admin

admin

(0 comments, 138 posts)

This user hasn't shared any profile information

Posts by admin

VERGİ USUL KANUN DA BİLGİ İSTEME VE İBRAZ !!!

vergi-usul-kanun-da-bilgi-isteme-ve-ibraz

Bilindiği üzere, Mali Müşavirler ile Devlet Ricali arasında ve özellikle de Vergi Müfettişleri arasında, devamlı bir zımni karşıtlıklar vardır. İncelemeye evrak isteneceği vakit, incelemeye yetkili olanların, yazı ile ” Bilgi İsteme ” yapmaları halinde, karşımızda Microsoft Excel formatını neden dayattıklarını, V.U.K. karşısındaki durumunu, 257 Nolu Madde ve yine 431 Nolu Tebliğ içinde dolanarak izah etmeye çalışacağım.

Bu vesile  ile şunu da der kenar etmeden geçmek istemiyorum. Sanki banka ve finans kuruluşları, aynı devletin yetki sahibi denetleyebilme adına var olan Vergi Müfettişleri gibi Excel Formatında detaylı mizan ve diğer evrakları istemelerine dayanak teşkil edecek hiç bir kanuni dayanak yoktur.
Türk Ticaret Kanunu (TTK) ‘n da 54. Maddeden , 63. Maddeye kadar sır ve korunması ile alakalı olmak üzere bir takım bilgilere yer verilmiştir. Haksız rekabet de sırrın korunması şeklinde değerlenir ve detaylandırılır.
Ve fakat bu özellikle, ticari sırların açıklanması ve haksız rekabetin olması halinde cebri tedbirlere esas teşkil eden yaptırımlara bağlanamadığından, bu maddeler havada asılı kalmaktadır.

Bunlardan biri de, değerli Mali Müşavirleri yakından ilgilendiren, bankalarca istenilerek dışarıya aktarılması ve paylaşılmasının mudi açısından çok önemli bir açık olduğu muhakkak olan detay mizan gibi belgelerdir. Mizandan, kendine mudi yaratma çalışmalarından tutun da, firmanın tedarik zincirinin ve marketing satış ağının kimlerle olduğunu görme hakları yoktur. Zorlama halinde mudiden izin belgesinin alınması, ihtilaflı işlerde Mali Müşavire can simidi olabilecek tevsik edici belgedir. Dolayısı ile Mali Müşavirin devlet birimlerine olan ifşa etmek hakkına karşılık, sır saklama yükümlülüğü bozulmamış olacaktır. Her türlü finans kuruluşlarının, detay mizan isteme yetkileri olmadığı gibi, basılı evrak olarak kebir düzeyinde vermek te bir sakınca yoktur. Hatta bu şekilde verilmelidir…

Şimdi gelelim, devletin mükellefinden bilgi isteme şekil ve şartlarına….!

Hali ile mükellef bilgilerinin denetleme anında başına her şey gelebilir. (!) ” Kaybedilmesi ya da çaldırılması durumunda mükellefin karşılaşacağı, şantaj, rakiplerce bilgilerin kullanılması suretiyle ortaya çıkacak haksız rekabet, özel verilerin açıklanmış olması nedeniyle psikolojik yıkım ve stres, finansal zararlar, şirketin itibar kaybı…” (1) gibi konular bu yazıdan aridir.

Gelişen bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu imkânlar çerçevesinde mükelleflerin önemli bir bölümü, basit muhasebe programlarından kurumsal kaynak planlama sistemlerine kadar oldukça geniş bir yelpazede bulunan yazılımları, vergi ile ilgili olay ve işlemlerin takip edilmesi amacı ile kullanmaktadır. Artan faaliyet hacimlerinin de doğal sonucu olan bu durum, vergi ile ilgili kayıtların niteliğini değiştirmekte, neticede vergi denetim süreçleri ile ilgili yeni usul ve esasların belirlenmesini zorunlu kılmaktadır.

Vergi denetim faaliyetlerinin gelişen teknolojilere uygun bir şekilde yürütülebilmesi amacı ile belirlenen konulara ilişkin kayıtların elektronik ortamda oluşturulması, muhafazası ve ibraz edilmesine (Kayıt Saklama Gereksinimleri) dair usul ve esaslar bu yazının konusunu teşkil etmektedir.

” 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci bendinde, Maliye Bakanlığının, mükellef ve meslek grupları itibarıyla muhasebe usul ve esaslarını tespit etmeye, mezkûr Kanuna göre tutulmakta olan defter ve belgeler ile bunlara ilaveten tutulmasını veya düzenlenmesini uygun gördüğü defter ve belgelerin mahiyet, şekil ve ihtiva etmesi zorunlu bilgileri belirlemeye, bunlarda değişiklik yapmaya; bedeli karşılığında basıp dağıtmaya veya üçüncü kişilere bastırıp dağıtmaya veya dağıttırmaya, bunların kayıtlarını tutturmaya bu defter ve belgelere tasdik, muhafaza ve ibraz zorunluluğu getirmeye veya kaldırmaya, yine mezkûr Kanuna göre tutulacak defter ve düzenlenecek belgelerin tutulması ve düzenlenmesi zorunluluğunu kaldırmaya yetkili olduğu hükme bağlanmıştır.

Ayrıca söz konusu maddenin birinci fıkrasının üçüncü bendinde, Maliye Bakanlığının, tutulması ve düzenlenmesi zorunlu defter, kayıt ve belgelerin mikro film, mikro fiş veya elektronik bilgi ve kayıt araçlarıyla yapılması veya bu kayıt ortamlarında saklanması hususunda izin vermeye veya zorunluluk getirmeye, bu şekilde tutulacak defter ve kayıtların kopyalarının Maliye Bakanlığında veya muhafaza etmekle görevlendireceği kurumlarda saklanması zorunluluğu getirmeye, bu konuda uygulama usul ve esaslarını belirlemeye yetkili olduğu hükme bağlanmıştır.

Öte yandan mezkûr Kanunun mükerrer 242 nci maddesinin ikinci fıkrası ile Maliye Bakanlığı, elektronik defter, kayıt ve belgelerin oluşturulması, kaydedilmesi, iletilmesi, muhafazası ve ibrazı ile defter ve belgelerin elektronik ortamda tutulması ve düzenlenmesi uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye, elektronik ortamda tutulmasına ve düzenlenmesine izin verilen defter ve belgelerde yer alması gereken bilgileri internet de dâhil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında Maliye Bakanlığına aktarma zorunluluğu getirmeye, bilgi aktarımında uyulacak format ve standartlar ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, mezkûr Kanun kapsamına giren işlemlerde elektronik imza kullanım usul ve esaslarını düzenlemeye ve denetlemeye yetkili kılınmıştır. Söz konusu fıkrada ayrıca, Vergi Usul Kanunu ve diğer vergi kanunlarında defter, kayıt ve belgelere ilişkin olarak yer alan hükümlerin elektronik defter, kayıt ve belgeler için de geçerli olduğu; Maliye Bakanlığının, elektronik defter, belge ve kayıtlar için diğer defter, belge ve kayıtlara ilişkin usul ve esaslardan farklı usul ve esaslar belirlemeye yetkili olduğu hükme bağlanmıştır.

Son olarak yine aynı Kanunun 175 inci maddesinin son fıkrasında, Maliye Bakanlığının, muhasebe kayıtlarını bilgisayar programları aracılığıyla izleyen mükellefler ile bu bilgisayar programlarını üreten gerçek ve tüzel kişilerce uyulması gereken kuralları ve bilgisayar programlarının içermesi gereken asgarî hususlar ile standartları ve uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili olduğu hükmü yer almaktadır. ”

Belirlenen usul ve esaslara uygun kayıtların, elektronik ortamda oluşturulması ve istenildiğinde ibraz edilmek üzere yine elektronik ortamda muhafaza edilmesi zorunludur.
ASGARİ KAYIT SAKLAMA GEREKSİNİMİ BELİRLENEN KONULAR (431 nolu tebliğ eki) ile ilişkin kayıtlar,belirlenen asgari içeriğe sahip olacak şekilde ve yasal defterlerin tutulduğu para birimi kullanılarak oluşturulur.
Ancak mükellefler, ihtiyaç duymaları halinde söz konusu kayıtlara, belirlenen asgari içeriğe ilave bilgiler de ekleyebilirler. Bu durumda, muhafaza ve ibraz yükümlülüğü ilave bilgileri de kapsar.

Mükellefler, kapsamdaki kayıtlara ilişkin oluşturma işlemini, işlemlerin yasal defterlere kaydedilmesi ile birlikte tamamlamak zorundadır.

Bilgi sisteminin özellikleri

431 nolu tebliğ ekinde yer alan konulara ilişkin kayıtların elektronik ortamda oluşturulması ve istenildiğinde ibraz edilmek üzere muhafaza edilmesi sırasında kullanılacak olan bilgi sisteminin (yazılım ve donanım) taşıması gereken asgari özellikler aşağıda yer almaktadır.

Bu halde Tebliğ kapsamında belirlenen usul ve esaslara uygun nitelikteki kayıtları oluşturup istenildiğinde ibraz edilecek şekilde muhafaza edebilmelidir.

Muhafaza edilen kayıtların kontrol, denetim, inceleme veya başka bir nedenle kısmen veya tamamen istenilmesi durumunda, istenilen kayıtların aşağıda yer alan ve yaygın olarak kullanılan dosya formatlarından en az birisi ile kaydedilebilmesi konusunda gerekli imkânlara sahip olmalıdır.

1) .xls – Microsoft Excel dosyası,

2) .xlsx – Microsoft Excel dosyası,

3) .txt – Düz metin dosyası,

4) .csv – Virgül ile ayrılmış değer dosyası,

5) .xml – Genişletilebilir işaretleme dili dosyası.

Yetkililer tarafından istenilmesi durumunda, muhafaza edilen kayıtlara erişimin sağlanması ve ihtiyaç duyulan kayıtların kopyalarının çıkarılması konusunda yeterli imkânlara sahip olmalıdır.

Mükellefler, Tebliğ ekinde yer alan konulara ilişkin kayıtların oluşturulması ve muhafazası sırasında, istedikleri yazılımları ve donanımları kullanabilirler.

Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com

E-Faturada Saat Zorunlu mu ?

dt-e-faturada-zamanElektronik kayıt sistemi, yurdum networkünde, türlü beyin fırtınalarını da beraberinde getiriyor.
Öyle ki, E-Defter eğtimlerinin çok daha revaçta olduğu dönemlerde eğitim verirken, popüler sorulardan birisi, bilgisayarın sistem saatini geri almak bize zaman damgası olarak bereket getirir mi?

Yok öyle şey Değerli Meslektaşlarım, atom saati olarak uluslararası bir değer olarak kabül edilen ve %99,9 (dan da büyük) bir yanılmazlık gösterir şekilde damgalama işlemi yapılmaktadır…
Desem de arkasından gelen soru, elektrikler kesilirse veya birden HDD fiziksel bir eyleme mazhar olursa ne olacak v.s..
Dikkatimi çeken, hep son dakika soruları..
Neden arkadaş zamanında yapılmaz bu işler.. ?
Son dakika aryalarında kendini paralamanın ne anlamı var ?
Kader mahkumlarını ayrı tutuyorum… (!)
İstatistksel bir istisnadır onlar…
Öngörülen bu sorular ve sonrasında gelebilecek bir başka fırtına sorularda asıl konuya ne kadar bağlı olduğumuzu da icabında öğrenmiş oluyordum. Salona verilen takdir ile hakikaten aslında bu gibi detaylardaki basitlikler de, uygulamayı daha bir öğrenerek, elektronik sisteme bizlerde dahil olmaya çalışıyoruz vesselam…
İşte onlardan biri daha, bu defa şeytanın gör dediği yerden bakarak, Meslektaşlarıma Ben sormuş oldum…(!)
Birazını Ben yazarak paylaşayım…
E-Faturada Saat Zorunlu mu ?
E faturada saat yazılması zorunlu değildir.
Şekil ve şart yönünden, kağıt fatura ile aynı haklara sahiplik söz konusu olduğundan, ” Yalnız irsaliyeli faturada yazılır.”
Mesele burada yazsam mı yazmasam mı? Yazan yazıyor ve irsaliyeli fatura olarak kabul ediyor kestiği e-faturayı, diğer taraftan da yazmayan ayrıca irsaliye düzenliyorum diyerek, saat mevhumuna hiç bulaşmıyor.
O zaman şu sonucu çıkarım olarak ilgili tebliğden cımbızlarsak, doğruya ulaşmış oluruz.
Vergi Usul Kanununun 433 Sıra numaralı genel tebliğinin 15. Bölümünde;
“15- 397 Sıra Numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile Getirilen e-Fatura Uygulamasına Kayıtlı Mükellefler Arasında Yapılan Satışlar
e-Fatura Uygulamasına kayıtlı kullanıcılara düzenlenecek elektronik faturada, düzenleme tarihi yanında düzenleme zamanının da saat ve dakika olarak gösterilmesi halinde elektronik faturanın kâğıt çıktısı irsaliye yerine geçer. Söz konusu kâğıt çıktıya “İrsaliye yerine geçer.” ifadesinin yazılması ve kâğıt çıktının satıcı veya yetkilisi tarafından imzalanması zorunludur. Ancak bu imkândan yararlanabilmek için elektronik faturanın malın teslimi anında düzenlenmesi gerekir.
Hizmet ifasına konu e-faturanın satış anında düzenlenmesi halinde, söz konusu kâğıt çıktının talep eden müşteriye verilmesi zorunludur. “
İrsaliye kullanımını gerektirecek bir nedeniniz yoksa, e-fatura da saati yazmanıza gerek yok ve yazmadınız diye de usulsüzlük cezası yemezsiniz.
Saygılarımla…06 Nisan 2016

Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com

Ana Sayfa

ENRON‘DA ETİK VE KADIN !!!

arthur_andersenBilindiği üzere, Enron 2001 Yılında Arthur Andersen’in danışmanlık piyasasından kalkmasına neden olan, muhasebe ve denetim skandalının tarafı olan bir şirkettir.Bu şirketin denetçiliğini yapan yukarda adını geçirdiğim firma, olmayan ve fakat gelecekte olması beklenen bir karı, ortaklara dağıtarak hem firmanın ve hem de kendinin sonunu getirmiştir.

Kötüden örnek olmaz (!)

Fakat burada Bağımsız Denetim Kuruluşları ve Denetçilerinin, skandalın ana teması olan “ Piyasanın Uyanıkları “ nasıl olunur gerçekliğini, ders olarak görmeleri ve ona göre tabiri caizse günü kurtarır, hayali raporlardan uzak durmaları gerekmektedir.

Bu yüzden Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu ‘nun, gözetim unsurunu çok iyi oturtarak, muhasebe ve denetim standartlarını çağdaş bir seviyeye getirmek için meslek ve meslektaş ile dayanışma içinde olması gerekmektedir.

Bizimde taraf olarak işimizi doğru ve dürüst olarak ele alıp, paydaşların her türlü hak ve hukukunu illa ki, hile ve şüphe ekseninden merkeze alarak yapmamız da yarar var kanaatindeyim.

Denetim görevini yerine getirdiğimiz zamanlarda, doğru ve dürüst yapılacak işlemin dışında, akıllarda başkaca amaçların olmaması gerekmektedir. Bu vesile ile diğer disiplinler ile beraber denetim kuruluşu ve denetçilerin de uyacakları mesleki etik kurallar mevcuttur. 1

Tabii olarak etik, sadece denetim elemanlarını bağlayıcı bir kavram da değildir. “Siyasetten ticarete, bürokrasiden toplumsal yaşama kadar her alanda uyulması gerekli olan ahlak kuralları manzumesidir.
Önemli olan bunların yazılmasından çok, herkes tarafından uyulmasıdır.”

Dolayısı ile, aslında bu tür yolsuzluk skandallarının variyetini, etiksizliğe bağlamak da yanlış olmaz kanaatindeyim. Gayri ahlaki tutum ve davranışların tepeden en alt kademelere kadar, yaygınlaşması ve yine 11 Eylül 2001 saldırısının ardından, dünyada oluşan kaosun, iş yaşamına sıçraması çok uzun sürmedi elbet. Kötü yönetimler ve risk yönetiminin yetersizliği, bir çok güçlü diye tahmin edilen sermaye şirketlerinin, domino etkisi ile yıkılarak dağılmaları neticesi, küresel olarak kelebek etkisi yaptığı ekonomilere, verdiği zararları arttırarak bugüne kadar gelmiştir.

Hile ve şaibeli işlerden medet umanların, sahte yatırımlar eşiğinde gerçekte işletme giderlerini göstermeleri, halen ülkemizde ve yine dünya konjonktüründe, ekonomik tedbirlerin bu minvalde alınıyor olması, boyutun büyüklüğüne dem vurmaktadır.

Her aklı başında bireyin sorabileceği gibi, tüm bu gösterilerin (!) canbaza bakı nerede saklıdır?

enronO kadar devlet ricalinin var olduğu, denetmen ve banka-finans kuruluşlarının gözü önünde, tüm bu gösterilere şaşmamak mümkün değildir. Bir tanesi hemen mesleğimizle ilgili olmak üzerine değil mi?

O kadar çok parayı alan bir denetim kuruluşu müşterisini nasıl zorlayabilir ki?

Diğer yandan, “Banka yöneticileri, Enron olayından öğrendiğimiz gibi ilgilenmiyorlar, bırakın karlı yan anlaşmalar yapsınlar. Ve seçilmiş yetkililer, kampanya bağışları ve diğer sebeplerle uysallaştırılıyorlar, düzenleyicileri kendi işlerini yapmaktan alıkoyuyorlar. Para karşılığı kendi kurumlarını öldürüp, düzenlemelerde “kara delikler ” yaratıp dolandırıcılara nanik yaptırıyorlar.”
Gelecek, bugünleri konuştuğu vakit, inanın 11 Eylül terör saldırısından ziyade, yine bu skandalları anlatacaklardır.
İşte bunu göz önüne alacak olursak, “Enron’daki finansal bilgi manipülasyonu uygulamalarının ve iş başarısızlığının (business failure)” tesadüfi gerçekleri, aynı zamanda bazılarının azmin de,  elinden bir şey kurtulamayacağının da kanıtı olmuştur.

Bu yüzden Enron, dünya düzlemine daha da fazla zarar vermeden, ısrarlı bir takibin sonunda,  daha önce imha edilmiş olan evraklara göz atılırken ortaya çıkarılmıştır.

Enron’un “jedi” (Joint Energy Development Investments Ltd.) ve “chewco” (ÖAG) isimli gizli ortaklıklarıyla ilgili bilgilerin de olduğunu öğrenen bir kutu parçalanmış belgeyi alan, Dış Yatırımlar Direktörü Maureen Castaneda ‘nın çabaları sayesinde ortaya çıkmış, yine başka bir Enron çalışanı olan Erin Brockovich azmine sahip Sharon Watkins sayesinde de ürkütücü derinliği gözler önüne serilmiş bir skandaldır.

  Yolsuzluğu bulan ve derinleştirenlerin ikisinin de kadın olması tesadüf olmakla beraber, manidar da değil midir sanki..!!

Hangi durum kabul edilecekse edilsin, kadın faktörünün, bir satış politikasında, meta olarak kullanıldığı gerçeğini asla değiştirmeyecektir.

Dikkatinizi, İşin finans boyutunu da aşan diğer skandal kısmı, şirketteki erkeklerin kadın çalışanları sömürme şekline çekmek isterim.

Şaşırtıcı, cinsel açıdan çekici, hareketli’ anlamında bizde de zaten “motor” şeklinde kullanılan tabiri ile kadınlara, “va voom” (ingilizce motor sesi) amiyane tabiri ile “ hafif-bayağı  kadın “ gibi hitap etmeler, taciz ve mobbing uygulamaları yapmak gayet doğal olarak karşılanıyordu.
Açık şekilde en seksi çalışanlar listeleri tutarak, gerektiğinde bu listelerden seçtikleri gönüllüler ile sözleşmeler düzenlemek ve bu suretle menfaat temin etmek de yadırganmayacak şekilde bir hal almıştır.

Neticede, belki erkek yöneticilerin bu seksist davranışlarının da etkisiyle, şirket çalışanından gazetecisine kadar, tamamen kadınlar tarafından ortaya çıkarılmış ve belgelenmiş devasa bir yolsuzluktur Enron.

enron kadınBu yolsuzluk neticesi, firmanın bir çok büyük skandala imza atarak, dünyanın kucağına ekonomik bir bomba olarak düşmesi, dengelerin alt üst olmasına vesile olmuştur.

Öyle ki, işsiz kalan kadın Enron işçilerinin, Playboy ‘a göndermiş oldukları, kendi çıplak veya bikinili resimlerinin arasından seçtikleri ile “Enron Kadınları” sayısını çıkartmıştır.

Ve fakat, bu konu hakkında pek bir cılız kalmış kaynaklar dışında, hiçbir yerde dile getirilerek yazılmaması manidardır.

Yukarda girişte bahse konu etik kurallar dışına çıkılmış ve para kazanmak adına her türlü hile ve şaibeye konu firmanın, yine kendi hırsı için kullanmış ve / veya bilerek veya bilmeyerek kullanılmış kadın çalışanlarının lehine olmak üzere, hiçbir muhalefet ve muhakeme, ne kimse tarafından, ne de kadın hakları savunucuları tarafından yapılmamış / yapılamamıştır.

Aslında Enron sadece, beyaza boyayarak giydirilen bir muhasebe ve denetim skandalı olmayıp, aynı zamanda kadın haklarını ilgilendiren çok modern bir örnektir.

Saygılarımla… 22 Mart 2016 Salı

Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com

İKTİSADİ DAYANIŞMA ‘DA YAYINLANMIŞTIR.

Kaynak:   *Enron: Piyasanın Uyanıkları

(http://dt-audit.com/videogaleri/enron-piyasanin-uyaniklari-290.html)

 * Risk Yönetimi Yetersizliğinin Batırdığı Dev: WorldCom (riskonomi.com)
*Denetim Etiği-Dr. Ahmet OZANSOY

Ana Sayfa

(daha&helliip;)

BİRİ BİZİ GÖZET(M)İYOR !!!

Mali müşavirlik sorumluluk yönergesi diye bir vesayetimiz daha oldu.Evlere şenlik.
“Demoklesin Kılıcı” gibi muhakkak ..
İşte o zaman bu memleketin iti uğursuzu,hırlısı hırsızı, arkasında kanun gücünde içeri atılacak bir kimsesiz (!) üzerinden hareketle, daha bir gölgesinde büyüyecekler..
Bağımsız Denetçi eğitimlerinde sohbet ederken konuşuyorduk hep beraber… Eskiden koda düşenlere bakabilen Ymm ‘ler gibi; mükellefin UYAP aracılığı ile firma ve / veya ortakları hakkında  bir ticari herhangi dava veya kovuşturma veya sabıkası v.s.. var ise bunları mutlaka sistemden sınırlı dahi olsa kontrol yetkisinin, Denetçilere verilmesi gerekmektedir diye..

Şimdiye kadar bizlere böyle bir yetki verilmedi ve fakat 11x 80 ‘e sorun söylerler.. !!

AB 8.yönergesi, Yeminli Mali Müşaviri (YMM) tanımaz.Çünkü bilmez..
Dolayısı ile de denetçi ve denetim firması üzerinden, müeyyideye hükmeder.
Burada Vergi Müfettişlerinin önce meslek mensubunu, disiplin suçunu oluşturabilecek raporu düzenleyerek ilgili odasına bildirme keyfiyeti saklıdır.
Ki bunlar malum meslektaşın kusurunu ifade eder.
Sonra, VUK 359 da ki kaçakcılık ve sonrasında vergi müfettişlerinin kanaat getirdikleri deliller sonucunda ise, 5237 sayılı kanun ile sahtekarlık olgusunun SMMM ‘yi sorumlu tutarak uygulaması anlaşılır değildir.
YMM tam tasdik kapsamında, firmanın en son verilecek, Gelir / Kurum beyannamesini verebilir kabilinden yaklaşımla gerekli kayıtlamaları incelemeden veya denetimini yapmadan gönderen imzası ile, YMM ‘lerin sorumlu tutulamayacağı açıktır.Burada o beyanı düzenleyen önemli..
Yani, beyannameyi BİR NEVİ OLUR KABİLİNDEN gönderen değil, kayıtlamayı yaparak sorumluluk alan, cezaya muhatap.
Lakin sınırlı denetlemesi bakımından veya gönderen bakımından sorumluluğa tabi olmamasının da altını çizmek lazım..
Sorulması gereken soruya gelince;
Mükellefin kazancına ortaklığımız yoksa cezasına ortaklığımız niye ki ???
Bizlere bu kadar yüklenen sistemin özellikle dikkat etmesi gereken,
“ atın ölümü itin bayramı olmasın..”
Selam,Saygı ve Sevgi ile..

Selahattin İPEK
SMMM-Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com

Ana Sayfa

HAYIRLI OLSUN !!! KGK BAŞKANLIĞI ‘NA ATAMA YAPILDI…

Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu’nun boş olan başkan ve üyeliğine,
29/02/2016 tarih ve 2016/8565 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile atama yapıldı.
Yapılan atamalar, bugünkü (12/03/2016 tarihli) Resmi Gazete’de yayımlandı. Söz konusu Karar uyarınca başkanlık görevine, Seyit Ahmet BAŞ’tan boşalan üyeliğin kalan süresi için görev yapmak üzere Dr. Genç Osman YARAŞLI, boş olan üyeliğe ise İbrahim Hakkı POLAT atandı.
Atamalar, 660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 4’üncü maddesi uyarınca Maliye Bakanlığı tarafından önerilen adaylar arasından Bakanlar Kurulu’nca yapıldı.

Sayın Başkan,Dr. Genç Osman YARAŞLI’yı ve üyeliğe atanan İbrahim Hakkı POLAT ‘I tebrik ediyorum ve yeni görevlerinde başarılar diliyorum. 
Umarım Denetim ve Denetçi sorunlarına çözüm olarak, bayrağı öncesinde olduğu gibi, daha ilerilere taşırlar.

http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/03/20160312-1.pdf

Ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan, boşalan Yükseköğretim Kurulu üyeliklerine, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hasan Nuri Yaşar ile
Maliye Bakanlığı Müsteşarı Seyit Ahmet Baş’ı seçti.

Gönlümde ayrı bir yeri olan Sevgili Kardeşim ‘e yeni görevinde başarılar dilerim…

Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com

 

Dr. Genç Osman YARAŞLI

1956 yılında Ula’da doğdu. 1975 yılında Edirne Erkek İlköğretmen Lisesinden, 1982 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun oldu. 1991 yılında ABD-Boston Northeastern Üniversitesinden yüksek lisans derecesi, 2003 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden doktora derecesi aldı.

Memuriyete 1982 yılında Maliye Müfettiş Muavini olarak başladı. 1985 yılında Maliye Müfettişliğine, 1992 yılında Maliye Başmüfettişliğine atandı. 1994–1997 yılları arasında vekâleten İstanbul Defterdar Yardımcılığı görevini yürüttü. Şubat 1997’de Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığına tayin edildi. Temmuz 1997’de Bakanlık Müşavirliğine ataması yapıldı. 2003 yılında tekrar Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığına (vekâleten) atandı. 23.11.2007 tarihinde Müsteşar Yardımcılığına tayin edildi. Bu görev esnasında, 29.01.2008 – 05.04.2010 tarihleri arasında Maliye Teftiş Kurulu Başkanlığını da vekâleten yürüttü.

İbrahim Hakkı POLAT

1973 yılı Bayburt doğumlu olup Orta öğrenimini Bayburt’ta tamamlamıştır. POLAT Ankara Üniversitesi  Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olup yüksek lisansını Amerika’da Tennessee üniversitesinde İsletme Muhasebe dalında yapmıştır.

 Karıyerine 1995 yılında Hesap Uzmanları Kurulunda Hesap Uzman Yardımcısı Olarak basladi. 1998 yilinda Hesap Uzmanı 2006 yılında Baş Hesap Uzmanı unvanının aldı. Aralık 2007 tarihinden itibaren iki yıl Bütçe Mali Kontrol Genel Müdürlüğünde daire başkanı olarak görev yaptı. İbrahim Hakkı Polat, bu görevinden önce Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) Başkan Yardımcısı görevini yürütüyordu. Evli Bir Çocuk babasıdır.

Ana Sayfa

Beyannamelerin Damga Vergisi İle SGK Destekleme Priminin İndirimi

Bilindiği üzere, tüm serbest meslek mensubu meslektaşlarımız tüm cari yıl boyunca kazançları münasebeti ile birçok mükellef grubu gibi beyan vermek sureti ile serbest meslek kazançlarını vergilendirmek ile meşgul olurlar.

Öyle ki, devlet vergi sisteminin en zahmetsiz ve karlı gelir unsurlarından olan damga vergisi, özellikle beyan usulünün çok sık yani yaygın ve sürekli olması bakımından, kendi segmentinde büyük bir paya sahip olduğu ortadadır.
Bir takım verileri reçete misali öngörerek, proje üretip, üzerinde türlü sonuçlar alabiliriz.
Tıpkı personel çalıştırdığımız vakit, bildirge vermek ve bunun üzerinden de damga vergisi ödemek veya  mükellefler ile olan Sözleşmelerimiz gereği, DAMGA Vergisini beyan ederek ödemek zorunda olduğumuz gibi…

Peki! Ödemek zorunda isek, bu damga vergisi ticari veya mesleki kazanç için bir gider mahiyetinde değil midir? Neden indiremiyoruz?
Sorgulayarak devam edecek olursak, kaçımız bu Damga Vergilerinin, kendimize olan maliyetini yaptık?
Her ay verilen, vergi beyannamaleri ve SGK bildirgelerini düşünün…
Bir yandan da, bunlara ödenen damga vergisini..!

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ‘nun Mesleki Giderler başlıklı (68.Madde) bölümüne bir göz atalım…

“- Mükellefiyete ilişkin yıllık gelir vergisi, katma değer vergisi, muhtasar, geçici vergi beyannameleri ile S.G.K. prim bildirgelerine ait damga vergilerinin Gelir Vergisi Kanununun 68 inci maddesinde sayılan indirilecek giderler arasında yer almaması nedeniyle indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır. “
Ödenen damga vergilerinin giderleştirilemeyeceği gerçeğinde, hatırı sayılır bir meblağ olduğunu görmemek mümkün değil.
Ve bu meblağ indirim konusu yapılamadığından, Deli Dumrul (!) vergisi benzerliğindeki bu salınan vergi, serbest meslek mükellefine bir haksız uygulama olarak karanlığa boyutlanmaktadır.
“ Ben devletim alırım.. Lakin sizler benim mükellefim olarak bunu indiremezsiniz. “
Tartışılmaya açılarak birçok özelgeye konu olan bu haksızlığın giderilerek değiştirilmesi gerektiği gün gibi açıktır.
En yeni diye kabul edebileceğimiz, 2013 senesinde yayınlanan özelge yazı altına bilgi mahiyetli olarak alınmıştır.

Özelgenin son paragrafında “Öte yandan, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, verdikleri beyannameler ile S.G.K. prim bildirgelerinde yer alan damga vergilerinin defterlere gider olarak kaydedip kaydedemeyecekleri hususunda mükelleflerin kendileri tarafından özelge talebinde bulunulması gerekmektedir. “
ibaresi ise tam bir belirsizliğe meydan vererek, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerini de kapsama alanına alanına alıyor(muş) gibi huzursuz bırakmaktadır.

Sonuç olarak, 01/2015-12/2015 dönemi Gelir Vergisi Beyannamesi öncesi meslek mensuplarının konuyu gözden geçirerek dikkatli olmaları kendilerine fayda sağlayacaktır.

Sayı: 

76071283-120(68-2013-1)-16

Tarih: 

25/10/2013

 

T.C.

ÇORUM VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

 

Sayı : 76071283-120(68-2013-1)-16 25/10/2013
Konu : Beyannamelerin damga vergisi ile S.G.K. Destekleme Priminin indirimi

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, … Malmüdürlüğünde … vergi kimlik numarasında … Adi Ortaklığı olarak serbest muhasebeci mali müşavirlik faaliyetinden dolayı kayıtlı bulunduğunuzu, müşterileriniz ile yapmış olduğunuz hizmet sözleşmelerine ait damga vergilerinin, yıllık gelir vergisi, katma değer vergisi, muhtasar ve geçici vergi beyannamelerine ait damga vergilerinin, Sosyal Güvenlik Kurumuna ödediğiniz sosyal güvenlik destek priminin, aylık S.G.K. prim bildirgelerine ait damga vergisi ile müşterilerinizden kredi kartı ile muhasebe ücreti tahsilatı için kullanılan pos cihazı ile ilgili bankalar tarafından hesabınızdan kesilen komisyon ve B.S.M.V’nin, pos üye işyeri aylık ücretlerinin ve hat bedelinin serbest meslek kazancınızın tespitinde gider olarak indirim konusu yapılıp yapılamayacağı ile diğer gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin benzer giderleri hususunda Defterdarlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 67 nci maddesinde, “Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır….” hükmü yer almıştır.

Aynı Kanunun “Mesleki Giderler” başlıklı 68 inci maddesinde, serbest meslek kazancının tespitinde hasılattan indirilecek giderler bentler halinde sayılmış olup, söz konusu maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, mesleki kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için ödenen genel giderlerin, (9) numaralı bendinde ise mesleki kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için ödenen meslek, ilan ve reklam vergileri ile iş yerleriyle ilgili ayni vergi, resim ve harçların serbest meslek kazancının tespitinde hasılattan indirileceği hükme bağlanmıştır.

Bu hükme göre, serbest meslek kazancının elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin kazancın elde edilmesi ve idamesi arasında bir illiyet bağının bulunması, giderlerin kazancın elde edilmesine yönelik olması ve söz konusu giderlerin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belgelendirilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı Tabloda damga vergisine tabi kağıtların neler olduğu sayılmış olup, söz konusu beyannameler ile sözleşme kapsamında düzenlenen kağıtların damga vergisine tabi tutulacağı belirtilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre;

– Mesleki faaliyetiniz dolayısıyla müşterileriniz ile yapılan sözleşmeler veya benzeri nitelikteki damga vergileri ile Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ilgili mevzuatına göre emekli maaşınızdan kesilen sosyal güvenlik destek primlerinin,

– Pos cihazı ile ilgili bankalar tarafından alınan komisyon ve B.S.M.V, pos üye işyeri aylık ücretleri ve hat bedelinden mesleki faaliyetinizle sınırlı kısmının,serbest meslek kazancının tespitinde gider olarak indirilmesi mümkün bulunmaktadır.

– Mükellefiyete ilişkin yıllık gelir vergisi, katma değer vergisi, muhtasar, geçici vergi beyannameleri ile S.G.K. prim bildirgelerine ait damga vergilerinin Gelir Vergisi Kanununun 68 inci maddesinde sayılan indirilecek giderler arasında yer almaması nedeniyle indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, verdikleri beyannameler ile S.G.K. prim bildirgelerinde yer alan damga vergilerinin defterlere gider olarak kaydedip kaydedemeyecekleri hususunda mükelleflerin kendileri tarafından özelge talebinde bulunulması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Kaynak: www.MuhasebeTR.com

Ana Sayfa

Bağımsız Denetçi Meslek Mensupları Olarak Hep Birlikte Alkışlıyoruz

Alkışlamak, Sizlerin de bildiği üzere, kimi zaman, “bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpma, “ övgü, kimi zaman ise , “ lanet, telin, beddua,yergi “ ve protesto için kullanılır.

Meslek Mensupları olarak, Bizler son yıllarda ortaya çıkan ve birlik, beraberliğimizi sağlayamadığımız ölçütlerde sahipsiz olan muhasebe insanlarına karşı yaratılan tahribatı alkışlarla protesto ederek, tüm bu atalet içinde olanları camia olarak “ güle güle ” sloganı ile uğurlamalıyız.

“ Alkışlarımız “ bir de az seviyeli meslek ve meslektaş siyasetin de, güçlü bir Sivil Toplum Örgütü için olacak. Büyük resim de geleceğin prestij kazanmış ve saygıyı hak eden kim olursa olsun, onların bu uğurdaki yürüyüşünü alkışlayacağız.

Toplumsal dayanışma toplumun bütün kurum ve kuruluşlarıyla ortak değerlerde birleşmesi ve birlikte hareket etmesidir. Günümüzde toplumsal dayanışmayı önemsememek, ya da toplumsal dayanışma olarak ortaya konulan faaliyetlerde toplumun herhangi bir kesimini ya da kurumunu yok saymak toplumsal dayanışma değil toplumu ayrıştırma olur.

Öncelikle her birey, her kesim, her düşünce, her kurum yani dayanışma içerisinde yer alması gereken herkes, karşısındakini öteki olmaktan çıkartıp, kendinden kabul etmeli, herkesi olduğu gibi benimseyip, değişmeye zorlamadan, ikiyüzlülüğe mecbur kılmadan, kabullenmelidir.

Aynı safta bulunması gerekenler, birey ya da kurum olarak birbirlerini rakip değil, dost olarak görmedikçe, birbirlerinin eksikliğinin değil, yan yana olmanın herkesi güçlü kılacağını kavrayamadıkça, dayanışmada, birlik ve beraberlikte sadece varılması gereken birer hedef olarak kalır

Toplumsal dayanışmayı sağlayacak olanlar insanlardır ve insan sosyal bir varlık olarak yaşadıklarından ve çevresinden mutlaka etkilenir. İşte bu etki pozitif olduğunda insana yarar sağlayabileceği gibi, negatif bir etkilenme de kesinlikle zarar verecektir. Toplumlar bireylerden oluştuğuna göre, bu etkileşme aynı zamanda toplumlarda yararlı, ya da zararlı olur. Eğer bu etkileme pozitif yararlı yönde ise bireyler, toplumlar ve sonuçta ülkenin yararlanacağı güzel sonuçlar ortaya çıkar.

Toplumsal dayanışma, birlik, beraberlik ve fedakârlık ruhu ile bezenmiş, hoşgörülü, affedici, sevgi ve saygı kurallarını ihlal etmeyen, verdiği sözde duran, hayalcilikten uzak davranan, günü kurtarma, koltuğu koruma peşinde olmayan, toplumun hiç bir ferdini ve hiçbir kurumunu (onlar yanlış yapsalar dahi) kendi egosu için, ya da süregelen kısır döngü devranların devamı için feda etmeyen, liderler ve yöneticilerle sağlanabilir.

Toplumsal dayanışma, birlik ve beraberlik adına ortaya çıkan, ya da bunu sağlamakla sorumlu olanlar, liderler ve yöneticiler, sağlam karakterli, halkı kucaklayan, birlikte aynı mücadelenin içinde olan arkadaşlarını unutmayan, yol arkadaşlarına sırtını dönmeyen kimseler olmayı becerebilmeli, herkese aynı eşit davranarak, hakkaniyetli ve adaletli olmalıdırlar.

Karşılıklı hakkaniyet ölçüleri korunamazsa, adaletle davranılamaz sa, hiçbir konuda ve hiçbir düşüncede dayanışma söz konusu bile olamaz. Bir yerde ayrımcılık yapıldığı hissi uyandırılırsa, eşit davranılmazsa, verilen sözler tutulmazsa, vaatler yerine getirilmezse dayanışma umuduyla orda bulunanlar, bir olmaya, beraber olmaya azmedenler, bu durum karşısında hayal kırıklığına uğrayıp, kandırıldıklarını düşünerek daha da çok uzaklaşabilir, parçalara ayrılabilirler.

Birlik ve beraberlik içinde olan toplumlar, karşılaştıkları en zor sorunları dahi kolaylıkla çözerler. Sorunlarını çözen toplumlar ise ilerlemek ve gelişmek için, fikir birliği, gönül birliği ve eylem birliği içeresinde hareket ederek başarıya ulaşırlar.

Dünyada birlik ve beraberlik içinde hareket etmeyen, toplumsal dayanışmayı sağlayamayan bir tek aile, şirket, dernek, oda, birlik kurum, vakıf ya da devlet yoktur ki, başarıya ulaşmış olsun.

İşte yıllardır özlenen tablo, ancak Birlik Başkanı, Oda Başkanları aynı karede yer aldığında, büyük resim ortaya çıkar. Bu tabloda yer alan yönetici insanlarının, her biri ayrı grupları temsil edebilirler. Ve fakat amaçlarının sadece meslek ve meslektaş için olduğunu varsayarak,

bu saha da her zaman kol kola çok güzel hareketleri görmek isteriz.

Meslek için el ele…

Eleştiri de bizden, Alkışta.

Bir meslek mensubu olarak Sizleri alkışlıyorum.

Sizleri izlemeye devam ediyorum.
08 Ocak 2016 Cuma

Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com

http://www.iktisadidayanisma.com.tr/%E2%80%9C-Meslek-Mensuplari-Olarak-Hep-Birlikte-Alkisliyor/Haber/97f316b5-b1be-4441-b40a-bdecb35b9b90.aspx#.VpLY8VvxzIw.facebook

Ana Sayfa

Taksi Durakları ve Plaka Sahiplerine Denetim

Malum bu zamanlarda mükellefleri, maddi bir külfetle beraber, hem de yetiştiremeyeceğim ve ceza yiyebilirim korkusu ile bir telaş sarmış bulunmaktadır.

Nedeni ise, bildiğimiz bir uygulamanın hayata geçirilme vaktinin gelip çattığı 01 Ocak 2016 tarihidir. İşte bu, 15.06.2013 tarihli resmi gazetede yayınlanan 426 sıra nolu V.U.K. genel tebliği ve 29.06.2013 tarihli resmi gazetede yayınlanan 427 sıra nolu V.U.K. genel tebliği ile, yeni nesil ödeme kaydedici cihazların (YNÖKC) kullanılma mecburiyeti ve onaylanmasına dair usul ve esaslar belirlenmiş ve uygulamaya alınmak üzere verilen süreye çok az bir zaman kalmıştır. Aykırı hareket eden mükellefler hakkında Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesinde yer alan cezai hükümler uygulanır.

Yoğun ve tempolu geçen bu zamanlarda, E-Fatura, E-Defter, E-Arşiv, YNÖKC (YNÖKC’de bu arada kademeli veya bir yıl mükellef ayırımı yapılmaksızın uzatma söz konusu) v.s. işlerin başvurusu ve hazırlıkları, defter tasdik ve yılsonu yapılması önemli bir takım muhasebe denetimlerini yetiştirmek için emek-yoğun çalışırken, bir başka konu hakkında, fikirlere açık bir işaret koymayı hedefleyerek, yazının amacını açmaya çalışacağım.

Ülkemiz geleceğini yakından ilgilendiren kayıt dışı ekonomi, gelişimin odak noktasında devamlı olarak bir engel olarak yer almıştır. Bunlardan, nakliye, lojistik ve ulaşım konularında devamlı bir kayıp ve kaçak olduğu söylenegelmekle beraber yapılan birkaç iyileştirme de sorunlara çözüm olmamıştır.

Amacım, konumuza esas teşkil eden ve özellik arz eden şehir için de zaman zaman genel networke yakın olmayan lokasyonlar da kullandığımız, ulaşımımız için önemli bir yere sahip olan, taksi ve minibüsleri detaylandırarak, gelirleri üzerinden ekonomimize olan katma değerlerini yazmaya çalışmak olacaktır.
Burada önemli bir hatırlatmayı tekrar yazmak isterim ki; şehir içi ulaşımın çok önemli aktörleri olan bu taksici ve minibüsçü esnafının gelirleri üzerinden, hâkim siyasetlerin, hemen hemen tamamı bir gelir politikası izleyerek vergi salınımına o kadar da girememiş ve bu sektör kendi oligark düzenini kurarak, gerekirse isteklerinde politikalar dizayn etmişlerdir. Böyle gelmiş olan bir düzenin yine aynı yanlış ile devam etmesi tabi ki mümkün değildir.

Öyle ise, durumdan vazife çıkarmak sureti ile, bu esnafların nasıl çalışma içinde olduklarını bilerek, ona göre bir vergisel düzenlemeye gidilmesinde fayda hülasa görmekteyim. Taksi ve minibüs esnafının elbet büyük fiziki güvenlik ve sosyal güvenlik bakımından sorunları var ve acilen çözümlenmesi gerekir. Bu ve buna benzer sorunları buradan bu makale de yazmaktan yana değilim.
Vergisel anlamda konuya bakmaya devam edelim.

Taksici esnafının realitede çok büyük rakamlara ulaşan plaka ücretleri ile, yine minibüsçülerin hat parası bir rantiye olarak ilk bakışta göze çarpan, alış-verişe de konu olan iş sahalarını, hatta kayıt içinde olmayan iş bu durum, kendi illegalitesini (mafyasını) oluşturmuştur. Yüksek değerlerin telaffuz edildiği bu camianın tek tek veya şirketleşen bir yapıya bürünerek, ekmeğini kazananın geleceği olurken, açgözlülerin ise bir bakıma yine zor durumdaki, ekmeğinin peşinden koşanlara kan kusturduğu, bir görünmeyen mekanizma halinde devamlılığını sağlamaktadır.

Taksi ve minibüsçü esnafının geceli ve gündüzlü olarak çalıştığı, patronaj grubunun keyfi tutum ve davranışları ile çalıştırılan şoförlere yüklediği her türlü vergisel yükümlülükler ve dahi bakım onarım gibi sorunların giderilmesi v.s. rantiyeciye yaramakla beraber, bu simsarların gelirlerinden ödedikleri vergileri ise, bir asgari ücretliden daha az ve komik bir tutara isabet etmektedir.

Şimdi, geceli gündüzlü çalışan bir taksinin (ki örneklemi taksi üzerinden veriyorum, minibüs için empati okuyucuya kalsın) ortalama günlük geliri 24 saat üzerinden 150-300 TL ‘dır.
Peki, burada 12 saat esası üzerinden, bir günde taksisini iki kişiye kiraya veren plaka sahibi, bu kira geliri üzerinden Gayri Menkul Sermaye İradı (GMSİ) adı altında bir beyanda bulunmakta mı?
Hayır…

Dolayısı ile bu konuda türev vergi çıkaramayan idare görevini yerine getirememektedir. Üstelik bulundukları semte, plakayı taktıkları arabanın marka ve modeline, durdukları durağa v.s. göre, bu vergileme iyi bir takip ile daha fazla vergi salınmasına sebeptir. Halen üçte iki çoğunluğu çok komik beyanlarda bulunup, haksız rant sağlayarak eşit toplum ilkesini kökünden baltalamaktadırlar.
İş bununla da bitmiyor elbet

O halde yukarda bahsi edilen YNÖKC ‘ın ticari taksilerde kullanımı halinde bir çok kazanımların olacağı muhakkaktır.

Bir bakalım… YNÖKC kullanımı, hem taksici yönünden ve hem de bu araçları kullananlar açısından, yani tarafların fayda gördüğünü bir kenara bırakırsak, kayıt dışı ile mücadeleye de katkı sağlayarak vergi gelirlerinde artışa neden olacaktır.

O halde belki bir benzerlik bağı kuracak olursak, akaryakıt pompalarına bağlanan ödeme kaydedici cihazlarla başlanılan bir sistemin, hiyerarşik olarak sürdürülebilir devamı niteliğinde olması bakımından, Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz kullanımının, taksi ve minibüsçü esnafında zorunlu kullanımının sağlanması ekonomimizin geleceği için önemlilik arz etmektedir.

Tıpkı yukarda yazdığım, Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında 3100 sayılı Kanuna göre akaryakıt pompaları ödeme kaydedici cihazlara bağlanan istasyonlarda yapılan akaryakıt satışlarında düzenlenecek ödeme kaydedici cihaz fişleri ve bu fişlerin faturaya dönüştürülmesi ile ilgili işlemlere ait 68 sıra nolu tebliğ 26282 Sayılı Resmi Gazete ‘de 07 Eylül 2006 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdiği gibi…
Evrilerek, taksi ve minibüslerde kullanılır bir tebliğin konusunu oluşturmakta, öneri ve görüşler alınmak sureti ile, gelir idaresinin asli görevi olarak sunulur.

Böyle bir tebliğin çıkarılması karşılığında, taksici esnafı yeni bir otomobil alırken, Özel Tüketim Vergisi ‘nden muaf tutularak, dolayısı ile hem taksiler yenilenmiş ve hem de diğer sektörlerde bir canlanma ve hareketlilik kazandırılmış olunur.

Cihazın kullanımı sayesinde, korsan taksi olayı asgari ölçütlere çekilebilir ve istihdam edilen şoför personel de kayıt altına alınarak, büyük ölçüde yasal zeminlerde ülke kazanmışlığı sağlanır.

Belli bir kamera kontrol sistemi ile güvenlikleri sağlanırken, taksimetre ile uyumlaştırılan cihazlar münasebeti ile yolcuya verilmeyen veya kesilmeyen fişler vergisel bir döngüye girerek ekonomiye dâhil edilecektir. Üzerinde nakit para taşımak zorunda kalmayan yolcudan, para üstü vermemek adına türlü kılıklara giren şoför mahalli insanına birçok işlevsel değişikler olacaktır.
Dolayısı ile iş dünyası için özellikle yapılması gereken bir düzenleme ile taksi masraflarında ortaya çıkan kötüye kullanımı, ortadan kaldırarak, cihazın kullanımı ile slipler aracılığıyla alınan hizmetin niteliği tam olarak tespit edilebilecektir.

Tüm bu tedbirlerin karşılanarak uygulamaya alınmasında, taksi talebi artacağından, özellikle, kart ve banka türev ürünlerinde lehe artışlar olmakla beraber, bu uygulama ile taksinin sahibi de, kullanan da, devlet de fayda sağlayarak kayıt dışı ekonomi, en azından belli bir oranda kayıt altına alınarak ülkemiz menfaatine zenginleşmeler ile gelişmemize katkı olacaktır.

Son söz olarak yeni nesil ödeme kaydedici cihaz ile Maliye Bakanlığı arasında istenildiği vakit bir köprü kurulacağı varsayımı ortadadır.

Bu suretle, istendiği vakit, direk gözetim altında denetlenebilir ve hazır halde onay bekleyen GMSİ gibi, hazır hale getirilebilir beyanname idare tarafından mükellefe sunulabilir. Yani beyan usulü vergilemeden vazgeçilerek, Gelir İdaresince tercih edilebilir bir yöntem olarak ele alınıp, hayata geçmesi olası bir uygulama olarak geliştirilerek, genişletilebilir.

Selahattin İpek
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi

Tarih: 17.12.2015
Kaynak: http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/selahattinipek/005/

Ana Sayfa

BELEDİYE İÇ DENETÇİSİNE ÜVEY EVLAT MUAMELESİ YAPIYOR !!!

Uluslararası kuruluşlar çok eskiden beri kabul görmüş standartlar eşiğinde yürütülürken, sonraları ortak bir denetimin sağlanabilmesi adına iç denetimin geliştirilerek uygulanmasına örneklik etmişlerdir. Önceleri özel sektöre yönelik olarak uygulama alanı bulan iç denetim, hemen sonra 1941 yılında ABD’de Uluslararası İç Denetim Enstitüsü (IIA) kurulmuş olmakla beraber, 1980 ‘ler ile beraber denetim anlayışının gelişerek evirildiğini ve kamu da kendini göstermeye başladığını görmek mümkündür.
Çeşitli paktlarla bir araya gelen ülkelerde , kamu kurum ve kuruluşlarında mali saydamlığın ve hesap verilebilirliğin sağlanabilmesi amacıyla iç denetimin ve dış denetimin önemine binaen, çeşitli yasalar ile desteklenerek zorunlu uygulamalara geçilmiştir.
Peki özel sektörde başlayarak, daha sonra kamu kurum ve kuruluşlarında evirilerek gelişen ve daha bir önem atfedilen bu durum neleri kapsar?
Hukuka uygunluk, mali denetim ve performans denetimi…

Demek oluyor ki, şeffaflık etiğinde hesap verilebilir olmak, özellikle mali ve hukuki ve hatta performans açısından kamu yararına kim çalışıyor veya çalışmıyor, eldeki var olanları en iyi şekilde kamu menfaatine uygulanabilirliği açısından iç ve dış diye tabir edeceğimiz denetim olgusunda hem fikiriz.
Dünya genel literatüründen kendi ülkemize doğru odaklandığımız vakit, karşımıza bu defa 1990 ‘lar da güçlü sermayeli özel şirketlerde organize olan iç denetim faaliyetlerinin, yine banka ve finans sektöründe meydana gelen çalkantıları neticesi ve uluslararası dalgalanmalar sonucunda Banka ve Denetleme Kurulu (BDDK_2001) tarafından zorunlu kılınarak statü kazanmıştır.
Hatta 2003 yılında kabul edilen 5018 sayılı yasa ile Kamu kurumlarında zorunlu hale getirilmiştir.
5018 sayılı “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu” gereğince Üst Yöneticiye bağlı olarak İlgili kanuna göre İç Denetim Birimi (55.Madde) tüm belediyelerde kurularak görevlendirmeler yapılmıştır.
Kamu kaynaklarının bu yönetimler tarafından kaynağın asıl sahibi vatandaşların azami yararını sağlayacak biçimde kullanılması, üzerinde hassasiyetle durulan bir konudur.
Kanun iç denetimin iç denetçiler tarafından dış denetimin ise Sayıştay tarafından yapılmasını öngörmektedir.
Yerel yönetimleri düzenleyen yasalarda da denetime ilişkin olarak 5018 sayılı Kanuna paralel düzenlemelere yer verilmiştir.

İç denetim faaliyetlerinin yürütülmesinde standardı sağlamak ve iç denetim birimlerinin Kamu İç Denetim Standartlarına uyumunu artırmak amacıyla; iç denetim faaliyetlerinin planlanması, yürütülmesi, raporlanması ve izlenmesi süreçlerinin otomasyon üzerinden yürütülmesini sağlayacak şekilde bir Kamu İç Denetim Yazılımı (İçDen) geliştirilmiş ve iç denetim birimlerinde hayata geçirilmiştir.
Üst Yöneticinin Sorumlulukları kapsamında olan iç denetim birimleri bu vesile ile tüm olması gereken standartlar çerçevesinde ehil olan iç denetçiler ile vazifelendirilirler.
Gelişmişlik düzeyimizi yakından ilgilendiren bu çabaların asıl amacı mali yönetimin yolsuzluklar karşısında saydam ve hesap verebilir bir mücadelede anahtar görevi yerine getirmiş olmaktır.
İlk defa 2006/10911 Karar Sayısı ile, iç denetçi kadrolarının ihdası; İç Denetim Koordinasyon Kurulunun Kararı ve İçişleri Bakanlığının 14/8/2006 tarihli ve 7603 sayılı yazısı üzerine, 22/12/2005 tarihli ve 5436 sayılı Kanunun 16 ncı maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 28/8/2006 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Daha sonra 06/05/2013 tarihli ve 2013/4747 sayılı kararname eki ile tahsis edilen kadro ve yine 2014 yılının iç denetçiler için çok önemli olmasının bu kadroya ne kadar önem verildiğinin göstergesidir.
Belediyeler yönünden bakıldığında ise, iç denetçilerin her ne kadar, sınırlı kaynakların ekonomik ve verimli kullanılması için önerilerde bulunarak, harcama sonrasında yasal uygunluk denetimi yaptıkları için, bir nevi kadrolu olarak atandıklarından; üst yönetici yani belediye başkanları kendilerini ‘vesayet’ altında görürler.
Şöyle ki, kontrolü dışında bir idari yapının olması, bu birimin denetim birimi olması ve kendi iş ve işlemlerini de denetleyecek olması, rahatsız olmalarına neden olmaktadır.
Kapalı da olsa hâkimiyet kurmaya çalışmaktalar ve bu durum, çatışmalara neden olmaktadır.

Kapalı da olsa hâkimiyet kurmaya çalışmaktalar ve bu durum, çatışmalara neden olmaktadır.
İşbu algı, iç denetçilerin görevlendirme yerlerinde kendilerine ispiyoncu veya durumları ifşa eden olarak farklı bir gözle bakılmasını ortaya koyar. Maalesef denetim denince ürkülen ve kötü bir süreç olduğu yönündeki algılama iç denetim gibi sürekli bir denetimi öngören anlayışın özellikle belediyelerde benimsenmesini engellemek-tedir.
Tıpkı içimizdeki hainler diye adlandırılan bu denetim insanları bu yüzden bulundukları ofislerinde ikinci sınıf bir muameleye tabi olurlar. Birçok belediyede üst yönetici tarafından sahiplenilmemesi, gerekli önemin verilmemesi de dolayısıyla iç denetim sistemine olan inançsızlığı beraberinde getirmektedir.
Gerçekten, siyasal kaygılarla önceden uygulamaya konulan projelerin rafa kaldırılması, belediye meclisi üyelerinin belediyeye dolaylı iş yapma istekleri, liyakat sahibi olmayan kimselerin müdür sıfatında atanması, iç denetçilere gerekli ortamın sağlanmaması gibi bir takım sorunlar, belediyelerde iç kontrol sisteminin işletilmesinde bir takım riskler doğurmaktadır.
Ayrıca, idari personel (Daire Başkanları, Şube Müdürleri gibi) ile iç denetçiler arasında başta maaşlar olmak üzere özlük haklarında farklılıklar olması, içten içe çatışma ve mukayese yaratmaktadır.
İç denetçilere gerekli idari ve fiziki ortam oluşturulmayarak, dolaylı olarak çalışmaları engellenmektedir.
Belediyenin tahsis ettiği yerlerde görevlerini ifa etmekteki zorluklar ortada iken bir insanın günlük mesaisini bu yerlerde bitirmesi, yaşamını idame ettirebilmesi sosyo psikolojik izlerin kalıcılığında mümkün ve hakkani değildir.
Ortalama uluslararası büro standartlarından uzak, izbe yerleşim alanlarının genellikle tahsis edildiği bu yerlerde, çalışanların hayati meslek hastalıklarına yakalanmaları, psikolojilerin bozulması gibi çok temel yaşam haklarına tecavüz edilmesi ve hatta bu sayede mobing ile asli görevini yapamaz hale gelmesi üzücü ve insani değildir.
Mesleğin icra edildiği mekanlarda ve verilen hizmetlerde asgari düzeyde olması gereken standartları oluşturmak için çalışmak ve tüm bunları oluştururken, fiziki mekan ve çalışma standartları olmak üzere iki başlık belirlemek gerekmektedir.
Ve fakat ne büro standartları ve ne de tam olarak çalışma usül ve esasları belirlenmemiş, tabiri caiz ise, iç denetçilere tahsis edilen alanların merdiven altı diye tabir edilen yerler de itibarsızlaştırılarak uygun görülen alanlar olduğunu maalesef an itibari ile görüyor ve yaşıyoruz.
Mesela, tahsis edilen en az denetçi sayısına göre çalışma ofisinin kişi başına düşen, çalışma alanı m² ‘si, bekleme salonu, toplantı salonu ve önemli mevzulardan biri de, arşivi en az kaç m² olacağı, denetçilerin dinlenme salonları ve hobi alanları v.s.ile alakalı hiçbir standart belirlenmiş olmamakla beraber, maddi olarak da bunların yerine getirilme keyfiyetini karşılayacak veya öngörecek kazanımlar yakın geleceğimizde yer almamaktadır.
Avrupa Birliği muktesabatında dahi var olan (32. Fasıl) bu normların kenarından köşesinden geçmeyen, bir karışık düzenimiz olduğunu bilelim. Oysa ki, belediye sosyal tesislerinden bile, fayda ve yarar sağlamak orda görevli olan denetçiler de, moral ve motivasyon yaratarak, merkezine, olması gereken gibi, insanın alındığı bir hizmet anlayışının varlığını aşikar eder.
Atanan bu iç denetçilere, denetlenmeyi hazmedemeyen “ seçilen başkanlar,” istedikleri gibi bir raporlanmaya meydan bulamadıkları çekincesinde, tabiri caiz ise üvey evlat muamelesi yapmaktalar.
09 Kasım 2015
Saygılarımla…
Selahattin İPEK – Bağımsız Denetçi
Bdselahattinipek@gmail.com
Kaynak:
– 5018 sayılı “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu”
– Mustafa Özdemir – İç Denetçi / Kamu Yönetimlerinde Sürdürülebilirlik
– Belediyelerde İç Kontrol Uygulamaları Ve Karşılaşılan Sorunlar
Abdullah ALTINTAŞ – Sayıştay Denetçisi
Metin KOCABAY – İnönü Ünv. İç Denetçi (Yeminli Mali Müşavir)

Ana Sayfa

Bağımsız Denetim De Kuru Gürültüler…

Zamanımızın en popüler konularından biridir denetim. Kaygan bir zemin üzerinde, yapan ve yaptıran açısından, zaman damgasıdır denetim. Zaman, ilgili veya paydaş kurumların, ülkeyi “temiz ve arzu edilen bir düzenin” olduğu seviyeye yükseltmek uğruna, eksik ve yanlış veya hatalı davranışları bile olsa, pek de yeni olmamakla beraber küllerinden doğacak olan bir mesleğin kadükleşerek, meslektaşa yük olmaması için çalışanların, tam da denetim takvimidir.

Öyleyse neden boşa geçiyor bu zamanlar?

Anı yaşayarak, an be an geleceğimize doğru koştuğumuzun farkındalığında, akla gelen ticari bir sektör olarak, bu alanda kimler ve nasıl duruşlar sergileyerek, hakkıyla bu işi kurtarabilecek?

Bu ve benzeri konularda kendimize gelmenin tam da vaktidir bu zaman da denetim.

Muammanın içinde sürüklenirken, bunun farkında olmak, öyle kolay olmasa gerek…

Devamlı bir söz döğüşünde nasılsa herkes klavyenin başında bir başkalaşarak, varım demekte.!!!

İşin rengi hiç de bu şekilde olmamakla beraber, suya yazılanın bileşik kaplar misali, içerdekini dışarıya vermekten başka bir şey olmadığı gerçeğinde buluşmaktadır. Kuru gürültü de doğruların ve gerçeklerin kaybolduğunu görmek, insanı hem üzmekte ve umudunu kırmaktadır.

Mesleki organizasyonun değişimi ve yeniden yapılanmasının başarısı için yaklaşımımızı gözden geçirerek değer ve öğelerimizi oluşturmamız gerekir.

Bu yaklaşımları teker teker anlamaya çalışalım ve herkesin bu organizasyona katkılarının neler olması gerektiğini irdelemeye mümkün olduğunca hizmet edelim.

“ Değişim ve yeniden yapılanmadan önce organizasyon yapısının “Ne” olduğunu ve “Ne” tür özelliklere sahip olduğunu bilmek gereklidir.

Organizasyonda değişim ve yeniden yapılanmaya “Niçin (Neden)” gerek olduğu iyi bir şekilde ortaya konulmalıdır.

Organizasyonda değişim ve yeniden yapılanmaya “Ne Zaman” başlanması gerektiği bir zaman planlaması yapılarak ortaya konulmalıdır. Değişim ve yeniden yapılanma sürecinde tüm yapılacak işlemlerin kilometre taşlarının bir zaman akım şeması içerisinde gösterilmesi gereklidir.

Organizasyon içerisinde değişimin “Nasıl” gerçekleştirileceğine ilişkin bir stratejik planlama yapılmalıdır. Stratejik planlama organizasyonun değişim ve yeniden yapılanma ile başarmak istediği ve ulaşmayı arzuladığı amaçları ve bunun nasıl yapılabileceğini ortaya koyan bir planlama ve programlama aracıdır.

Organizasyonda değişim ve yeniden yapılanma reformu ile “Nereye” ulaşılmak istendiği öncelikle organizasyonun Vizyon Bildirisi içerisinde açık bir şekilde ortaya konulmalıdır. Stratejik planlama içerisinde ayrıca organizasyonda üstlenilen misyon ile “Nereye” ulaşılmak istendiğinin açık ve anlaşılır olması gereklidir.

Organizasyonda değişimi “Kim” gerçekleştirecektir.”

Alıntıladığım 5N ve 1K ‘da olduğu gibi hiç kimse, denetimin değişim ve yeniden yapılanması organizasyonunda yer almayarak, sorumluluktan kaçmış ve bunu az seviyeli meslek siyaseti duygusu içinde, sorgulama cesaretini gösterememiştir.

Peki bu eksikliğimiz neden?

Boş ve tenekeci konuşmaları bırakarak, hem eğitme ve hem de eğitilme, gerçeğinde uyanarak, elimizi taşın altına koymuyoruz.

Denetim, kendi izinde emin adımlarla geleceğin prezantabl bir ticari sektörü olarak ilerlerken;

bu işi yöneten ve yönlendiren Kurum değil belki ama, denetçilerin hazır olmadıkları ve sabırsız oldukları ortadadır. Denetimi yöneten ve yönlendiren ve hatta gözetenin yanlış ve yavaşlıkların dan bahsedebiliriz. (!) Mamafih denetimi kurtaracak denetçiler, hatta boş monologlar ile örgütlenmeyi, bir takım “denetim hortumcularına” bıraktıkları için, gerçeğe uyandıkları vakit çoktan iş işten geçmiş olacak. Biz yine hantal 3568 ‘den bir şeyler dilenerek dolaşacağız.

An itibari ile “Islık Çalarak” geleceğe yürümemiz gerekir.

Ya yoksa dernek adı altında, özellikle, yönetim kurulu elitistlerini (!), maalesef boy aynasında seyretmeye devam edeceğiz.

Denetim alanının bir ekip işi olduğu bir vakadır.

Kimsenin bu konuda bir endişesi olmadan kabul edeceği bu durum hakkında, bir şeyleri tekrar tekrar yazmanın bir anlamı yok.

Buradan yola çıkarak bir takım geçiş pozisyonlarından belge alamayanlar, birkaç kişi olan provakatif eylemcilerin(!) arkasında, hatta bu eylemcilerin bir çoğunun da belgesi var üstelik, sanırsın denetimin kucağına doğmuş şahsiyetler ve sanki sınav ile denetçi belgesi alacak olanların bu işlerin kompetanı gibi kendilerini göstermeleri veya gösterilmesi yanlışlığına düşmeyelim.

Toparlayıcı olmak, güçleri birleştirmek, v.s…(!)

Hâsılı hülasa tam tasdik yapan ve elinde bundan başkada bir şey kalmayan YMM ‘lerin de, denetimde eşit hak ve hukuk kapsamında kalmalarını sağlayarak, tek tek bireylerin birleşerek, kuvvet olmaları gerçeğini insanlara hatırlatmamız gerekir.

İşte bundandır ki nazire olarak birbirlerine paralel hareket eden meslek ve meslektaş gruplarının varlığında, kazanan bizler olmuyoruz.

Evet. Kümeleşmeler veya ötekileştirmeler bir gücü ortaya çıkarır belki (!)

Lakin neyin pahasına? Kibirlilerin yörüngesinde yok olma pahasına olabilir mi?

En iyisi mi akıl okuma yanlışlığına girerek kimse kendine ayrılan cürümü fazlaca abartmamalı ve gökkuşağı renklerinde ahenkle hizmet eden değer olmalıdır.

Elbet denetçi insanların varlığı kurumları oluşturarak gereken işlerin yapılmasına imkân sağlar. Ki denetçi olacak birey de zaten bunun ekip ile olacağı gerçeğini bilmektedir sanırım.

Hak ve hukukta eşitlik olduğu hükmünden yola çıkarak ister birey ve isterse A.Ş., Dernek, Oda, Birlik v.s en güçsüzünden en güçlüsüne kadar ve hatta en güçlüsünden de en zayıfını korumak adına, metodlaşmak gerekir …

Dolayısı ile bu alanda ” free zone ” olmaz.

Örgütlü topluma yapılan yolculukta, öncelikle didişmeler yerine ortak bir konsensüs ile uyanmaları gerçekleştirmek gerektiğinin altını çizmekte fayda var.

Yoksa yatıp, kalkıp da henüz daha yasası, yönetmeliği v.s. oluşmaya devam eden, BAĞIMSIZ DENETİM sektörüne, belli bir hiyerarşik yapılanma neticesinde geçen insanların aldığı belge ile uğraşmanın bir anlamı yok.

Kimseye bir şeyde kazandırmaz ayrıca…

Vicdanınızda kendinize mahkeme kurun. Diyelim ki bedavadan verilen unvan ve belgeler Size verilseydi almayacak mıydınız? Almayanın yüzdesi kaç olurdu?

Kendimizi yormamızın, şu saatten sonra, mesleğimize veya meslektaşımıza ne faydası var? Veren kim? AB 8. yönerge çerçevesinde TÜRKİYE CUMHURİYETİ…

Yani?

Yani, kimse bu özel sınavlar ile verilen belgeleri çalmadı veya çırpmadı. Böyle bir imkânı veren, meslek üst birliği tavsiyesi neticesi, Devlet organlarınca kabul edilmiş ise, bu kısır döngü niye?

KGK hesaplarında denetime girecek firmalar ile sektörde varlığını devam ettiremeyecek veya bir yere bağlanamayacak biçare mahsun ve masum ile âleme yolculuk edecek DENETÇİ İNSANLARININ tahmini belli bir seviye oranına yükselmeleri, 2025 yılı olarak kabul edilmekte sanırım.

Bu istatistikleri hemen hemen herkes kendi kafasında çok basit olarak yapmakta.

Böyle ise vaveylaya hacet olmadan eli yeten, gücü olanın bir şeyler yapma zamanı.

Denetim yapamasa dahi diyelim, ameline yazılacak güzelliklere imza atmalı.

Materyal pozisyon elbet önemli. Lakin maneviyat önde olmalı, ideası olmayan birey ufuksuz bir geleceğe yolculuk eder.

Dağ başında çeşme yaptıran anamızın, babamızın neden bunları yaptırdığını düşünün ve ona göre her ne yapıyor iseniz, biraz daha fazla sorumluluk alarak hak ve adalet peşinde durumdan kendinizi vazifelendirip, lider konumunda hareket edin…

Saygılarımla… 29 Ekim 2015

Selahattin İPEK
SMMM-Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com

http://www.iktisadidayanisma.com/Bagimsiz-de-Netim–De-Kuru-Gurultuler%E2%80%A6—-/Haber/209517b7-345b-4c6b-8aff-aaf59ec35c95.aspx

Kaynak: 5n1k.nedir.com

Ana Sayfa

admin's RSS Feed
Go to Top