını bir kez daha belirtmek isterim. KGK tarafından tescile tabi tutulan denetçilerin büyük beklentisi bu yönetmeliğin Resmi Gazete ‘de yayınlanmasıdır.    

Geldiğimiz bu noktada tabi olarak Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Sayın Başkanı ‘nın yapılacak olan Bağımsız Denetim ‘in “şirketler üzerinde bir maliyet oluşturduğuna” dair söylevi de hemen hatırlatmalıyım. Denetim sektörüne belki de en büyük kaybı veren bu söylev ile beraber, Resmi Gazete ‘de yayınlanmayan yönetmelik ile de, bu maliyetten veya yükten şirketleri kurtardıklarını iddia etmiştir. Oysa ki, İcra Kurulu Kararı olarak Mayıs / 2016 KOSGEB tarafından alınan karar ile Denetimi Üstlenen Bağımsız Denetçi veya Bağımsız Denetim Kuruluşu ‘na meslek mensupları arasında ayırım yapmadan verilebilecek destek kredilerini açıklamış olsalardı, bu maliyet aşağı çekilecek ve tabana yayılan bu davranış ile eşitlik ilkesi kuralına göre işleyecekti.

Bir başka kanatim ise, fırsat eşitliğinde yine Anayasa ‘mızın 48. Maddesine istinaden “Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti” ile, şirketlerin kendi hür iradelerinde sözleşme yapmaları, bu maliyetlerin kalitesinden ödün vermeden, standardına uygun daha az ücrete tabi olacakları kaçınılmazdır. Anayasa 167. Madde ile ticari bir sektör olan Bağımsız Denetim piyasasının denetimi ve düzenlenmesini de ilgili kurumlara görev olarak verilmiştir.

Konunun önemine binaen, denetim ve düzenlemelerin yapılabilmesi adına hatta Denetim sektörünün patronunun hangi bakanlıkta toplanması gerektiği üzerine yapılan tartışmalarda, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ‘nın adı bir şekilde, bazı çevrelerce çokça anılır olmuştur. Halbuki Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Türk Ticaret Kanunu(TTK) hükümlerinde ticari piyasayı düzenlemeye çalışır ve TTK genel kanun olarak malumun arzıdır. Yukarıda belirttiğim üzere KGK, Başbakanlıkla ilişkili, idari özerkliğe sahip bir Üst Kurul ‘dur. Yüzü daha çok Maliye Bakanlığı ‘na dönüktür ve özel kanun hükümlerine tabidir. Her ne kadar da 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname olsa da.

Bunun bizlere ne yararı olabilir demeyin!.. Biraz zorlayarak yazacak olursak, Maliye Bakanlığı Türk Vergi Sistemi ‘ni, KGK ve Gelir İdaresi Başkanlığı(GİB), Vergi Denetim Kurulu(VDK) üzerinden kontrol altında tutmaktadır. Maliye Bakanlığı ‘na daha yakın olan KGK, genel vergi kanunlarına tabi bir sistemin içinde, kendi görev alanına giren birçok hak kazanımları yapabilir. Denetim genel esasları çerçevesinde, şartları ihtiva eden veya ihtiyari kabul eden şirketlere, Bağımsız Denetim yaptırmaları halinde, vergi indirimi veya öncelikli incelemeye alınmama veya tasdik ücretlendirmelerinde menfaat sağlama veya teşvik önceliği veya kredi ve destek olanaklarının geniş yelpazede kullanılması gibi ilk akla gelen menfaat teminleri mümkün olabilir.    

Bu yönlendirme, denetim sektörünün önünü açabileceği gibi, ülkemiz ekonomisine de büyük bir ivme kazandıracaktır. KGK ‘nın bu minvalde hareketli ve dinamik olması, gelecekteki Türkiye için bir kazanım olmasının yanında, algılara güven veren bir kurum olarak geçeceği aşikardır. Dolayısı ile güven ortamında KGK, gözetim ve denetim standartları gereği, Denetçi ve Denetim Kuruluşları tarafından yakından takip edilmekte ve yeni iş sahalarının yaratılabilmesi açısından ilgi ve alaka ile sorumluluk yüklenmiş bir Kurul ‘dur.

Yeri gelmişken, Denetimi Üstlenen Bağımsız Denetçi ve Denetim Kuruluşları olarak, Sayın Kurum Başkanı ‘mızdan bilgi paylaşımları hususunu arz ve talep ederim. Ne de olsa kamu yararına iş yapanlar olarak biliyoruz ki, günümüzde artık ortalama olarak 15-20 yıl arasında şirketlerin, ya el değiştirdiğine veya iflaslarına tanık olmaktayız. Malum teknolojinin bunda katkısı hayli fazladır. Yurdumuz da yaklaşık firma sayısını 750-800 bin civarında alırsak, döngünün ne kadar bireylere ve topluma dokunacağını da anlamak gayretimiz olur. Bu tasfiye veya iflas veya kapatma süreci teknoloji gelişimi ile doğru orantılı olarak, aşağılara çekilmiştir. Ki, bu süre AB ülkelerinde 5 yıl olarak istatistiklere geçmiştir. Yönetmelik gereği 7 yılda bir rotasyona tabi tutulduğumuz varsayımında, bu arzımın ne kadar hakiki bir talepten ibaret olduğunun altını çizmek isterim. Ve hatta yukarda belitmiş olduğum bilgi paylaşımının yanında, büro standartları gereği teknolojik yapılanmada Denetim Kuruluşları ‘na kuruluş ve örgütlenmelerinde yardım yapılmasının önünün açılmasını önemine binaen hatırlatmak isterim.

Kamu Bizden Bağımsız Denetim İstiyor mu? Başlığının altında, amacımız sorgulama yapmak değil tabi ki. Realiteyi gözler önüne sererek, Bağımsız Denetim sektörünün sorunsallarını göstermek ve bu sektörün başında bulunan KGK ‘nın da bir yere kadar muktedir(!) olduğunun resmini çizerek, ne Musa ‘ya ve ne de İsa ‘ya yaranamadığına iz bırakmak istedim. Yavaş kaldığımızın(!) sebeplerini bilelim ve ona göre yeniden planlamalar yapalım.

Hemen bir başka gerçeğe dönelim. 5411 Sayılı Bankalar Kanunu Kredilerin izlenmesi başlıklı 52.Madde aşağıdaki gibidir.

“MADDE 52.- Bankalar, kredileri nedeniyle maruz kalınacak riskleri ölçmek, karşı tarafın malî gücünü düzenli olarak analiz etmek ve izlemek, gerekli bilgi ve belgeleri temin etmek ve bunlara ilişkin esasları belirlemek zorundadır. Kredi müşterileri bu çerçevede konsolide ve konsolide olmayan bazda istenilen bilgi ve belgeleri bankalara vermekle yükümlüdür.

Sermayesinin yarısından fazlasına genel ve katma bütçeli dairelerin, kamu iktisadi teşebbüslerinin, 28.5.1986 tarihli ve 3291 sayılı Kanun kapsamına alınan kuruluşların sahip olduğu kurum ve ortaklıklara ve bankalar dışında kalan müşterilere açılacak kredi ve verilecek kefalet ya da teminatların Kurumca belirlenecek tutarı geçmesi hâlinde alınacak hesap durumu belgesi ile eki bilanço ve kâr ve zarar cetvellerinin genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygunluğunun Kurumca belirlenecek esaslar dahilinde 1.6.1989 tarihli ve 3568 sayılı Kanuna göre ruhsat almış, denetim yetkisine sahip meslek mensupları tarafından onaylanması şarttır.

Bu maddenin uygulanmasıyla ilgili usul ve esaslar Kurulca belirlenir.”

Bu maddenin aslında tefsire gerek duyulmadığını yazmama gerek yok. Şunu üzülerek yazıyorum ki, meslek mensuplarının avanesi ile beraber yüzbinleri bulması, bir gücü ifade etmemektedir. Nedenine gelince toplu cehalet ancak bu kadar yaşayarak öğrenilir. Bunun müsebbibi de bizler olduğumuz kadar, bilerek cühela yaşatan yöneticiler  olarak karşımıza çıkmakta. Kuru kalabalık misali bir camiayı istedikleri gibi eviren, çevirenlerin mahzun ve masum karşısında bedel ödeyeceklerini asla unutmayalım.

Anlaşılmadı ise, yukarıda verdiğim Madde 52 ‘yi tekrar okumanızı öneririm. Buradan şimdiye kadar, 3568 Sayılı Kanun ile ruhsat almış meslek mensuplarının denetim yetkisinin sahibi olarak onay verecekleri ortada iken, yani bir başka ifade ile denetçi olan her meslek mensubunun nasıl bir anda görünmez olduğunu anlamak mümkün değildir. Bankalar sistemi ise bu onay gerektiren işlemleri sistemik olmayan yollar ile kendi elemanlarına yaptırarak, kanunu keenlemyekun saymışlardır.

“Krediler nedeniyle maruz kalınacak risklerin ölçülmesi, karşı tarafın malî gücünün düzenli olarak analiz edilmesi ve izlenmesi, bu amaçla gerekli bilgi ve belgelerin temin edilmesi etkin bir risk yönetimi açısından önem arz etmektedir.

Bu maddede bu Kanun ile yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar Kanununun 11 inci maddesinin (11) numaralı fıkrasında yer alan hesap durum belgesine ilişkin hükümler, Basel II düşünülerek, ihtiyatlı denetim açısından değişen koşullara göre yeniden düzenlenmiştir. Maddeyle, açılacak krediler, verilecek kefalet ya da teminatlar için ilgili kişilerden, maruz kalınacak riskleri ve karşı tarafın malî gücünü analize ve takibe yönelik bilgi ve belgelerin istenmesi şart koşularak, müşterilerin malî bünyelerini olumsuz yönde etkileyebilecek faktörlerin takip edilmesi açık bir şekilde hükme bağlanmıştır. Ayrıca, kredi müşterilerine de bu çerçevede kendilerinden konsolide ve konsolide olmayan bazda istenilen belgeleri verme yükümlülüğü getirilmiştir.” Yorumsuz olarak Madde Gerekçesini verdim.

Sonuç olarak, kimse “sevap münafıklığı” yapmasın!.. Güzel ahlak sonuçla değil, süreçle oluşur.

Yeter ki, “bir akşam üstü ansızın yorulmayalım.” *

Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com

Kaynaklar:

  T.C. Anayasası
660 Sayılı KHK
5411 Sayılı Bankalar Kanunu
* Atilla İLHAN

admin's RSS Feed
Go to Top